Cuma Mayıs 31, 2024

Hırsızlar Kazanınca Demokrasi Kayıpta

Demokratik bir ortamda en doğal hak olan seçme ve seçilme hakkını kullanmak isteyen, yani demokratik, laik, hukuk ve adalet kurallarının uygulandığı, toplumsal barışın sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal bir devlet ve yönetim arzu eden insanlar, ne yazık ki, bir kez daha hırsızlar karşısında yenilgiye uğradı.

Balkon konuşması yapan diktatör gözümüzün içine baka baka “zafer nutukları” atmakla kalmadı, bundan sonraki süreç ile ilgili olarak da, geçmişteki faşist, baskıcı karakterini bir kez daha ortaya koydu ve kaba, pervasız tehditlerine devam etti. Yıllardır yaratmaya çalıştığı korku imparatorluğunu, çalıp, çırpmalarla, her türden yolsuzluk, rüşvet ve de din sömürüsüyle güçlendirmeye çalışan firavunun bu çabaları da, ne yazık ki, önemli bir kesim tarafından onaylanmaya devam etti, ediyor.

Bu kitlelerin Erdoğan’a halen destek vermeleri, ancak Hitler ve Mussolini faşizminde görüldüğü gibi, “diktatörlere, güce, katillerine aşık kitleler” psikolojisiyle açıklanabilir. Bu güce tapınmak, korku ve biat kültürünün bir yansımasıdır. Çünkü yazılı ve görsel medyada ispat edilen, tüm dünyada yankı bulan, hatta sağır sultanlarca da duyulan bunca namussuzluk, yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, ayakkabı kutularında, yatak odalarında saklanan milyarlarca avro nasıl açıklanabilir? Bu kadar rüşvete göz yummak, her tür onursuz duruma teslim olup onay vermek, ancak bu kesimin genlerindeki etik, onur, namus gibi değerlerdeki yıpranma, aşınma ve bozulma ile açıklanabilir.

Seçim öncesi sosyal medya kanallarına getirilen yasaklar, polisiye ve idari tedbirler ve baskılar, seçim sürecinde ve sonrasında çalınan, yakılan oylar, okullara yapılan bomba ihbarları sonucu terk edilen, değiştirilen oylar, trafolara onlarca kedinin girmesiyle kesilen elektriklerden sonra bile utanmadan, arsızca nara atanlar bu namussuzluğa, hırsızlığa, onursuzluğa alkış tutmaktalar. 12 yıldan beri iktidarda olan ve yandaşları dışındaki her kesimi, düşünceyi, inançsal ve etnik farklılığı ötekileştiren, asimile etmeye çalışan, baskı altına alan AKP ve R.T. Erdoğan “yeni Türkiye” söylemiyle, dinsel bir yönetimi hedeflemektedir. Bu yönetim şekli “dindar ve kindar” bir örgütlemeyi, kendisine her türlü yolsuzluk, hırsızlık ve baskıda bile biat eden itaatkârları hedeflemektedir ki,  yerel seçim sonuçları bu hedefe ulaşmada önemli mesafeler katettiği gerçeğini gözler önüne sermektedir..

Öte yandan muhalefet partilerinin iktidarı alaşağı etmek için gerekli ve yeterli bir faaliyeti, organizasyonu ve yapılanmasının olmadığı görülmektedir. Ana muhalefet partisi, milyonlarca emekçiye, ezilene, sosyal, inançsal ve etnik farklılıklara, kendisine gönül veren kitleye demokrat, sosyal demokrat politikaları sunamamaktadır. Üstelik kimi bölgelerde de kendi örgütünü, tarihi olguları, kimi gerçekleri ve değerleri hiçe sayarak, kapılarını birçok sağcı, dinciye açmıştır.  

Kimi yerde milliyetçilikleri, ırkçılıkları tescil edilmiş olan, Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney gibi değerlere açıkça küfreden, hakaret edenler; kimi yerde geçmişte yolsuzluk ve hırsızlıkları tescil edilmiş yeğenler, okyanus ötesine yakın kişiler medet umulan olmuştur. Ama seçim sonuçları bu taktiğin tutmadığı, fayda sağlamak yerine kimi yer(el)lerde zarar bile verdiğini göstermiştir.  

Muhalefet partilerinden biri sözde “barış-çözüm süreci” olgusu ve gerekçesiyle kendisinden beklenen, olması gereken muhalif duruşu, özellikle Gezi Ayaklanması sürecinden sonra sergilemediği gibi, iktidarın yolsuzluklarına, hak hukuk tanımaz anti demokratik uygulamalarına ve baskıcı politikalarına zaman zaman sessiz bile kalmıştır. Büyük umutlarla birçok kesim, kişi ve yapı tarafından kurulan bir diğer parti de ilke, prensip ve yazılı söylemlerine uymayan bir tarzda, ne yazık ki, iktidara karşı muhalefet görevini yapmaktan uzak bir tavır sergilemiştir.  

Yerel seçimleri özerklik olarak görenler, bir önceki seçime göre oylarında kısmı bir düşüş yaşansa da, kazanılan belediye başkanlığı sayısında kısmi artış sağlamışlardır. Alevilere gelince, üzülerek belirtmeliyim ki, daha önceki seçimlerde de olduğu gibi, sadece gidip oy kullanmışlardır. Bu arada yerel seçimlerde kimi sevindirici gelişmeler de yok değil. Kadınların daha çok seçilmiş olmaları, bir Süryani kadının ilk kez Belediye Başkanı seçilmiş olması, kimi bölgelerde, özellikle Dersim coğrafyasında sosyalistlerin, devrimcilerin bağımsız Belediye Başkanlıklarını kazanmaları, seçimlerden sonra ülkede görünen gri, iç karartıcı fotoğrafı renklendiriyor ve içimizi ısıtıyor.

Bu ülkeye demokrasinin gelmesini isteyen güçler, muhalif kesimler, mutlaka milyonlarca emekçiyi, ezileni, etnik ve inançsal farklılığı, farklı sosyal, toplumsal tercihi olan kesimleri kucaklayıcı ve kapsayıcı olmalı, geniş halk katmanlarına alternatif iktidar seçeneği ve şartları sunmalıdır. Bu kapsayıcı, iktidarı isteyen sol muhalefet, devrimci ruhu ve Gezi ayaklanmasının siyasal, sosyal, çevresel, kültürel, her türlü özgürlükleri isteyen direnişçi ruhuyla hareket etmelidir. Zaman yitirmeden önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri ve bir yıl sonraki Genel Seçimlere yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır. 

Herkes bilmelidir ki, iktidar olmanın yolu, ne sağa alternatif sağcı adaylar, ne sağ politikalar, ne gerici, ırkçı politikalar, ne de lokal yerel tercihler olamaz. Evet, görülen o ki, diktatör bu yerel seçimlerde iktidarını kısmen de olsa güçlendirmiş gözüküyor. Ve görülen  o ki, bu seçimde de hırsızlar kazandı, demokrasi kaybetti.. Ama unutmayalım ki, yaşam da, mücadele devam ediyor.

Erdal YILDIRIM

1 Nisan 2014 

94349

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

Sayfalar