Perşembe Mayıs 9, 2024

Hırsızlar Kazanınca Demokrasi Kayıpta

Demokratik bir ortamda en doğal hak olan seçme ve seçilme hakkını kullanmak isteyen, yani demokratik, laik, hukuk ve adalet kurallarının uygulandığı, toplumsal barışın sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal bir devlet ve yönetim arzu eden insanlar, ne yazık ki, bir kez daha hırsızlar karşısında yenilgiye uğradı.

Balkon konuşması yapan diktatör gözümüzün içine baka baka “zafer nutukları” atmakla kalmadı, bundan sonraki süreç ile ilgili olarak da, geçmişteki faşist, baskıcı karakterini bir kez daha ortaya koydu ve kaba, pervasız tehditlerine devam etti. Yıllardır yaratmaya çalıştığı korku imparatorluğunu, çalıp, çırpmalarla, her türden yolsuzluk, rüşvet ve de din sömürüsüyle güçlendirmeye çalışan firavunun bu çabaları da, ne yazık ki, önemli bir kesim tarafından onaylanmaya devam etti, ediyor.

Bu kitlelerin Erdoğan’a halen destek vermeleri, ancak Hitler ve Mussolini faşizminde görüldüğü gibi, “diktatörlere, güce, katillerine aşık kitleler” psikolojisiyle açıklanabilir. Bu güce tapınmak, korku ve biat kültürünün bir yansımasıdır. Çünkü yazılı ve görsel medyada ispat edilen, tüm dünyada yankı bulan, hatta sağır sultanlarca da duyulan bunca namussuzluk, yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, ayakkabı kutularında, yatak odalarında saklanan milyarlarca avro nasıl açıklanabilir? Bu kadar rüşvete göz yummak, her tür onursuz duruma teslim olup onay vermek, ancak bu kesimin genlerindeki etik, onur, namus gibi değerlerdeki yıpranma, aşınma ve bozulma ile açıklanabilir.

Seçim öncesi sosyal medya kanallarına getirilen yasaklar, polisiye ve idari tedbirler ve baskılar, seçim sürecinde ve sonrasında çalınan, yakılan oylar, okullara yapılan bomba ihbarları sonucu terk edilen, değiştirilen oylar, trafolara onlarca kedinin girmesiyle kesilen elektriklerden sonra bile utanmadan, arsızca nara atanlar bu namussuzluğa, hırsızlığa, onursuzluğa alkış tutmaktalar. 12 yıldan beri iktidarda olan ve yandaşları dışındaki her kesimi, düşünceyi, inançsal ve etnik farklılığı ötekileştiren, asimile etmeye çalışan, baskı altına alan AKP ve R.T. Erdoğan “yeni Türkiye” söylemiyle, dinsel bir yönetimi hedeflemektedir. Bu yönetim şekli “dindar ve kindar” bir örgütlemeyi, kendisine her türlü yolsuzluk, hırsızlık ve baskıda bile biat eden itaatkârları hedeflemektedir ki,  yerel seçim sonuçları bu hedefe ulaşmada önemli mesafeler katettiği gerçeğini gözler önüne sermektedir..

Öte yandan muhalefet partilerinin iktidarı alaşağı etmek için gerekli ve yeterli bir faaliyeti, organizasyonu ve yapılanmasının olmadığı görülmektedir. Ana muhalefet partisi, milyonlarca emekçiye, ezilene, sosyal, inançsal ve etnik farklılıklara, kendisine gönül veren kitleye demokrat, sosyal demokrat politikaları sunamamaktadır. Üstelik kimi bölgelerde de kendi örgütünü, tarihi olguları, kimi gerçekleri ve değerleri hiçe sayarak, kapılarını birçok sağcı, dinciye açmıştır.  

Kimi yerde milliyetçilikleri, ırkçılıkları tescil edilmiş olan, Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney gibi değerlere açıkça küfreden, hakaret edenler; kimi yerde geçmişte yolsuzluk ve hırsızlıkları tescil edilmiş yeğenler, okyanus ötesine yakın kişiler medet umulan olmuştur. Ama seçim sonuçları bu taktiğin tutmadığı, fayda sağlamak yerine kimi yer(el)lerde zarar bile verdiğini göstermiştir.  

Muhalefet partilerinden biri sözde “barış-çözüm süreci” olgusu ve gerekçesiyle kendisinden beklenen, olması gereken muhalif duruşu, özellikle Gezi Ayaklanması sürecinden sonra sergilemediği gibi, iktidarın yolsuzluklarına, hak hukuk tanımaz anti demokratik uygulamalarına ve baskıcı politikalarına zaman zaman sessiz bile kalmıştır. Büyük umutlarla birçok kesim, kişi ve yapı tarafından kurulan bir diğer parti de ilke, prensip ve yazılı söylemlerine uymayan bir tarzda, ne yazık ki, iktidara karşı muhalefet görevini yapmaktan uzak bir tavır sergilemiştir.  

Yerel seçimleri özerklik olarak görenler, bir önceki seçime göre oylarında kısmı bir düşüş yaşansa da, kazanılan belediye başkanlığı sayısında kısmi artış sağlamışlardır. Alevilere gelince, üzülerek belirtmeliyim ki, daha önceki seçimlerde de olduğu gibi, sadece gidip oy kullanmışlardır. Bu arada yerel seçimlerde kimi sevindirici gelişmeler de yok değil. Kadınların daha çok seçilmiş olmaları, bir Süryani kadının ilk kez Belediye Başkanı seçilmiş olması, kimi bölgelerde, özellikle Dersim coğrafyasında sosyalistlerin, devrimcilerin bağımsız Belediye Başkanlıklarını kazanmaları, seçimlerden sonra ülkede görünen gri, iç karartıcı fotoğrafı renklendiriyor ve içimizi ısıtıyor.

Bu ülkeye demokrasinin gelmesini isteyen güçler, muhalif kesimler, mutlaka milyonlarca emekçiyi, ezileni, etnik ve inançsal farklılığı, farklı sosyal, toplumsal tercihi olan kesimleri kucaklayıcı ve kapsayıcı olmalı, geniş halk katmanlarına alternatif iktidar seçeneği ve şartları sunmalıdır. Bu kapsayıcı, iktidarı isteyen sol muhalefet, devrimci ruhu ve Gezi ayaklanmasının siyasal, sosyal, çevresel, kültürel, her türlü özgürlükleri isteyen direnişçi ruhuyla hareket etmelidir. Zaman yitirmeden önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri ve bir yıl sonraki Genel Seçimlere yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır. 

Herkes bilmelidir ki, iktidar olmanın yolu, ne sağa alternatif sağcı adaylar, ne sağ politikalar, ne gerici, ırkçı politikalar, ne de lokal yerel tercihler olamaz. Evet, görülen o ki, diktatör bu yerel seçimlerde iktidarını kısmen de olsa güçlendirmiş gözüküyor. Ve görülen  o ki, bu seçimde de hırsızlar kazandı, demokrasi kaybetti.. Ama unutmayalım ki, yaşam da, mücadele devam ediyor.

Erdal YILDIRIM

1 Nisan 2014 

94251

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar