Perşembe Mayıs 9, 2024

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

1. Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada önümüzdeki süreçte iktidara geldiklerinde Kürt sorunuyla ilgili çözüm önerileri konusunda açıklamalarda bulunmasının yanında ayrıca yargıya, adaletsizliğe, hukuksuzluğa vurgu yaptı. Yargının AKP yönetimi tarafından sopa olarak kullanıldığını, HDP eski Eş Genel Başkanlarının tutuklu olduğunu, HDP’li seçilmiş çok sayıda belediye başkanının hapishanelere doldurulduğunu, belediyelere kayyum atandığını ve dolayısıyla da halkın iradesinin gasp edildiğini vb. açıkladı.

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olan K.Kılıçdaroğlu tarafından bu toplantıda içeride neler konuşulduğu, ne gibi güvenceler verildiği vb. önümüzdeki süreçte her iki partinin pratikteki çalışmalarından ortaya çıkacaktır. K. Kılıçdaroğlu’nun basın önünde yaptığı açıklamalarda görülen şu ki; HDP ve Kürtlere verilen mesaj, kayyumların olmayacağı, seçimle gelenin seçimle gideceği, insan hakları, yargı, kadın hakları konularında adımlar atılacağı, parti kapatılmasına zorlaştırılacağı vb.’dir.

Kılıçdaroğlu ile HDP’nin görüşmesinden sonra 22 Mart günü Emek ve Özgürlük İttifakı da bir basın açıklamasıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayacağını duyurdu. İttifakın tutum belgesini açıklayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Tarihsel sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermeyeceğiz” ifadelerini kullandı. Böylece üstü örtülü de olsa Kılıçdaroğlu’nu işaret etmiş oldu.

Basın önünde HDP’li belediye başkanlarının görevden alınarak hapishanelere doldurulmasına ve yerlerine kayyum atanmasına karşı olduğunu açıklamasına karşın o süreçte neden bir şey yapmadıklarını CHP’nin başkanı ve şimdiki cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na sormak gerekmez mi? Yine aynı zamanda HDP eski Eş Genel Başkanlarının ve halkın oylarıyla seçilmiş 9 milletvekilinin halen hapishanede olmalarında CHP’nin payını, “Anayasaya aykırı olmasına rağmen milletvekillerinin dokunulmazlıklarıyla ilgili öneriye evet oyu vereceğiz” diyen yöneticilere hatırlatmak gerekiyor.

Tarih tekerrür mü ediyor?

Örneğin TC’nin üzerinde yükseldiği Osmanlı Devleti’nin yıkılması sürecinde Abdülhamit diktatörlüğünden kurtulmak isteyen İttihatçılar, “Kahrolsun İstibdat” diyerek o süreçte en güçlü dinamiklerden biri olan Ermeni ulusuna ve onların temsilcilerine birlikte çalışmayı teklif etmişlerdi. İlginçtir günümüzde de “Kahrolsun İstibdat” sloganları atılmakta -İYİ Parti’nin genel başkanı M.Akşener her kürsüye çıkışında bu sloganı haykırıyor- ve Tayyip diktatörlüğünden kurtulmak için başta Kürt ulusal hareketi olmak üzere muhaliflere çağrı yapılmakta, devletin kurucu partisi ve İttihat ve Terakki’nin mirasçısı Kemalist CHP’nin adayının desteklenmesi istenmektedir.

Cumhuriyet öncesinde Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası mücadele ediyordu. Bu partilerin dışında Osmanlı topraklarında yaşayan çeşitli ulus ve azınlıkların da temsiliyetlerini sağlayan partiler vardı. Bunların başında da Ermenilerin kurduğu Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF) geliyordu. EDF, İTC ile Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı mücadele ediyorlardı. Bu iki partinin birlikteliği yasallaştıktan sonra da, 1908 seçimlerinde de devam etti. Ama İTC’nin üyeleri pratikte, yaşam alanlarında tam tersi bir tavır alıyorlardı. Bunun en somut örneği Adana’daki Ermenilere yönelik katliamda yaşandı. Adana’da Ermenilere yönelik katliamda İTC’ler rol oynamış, görev almışlardı.

1909 yılında İstanbul’da gerçekleşen gerici bir ayaklanmada İTC’nin önde gelen üyelerinden bazıları EDF’nin bürolarına sığınarak kurtulmuşlardı. 1912 seçimlerinde Ermeniler Meclis-i Mebusan’da 10 mebus ile temsil edilmişlerdi. 1914 seçimlerinde Ermeniler ”Ermenilerin Ulusal Haklarını” içeren talepleri bir muhtıra olarak açıklayınca İTC ile iş birlikleri sona ermiş oldu. Ve süreç içerisinde İTC’nin başka istekleri de devreye girince İTC’nin gizli planı olan “Ermeni Meselesini Halletme” devreye girdi. Neydi bu plan?

1914 yılında İTC’de ağırlık kazanan düşünce yeni kurulacak olan devletin Müslüman ve Türk olarak şekillendirilmesidir. O tarihe kadar ticaretle uğraşanlar Hıristiyan uluslar olduğundan öncelikle sermayenin Müslümanlaştırılması gerekliydi. İTC, 24 Nisan 1915’te “çözüm planı”nı uygulamaya başladı! Öncelikle Ermeni ileri gelenleri, aydınlar, yazarlar İstanbul’da tutuklandılar. İdamlar yapıldı. Bir gün önce Osmanlı sadrazamıyla birlikte kahve içen ve aynı masada yemek yiyen mebuslar aynı gece tutuklanarak hapse atıldılar.

Neydi bu çözüm planı? Ermeni halkının yaşadıkları yerden, yurtlarından tehcir edilerek Arap çöllerine gönderilme çözüm planı! Bu “çözüm planı”yla 1.5 milyon Ermeni tehcir yollarında katledildi ve soykırım gerçekleştirildi.

İTC’nin devamcıları Kemalistlerin de daha cumhuriyet kurulmadan önce Pontos Rumlarına karşı gerçekleştirdikleri soykırım saldırısı da benzer bir “çözüm”dür! Katliam ve göçettirme daha “kurtuluş savaşı” sırasında gerçekleşmiştir. Tehcir, sürgün ve son olarak mübadele ile 190 bini Karadeniz’den olmak üzere 1 milyon 250 bin Rum sürgün edilmiştir. 1923 yılı sonuna kadar bütün Karadeniz bölgesinde 353 bin Rum katledilmiştir. Topal Osman çeteleri çok büyük katliam yapmıştır.

Sonuç olarak “çözüm” olarak yeni kurulacak olan devletin Müslüman ve Türk olarak şekillendirilmesi uğruna 1.5 milyon Ermeni, 300 bin Süryani, 353 bin Rum katledilmiştir.

“Alavere Dalavere Kürt Mehmet Nöbete” Siyaseti!

Türk ve Müslüman bir ulus yaratmada İTC’nin devamcısı olan Kemalistler Ermeni ve Rumları katletmekle, ülkeden temizlemekle yetinmemiş cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra da Kürtlere yönelik katliamlara girişmişlerdir. Türkleştirme politikası yeniden yürürlüğe sokulmuştur.

TC devletinin kuruluşundan kısa bir süre sonra “Kurtuluş Savaşı”nda birlikte savaşan Kürtler, ulusal hak taleplerini dillendirince “sorun” olarak görülmüş ve ret edilmişlerdir. Bu nedenle Kürtler ulusal hak talepli isyan etmişlerdir. İlk Kürt ayaklanması Şeyh Sait İsyanı’dır. Ardından 1926 yılında Ağrı İsyanı, 1938’de Dersim İsyanı… Son olarak da 1984’te PKK önderliğinde gerçekleşen Kürt ulusal özgürlük mücadelesidir.

TC devletinin önemli sorunlarından biri Kürt sorunudur. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte “Şark Islahat Politika”larıyla birlikte başlayan ve bugün AKP-MHP faşist iktidarıyla devam eden bir sorunun Kemalistler tarafında “çözüleceği” umuluyor! Oysa cumhuriyetin kuruluşundan bu yana aynı anlayışla devam eden politika -Kemalist politika- iş başına gelen iktidarlar döneminde özünü hiç değiştirmemiştir.

TC devleti bugün Zap’ta, Metina’da, Avaşin’de gerillaya karşı kimyasal silah kullanıyor. Bu yeni bir şey değil. 1938’de de Kemalistler Dersim’de (Almanlardan aldıkları gazı) savaştan kaçan, mağaralara saklanan Dersim köylülerini katletmek için kullanmışlardır. İktidarlar değişse de anlayışta bir değişiklik yoktur. Katliam, soykırım politikası aynen devam ediyor.

AKP-MHP faşist iktidarı döneminde Kürtler çok büyük acılar çektiler. Gerçi sadece Kürtler değil ülkede yaşayan tüm azınlık milliyetler, inançlar, kadınlar ve farklı cinsel yönelimler kısaca faşist iktidarla “aynı” olmayan herkes büyük acılar çekti. Ama konu CHP’den, Kemalistlerden Kürt sorununun çözümü noktasında beklentiler olduğundan daha açıkçası “Erdoğan gitsin”den çokça bahsedenlerin yerine gelecek olan Kemalistlerden Kürt sorununun çözüm beklentisine kapılmanın ne kadar gerçekçi olduğudur.

AKP-MHP faşist iktidar döneminde sözüm ona muhalif olan CHP, R.T.Erdoğan’ın Kürtlere yönelik politikalarında hep iktidarın arkasında olmuştur. CHP ve Kılıçdaroğlu 21 yıllık AKP rejimine bu konularda tam destek vermiştir. Sınır ötesi yapılan tüm askeri operasyonlara parlamentoda onay vermiştir. TC devletinin Irak Kürdistanı’na, Kuzey Doğu Suriye’ye, Rojava’ya yönelik işgallerini onaylamıştır.

Sur, Cizre, Nusaybin… daha birçok Kürt şehri hendek ve barikatlar bahane edilerek uçak, helikopter ve tanklarla bombalandı. Bazı mahalleler yerle bir edildi. Bodrumlarda yaralılar katledildi. Bu katliamlarda CHP’nin kurumsal olarak tek bir itirazı olmadığı gibi iktidarı “terörle mücadele” adı altında desteklemiştir.

AKP-MHP faşist iktidarı döneminde uygulanan bu politikalarda sorumluluğu bulunan Kemalizm’in yılmaz savunucusu ve gerçek sahibi CHP ve onun başı Kılıçdaroğlu’ndan Kürt sorununun çözümünü beklemek ne kadar mantıklıdır? Irkçı, tekçi, Türkçü ideolojiden çözüm beklemek ne denli gerçekçidir? Bu politika bir kez daha Türk burjuvazisiyle, Kürt burjuvazisinin ortaklaşarak “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” politikası değil midir?

1502

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar