Salı Mayıs 21, 2024

"Kadın Cinsi Kaybetmiş Bir Cinstir." !!!

Biz sol/sosyalist ve de feminist çevrelerden insanların adeta kanını donduran „başlık olan“ bu 'veciz söz', maalesef sayın M. Oruçoğlu'na ait.

Dikkat edilirse  sayın Oruçoğlu'nun bu çıkarsaması, adı sanıyla tekil bir kadına değil, hatta beli bir grup kadına da değil; basbayağısında bir bütünlük olarak "KADIN CİNSİ" ne dairdir. 

Böyle bir genelleme bulunabilmesi için insanın ya akli melekelerinin kendisine oyun oynaması veya kaskatı bir erkek şovenist olması gerekir.

Bazı sözler vardır, bağlamlarından  kopartılmaları halinde, rahatlıkla yanlış yerlere çekilebilir ve farklı yorumlara  sebebiyet verebilirler. Ancak, bu özgülde böylesi  teknik (veya maksatı aşan) bir hatanın hiç ama hiç şansı yok gibi. Çünkü hangi biçimde ve nasıl ele alınırsa alınsın,  karşımıza en alasından kaskatı bir genelleme çıkmakta. 

İki cümlelik bir genelleme. Tam hali şöyle: "(...). Bana öyle geliyor ki, kadın cinsi, kaybetmiş bir cinstir. Doğa en çok kadını düşünüyor kara kara, 'bu da nerden çıktı, ben bunu ne yapacağım', diye." ( bkz."Çıkış o çıkış"[1]  isimli öyküsünden.)

Oruçoğlu'nun insanı dehşete düşüren bu sözleri hangi niyetle ve nasıl bir psikolojik arka planla  sarfettiğinin burada hiç mi hiç bir hükmü yoktur/ olamaz da.

Çünkü Oruçoğlu bu talihsiz sözleriyle alenen "kadın cinsi" ni "doğa" nın bir "iş kazası" sonucu  ortaya çıkmış ve  ta başından itibaren  kaybetmiş, yani doğası gereği, gelecek vizyonundan yoksun / iflah olmaz bir  "cins" olarak görmektedir. Ve durum o kadar vahim ve umutsuzdur ki; doğa bile kara kara düşünmekteymiş: "bu nerden çıktı, ben bunu ne yapacağım " diye.

Bu, alenen kadının aşağılanmasıdır. Bu kadının küçümsenmesi ve hakir görülmesidir. Bu, cins ayrımcı eril bir söylemdir. Bu, kaskatı ataerkil bir bakışın söylemidir. Ve bu, iflah olmaz azgın bir erkek şovenizmidir.

"Kadın sorunu" ve kadının özgürlük mücadelesi  meselelerinde çokça değerli şeyler yazıp çizen birisi olarak sayın Oruçoğlu kaleminden bunların çıkmış olması, insanı, ayrıca da  düşündürtmesi gereken bir durum  olsa gerek. 

Burada şöylesi bir çıkarsamada bulunmak, galiba çokta abes olmayacak gibi:

Ataerkil değer yargıları toplum olarak kültürel DNA’mıza öylesine derinden ve köklü olarak nüfuz etmiş ki ; en değme komünist ve feministlerimiz de bile hala, bu vahim halleriyle de, arz-ı endam edebiliyor.

Demek ki, aterkilizme karşı mücadele hem sanıldığı kadar kolay ve yüzeysel bir mücadele değilmiş; ve hem de bu mücadele, sadece kadınların omuzlarına yıkılarak üstesinden gelinebilecek karakterde bir şey değilmiş. "Kültürel değerler" olarak toplumun genetiğinde kodlanmış olan bu illete karşı  bitimsiz bir  " kültürel"  mücadele yürütmek , "olmazsa olmaz"ımız olmak zorundadır. Ve  ataerkilizme karşı mücadelenin tek ayaklı bir mücadele olmaktan ivedenlikle çıkarılıp, çift ayağı üzerinden  daha bütünlüklü olarak  örgütlenmesi gerekmektedir. 

Ataerkilizme karşı mücadelede erkekler cephesinden de örgütsel bir güç inşa edilmek zorundadır. Nasıl olacağı tartşılabilir elbet, ama galiba kadın örgütlülüğünün bir seksiyonu olarak ele alınması  isabetli  gibi duruyor. 

Tartışalım, illa ki bir yolu bulunacaktır. Önemli olan,  bunun , hayatın " acı gerçekleri"nce önemle ve acilen talep ediliyor olduğunun es geçilmemesidir.

Muhtemelen, sayın Oruçoğlu da  bu vesileyle bu tartışmaya olumlu katkılarda bulunacaktır.

Aralık 2019 http://halilgundogan.blogspot.com/2019/12/kadın-cinsi-kaybetmis-bir-cinstir.htm


[1] https://muzafferorucoglu.wordpress.com/2019/09/04/cikis-o-cikis/

 

2356

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Sayfalar