Perşembe Mayıs 16, 2024

"Kaypakkaya, devrimin kutup yıldızı, direnişimizin meşalesidir!"

"Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın faşist cellâtlar tarafından Amed Zindanı’nda katledilmesinin üzerinden 43 yıl geçti. Faşist diktatörlük, önder yoldaşı fiziken imha ederek ondan duyduğu büyük korkuyu ilan etmiş ve böylece onun düşüncelerini yok edebileceğini düşünmüştür.

Ancak Kaypakkaya, gerek işkence tezgâhlarında sergilediği 90 günlük destansı direniş gerekse de girdiği açık siyasi hesaplaşma ile düşmanı bozguna uğratmıştır. Kaypakkaya, faşizme kendi kalesinde komünist bir devrimcinin takınması gereken tavrı takınarak, büyük bir yenilgi yaşatmış ve ülkemiz devrimci hareketinde “ser verip sır vermeyen” direniş geleneğinin ilk köşe taşını döşemiştir!

Önder yoldaş, ’68 devrimci gençlik hareketinin yarattığı fırtına içinde, Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan ile birlikte ipi ilk göğüsleyenlerden oldu! Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’la Türkiye devrimci hareketinin, revizyonizme ve parlamentarizme karşı buzu kıran, yol açan ’71 silahlı devrimci çıkışına önderlik edenlerdendi.

Bir farkla ki; o komünist bir devrimciydi!

Onun perspektifi, proletaryanın bilimsel ideolojisinin rehberliğinde, demokratik halk iktidarından sosyalizme, oradan komünizme giden yolu ve nihayetinde komünist bir toplumu kapsıyordu. Bundandır ki; vücudunun parça parça kesilip sır istendiği 90 günlük işkencede kendini bir komünist olarak savundu, siyasi fikirlerinin sonuna kadar arkasında durdu. Devamında mahkeme kürsüsünde fikirlerini ilan ederek faşist diktatörlüğe meydan okudu."

Açıklamada Kaypakkaya'nın 71 silahlı devrimci çıkışı içinde yer aldığına değinilerek onun içinde de bir kopuşu ifade ettiğine dikkat çekildi

"Kaypakkaya, 24 yıllık kısacık ömrüne sığdırdıklarıyla bugün hala biz ardılları için büyük bir bilgi kaynağı olmayı sürdürmektedir! Onun araştırma-inceleme yöntemi, öğrenme azmi; kendini sürekli geliştiren, ileri taşıyan özellikleri, çalışkanlığı ve mütevazı duruşu; işçi sınıfı ve emekçi yığınlara duyduğu sarsılmaz inanç hala rehberimiz olmaya devam etmektedir!

Kaypakkaya, “kırmızı ışık altında gitar çalmanın yasak olduğu” koyu karanlık faşizm koşullarında, ihtilalci çizgisinden ve cüretinden, davaya olan bağlılığından ödün vermedi.

Önder yoldaş, tüm enerjisini, yeteneklerini, devrimin olanakları ve gelişimi, bunun yol ve yöntemleri için harcadı! Ülkenin sosyo-ekonomik yapısı, devletin niteliği, devrimin yol ve yöntemleri, devrimin önder ve temel gücü, kurmay örgütü; devrimci zor ve bu çerçevede silahlı mücadele ve alacağı biçimler; Kemalizm, milli mesele ve daha bir dizi başlıkta ortaya koyduğu tezler bu karakterinin birer ürünüdür!

Kaypakkaya, dönemi içinde henüz gündeme bile gelmeyen pek çok konuda çığır açacak analizler yapmış, ’71 silahlı devrimci çıkışı içinde bir kopuş olmuştur! Bu bağlamda Kaypakkaya, devrimin temel ve güncel sorunlarına yönelik ortaya koyduğu yol haritasıyla ülkemiz devrimin kutup yıldızı olmuştur!

Faşist diktatörlüğün, onu “ihtilalci komünizm bu topraklardaki en tehlikeli temsilcisi” olarak görmesi bundadır!

Aradan geçen 43 yıla rağmen onun resimlerini taşıyanlara, onu savunanlara kesilen cezaların duyulan düşmanlığın nedeni budur!"

T. Kürdistanı'nda yaşanan abluka ve yasaklara dikkat çekilen açıklamada, Erdoğan'ın "ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz" sözlerine atıfta bulunularak Kaypakkaya'dan dörtlere ve haki karer'e direniş çizgisinin altı çizildi:

"Baş verecek ama baş eğmeyeceğiz!

Faşist diktatörlük, Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyet ve mezheplerden emekçi halkımızın gelişen mücadelesini bastırmak adına katliamlar eşliğinde büyük bir kuşatma ezme ve saldırı furyası başlatmıştır.

T. Kürdistanı’nın dört bir yanında Kürt halkının büyüyen direnişi karşısında düştüğü aczi, gözaltı, tutuklama ve faşist ablukalar ile katliamlarla bastırmaya ve yok etme çalışmıştır! Devşirdiği, besleyip büyüttüğü, cihatçı çetelerle, emekçi halkımızın büyüyen mücadelesine set vurmaya, onları korku iklimi için teslim almaya yönelmiştir!

Amed Sur’dan Cizre’ye, Silvan’dan Yüksekova ve Nusaybin’e Kürt halkının öz yönetim talebine karşılık tam da katliamcı niteliğine uygun bir şekilde, ilçeler ve mahalleler ablukaya alınmış, sokağa çıkma yasakları ile darbe dönemlerini aratmayacak uygulamalar yaşama geçirilmiş, direniş bölgeleri tank ve savaş uçaklarıyla bombalanarak taş üstünde taş bırakılmamıştır!

Tüm bunlara paralel bir şekilde işçi sınıfı ve emekçi yığınların her türlü demokratik hak ve özgürlük talebine de azgın bir devlet terörü şiddeti ile karşılık vermiştir!

Karşı devrimci zor, coğrafyamızın dört bir yanında; Kürt halkının, yurtsever, devrimci, ilerici güçlerin sokak ortasında infaz edilmesi, gözaltına alınarak tutuklanmasıyla gemi azıya almıştır! Faşist iktidar, tüm organları ve silahlı gücüyle, Kürt ulusu başta olmak üzere işçi ve emekçilerin dinmeyen öfkesini teslim almaya yönelmiştir. Bugün sınıf mücadelesinin aldığı biçim, Kaypakkaya yoldaşın 43 yıl önce devrimci zorun gerekliliğine dair tezlerin doğruluğunu bir kez daha ispatlamaktadır! Faşist karşı devrimci şiddete karşı en etkili yolun devrimci şiddetten geçtiği bugün açık bir örnek olarak karşımızda durmaktadır!

Başkanlık ve padişahlık hayalleri ile yatıp kalkan R. T. Erdoğan’ın “ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz” sözleri faşist cellâtların parolası olmuştur.

Kaypakkaya yoldaş, tam da böylesi bir süreçte “ser verip sır vermeyen”, diz çökmeyen, baş eğmeyen duruşu ile yol göstermeye devam etmektedir! Önder yoldaşın direnişi, “baş eğeceksiniz”diyen cellâtlara karşı bilincimiz, ilham kaynağımız ve meşalemiz olmayı sürdürmektedir!

Türk hâkim sınıflarının, Osmanlı’dan devraldığı imha, inkâr ve asimilasyona karşı Türk milliyetinden bir devrimci olarak mücadeleyi büyüten ve 18 Mayıs 1977’de katledilen Haki Karer; teslimiyete ve ihanete, karanlığa karşı bedenlerini ateş topuna çeviren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner ve Mahmut Zengin’de, “baş eğmeyip baş vererek”, 1982’nin 18 Mayıs’ında yine Amed zindanında adlarını tarihin onurlu sayfasına kazıyarak ölümsüzleşmiştir!

Dörtler’in yaktığı ateş bozkırı tutuşturmuş ve Kürt halkının bugün faşizme kan kusturan isyanına dönüşmüştür.

Açıklama şu sözlerle sona eriyor:

"Önder yoldaşın 43 yıl önce göklere çektiği kurtuluş bayrağı, yüzlerce şehitle birlikte, 21 Ekim’de Dersim Ovacık Şahverdi’de son mermisine ve son nefesine kadar direnen halk savaşçıları Cengiz İçli, Hakan Çakır ve Özgüç Yalçın’ın ellerinde büyümüş; 6 Mayıs gecesi Dersim Geyiksuyu’nda son mermisine kadar çarpışan Haydar Arğal ve Murat Akgöz’ün elinde kızıla boyanmıştır!

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın çağrısı, sınıf mücadelesinde çatışma ve direnişin, hesaplaşma ve kopuşun en fazla yaşandığı alanlaradır!

Kaypakkaya’nın çağrısı, işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınlarla daha fazla buluşma ve onları örgütleme çağrısıdır! Önder yoldaşın çağrısı halkımıza yönelen her türlü saldırıya anlayacağı dilden yanıt verme çağrısıdır!

PARTİZAN  MAYIS 2016"

44782

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

Sayfalar