Cumartesi Mayıs 4, 2024

Kürdistan boşalıyor!

Özyönetim ve Hendek

Katliam, yıkım ve göçün diyarı oldu !
Oysa birkaç ay öncesine kadar umutlanmış ve özyönetimle kendi kendimizi yöneteceğimize dair hesaplar yapmıştık.
Devletin Moğol psikozuyla Kürdün kendi kendini yönetme isteğini bastıracağını kimse düşünememişti, düşünemezdi, zira Erdoğan, İran mola rejiminin sünni versiyonlu dinci rejiminin ayak yerini yapmak için yapay bir barış ortamı yaratmıştı. Bu barış ortamına hepimiz kandık, "yetmez ama evet" lerle destekledik, rehavete kapıldık ve işlenen tüm suçlara da ortak olduk.

2013 Newrozunda Ocalan mesajıyla gündemimize giren çözüm sürecinin Kürdlere fayda getirmeyeceğini, bilakis bunun devlet-Erdoğan projesi olup, Kürdleri oyalama ve sistem içinde eritme planı olduğunu defalarca vurgulamıştık, ama itiraf etmek gerekirse eğer,  "ya tutarsa" diye umutlandığımız da oldu.
Şimdi savaş kapıda ve Cengizhan'ın torunları dün ne yaptıysa bugün bir fazlasını yapıyorlar.
Kürdler hala faşist sistemin aktörlerini hendek ve barikatlarla tahrik ederek masaya çekmeye çalışıyor. Oysa bilmiyorlar mı, Moğolların eli kalem tutmaz, onlar ancak masayı yıkar, yakar ve her şeyi gömerler. Nitekim Hendek ve barikat stratejisi Moğol şiddetini artırıp istilasını pekiştirirken tüm çözüm ve barış talepleri de Sur ve Cizre'de hendeklere ve bodrumlara gömüldü.
Sur, Cizre, İdil ve sırada bekleyen Gever ve diğer yerler de var.

Sormak gerek!
Hendek savaşıyla Moğolları masaya çekmenin bedeli (!) kazanılacak haklarla örtüşecek mi acaba..?

Kürd sorununun çözümü için ileri sürülen ve adına " çözüm süreci, barış süreci, demokratik özerklik ve hendek " gibi projeler ne kazandırdı, ya da kaybettirdi, diye sormak gerek.
Zira görünürde tümünün çözüm değil, yıkım ve ayrışmayı dayattığına şahit olmaktayız.
Kobani stratejisi yürüterek Kürd kentlerini Moğollara yıktırıp ardından dünyaya " soykırıma uğruyoruz, yardım edin" diyerek uzun vadede soruna çözüm getirmek mümkündür belki, ancak konu mankeni olan halk henüz bu süreci ve rolü benimseyecek milli bilinç ve dirence sahip değildir, bu nedenle de operasyon yapılacak yerler boşalıyor, kaçan, kaçana, kimse kalmadı.
1925 yılında devletin "Şark Islahat Planı"yla Kürdlere dayattığı soykırım, göç ve yıkımın Kürd versiyonunu yaşıyoruz...

Ne hikmetse bize dayatılan çözüm reçetelerinin tümü devlete yaramaktadır.
Örneğin; "demokratik özerklik" reçetesi, Amerikan yerlileri ile göçmenlerin bir arada ortak yaşamaları için B.Muckhin tarafından ortaya atılmış bir Amerikan projesiydi. Bu proje kendi kendini yönetme gibi gösterilse de Kürdlerin kendi kendilerini yönetmeleri anlamına gelmiyor elbette! Zira kısıtlı yerel iktidar olanaklarıyla vesayetçi Türk demokrasisinin insafına kalan Kürdlerin kendilerini yönetmelerine izin verilmeyeceği türklerin back round'unda görülebilir, dolayısıyla bu projenin Kürd ve Kürdistan'a gelecek vaat edeceğini ileri sürmek doğru olmaz.
Yani, Kürdler için projelendirilen ve adına “demokratik özerklik” denilen sistem, Kürdistan'ın geleceğini ipotek altına almak ve Kurdleri turk, fars ve araplara karşı mağdur etmekten başka işe yaramaz.

Türkiye’nin geneli için düşünülen bu proje ile halklara sadece insan hak ve özgürlükleri alanında bir rahatlama getirilebilir, sistemi rahatlatmaya yönelik olması hesabıyla da bu projenin devlet patentli olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Zira Türkiye geneli için önerilen ve yerel ademiyetçi özerkliğe dayanan bu sistem tc'nin 'Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na koyduğu çekincenin kaldırılmasına uygun olup, diplomaside devletin elini güçlendirecek bir projedir. Ancak merkezi otoriteye bağlı ve kısıtlı yerel iktidar olanaklarını içeren bu proje Kürdistan'ın geleceğini ipotek altına alacağı için Kürdistan için sakıncalıdır.

Dünyadaki örneklerine bakılırsa eğer, Türkiye'de uygulanması düşünülen özerkliğin ne kadar dar kapsamlı olduğu ayrıca görülecektir. Örneğin: İspanya'daki özerklikte halkın kendi kendini yönetme hakkı vurgulanmaktadır, ancak buna rağmen gerçekleşmesi engelleniyor. İspanya gibi bir Avrupa ülkesinde bu hak engelleniyorsa eğer, Göçmen psikozuyla anayurdundan uzak coğrafyada iktidar olan faşist, gerici bir zihniyet buna izin verir mi hiç..? Üstelik, Türkiye'de HDP tarafından önerilen modelde kendi kaderini belirleme hakkı da vurgulanmış değil, ortak vatan ve demokrasi vurgusuyla sisteme adaptasyon ve entegrasyon söz konusudur.

Hendek savaşıyla yürütülen Kobani stratejisi de bu ucu kapalı özerklik projesini devlete kabul ettirme ya da masaya çekme girişiminden başka bir şey değildir. Bunca yıkım, katliam ve göçün bedeli merkezi otoriteye bağlı kısıtlı haklara sahip özerk belediyecilik mi, yoksa ucu özgürlük ve bağımsızlığa varan devletleşmeye mi dayanmalıydı?
Mutasyon!
Sorun sistemden kaynaklanıyor elbette, zira sistemin projelendirip topluma dayattığı eğitim sisteminden geçen bireyler sistemin hassasiyetlerini dikkate almak zorunda hissederler kendilerini, bu yönlendirme de bilinçaltına yansımış direktiflerle yürür. Kürdlerde bu etki daha fazladır, zira zihinsel mutasyona daha fazla uğramışlardır.
Ülke'de demokrasi ordunun vesayetiyle yürütüldüğü için demokratik düzende olması gereken ileri eğitim sistemi olmadığı gibi, siyaset ve sivil oluşumlar da beklenen sivil inisiyatifi ortaya çıkaramamıştır, kamu kurum ve kuruluşları da toplumsal sorunlara çözüm üretmek yerine suç üretme mekanizmalarına dönüştürüldüğü için "devleti soyma geleneği" mübah kılındı. Zaten şer sistemin dayanağı da budur, bu stratejiyle ayakta kalmaktadır.

Bu vesayetçi şer sistemden insani ve doğru bir çözüm beklemek mümkün mü?
Bunun için çok iyi niyetli ya da saf olmak gerek.
Bu da bedel ister..
"Cizre'de devletin bu kadar acımasız olacağını düşünemedik" mealinden açıklama yapan D.Kalkan'ın açıklaması da iyi niyetli davrananların hayal kırıklığına nasıl uğradığını ve ne bedeller ödemesi gerektiğini gösteriyor.
İyisi mi, iyi niyet ve takiyeci politikalardan vazgeçip Kürdleşmek gerek, yoksa onca yıl savaştığınız düşmanınızı tanımakta zorlanır, hayal kırıklığına uğrarsınız.
Ondan öte sırtınızı verdiğiniz halkla da karşı karşıya gelebilirsiniz..!

Fikret YAŞAR 

44052

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

22:07 Yol

Sayfalar

Misafir yazarlar

15 NİSAN 2015 TARİHİNDE TUTUKLANAN 10 DEVRİMCİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

ALMAN CEZA HUKUKUNUN 129/a-b  MADDESİ İPTAL EDİLSİN!

Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde  ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimci tutuklanmıştır. Almanya bu uluslararası operasyonu; Yunanistan, İsviçre ve Fransa devletleriyle ortak bir şekilde   gerçekleştirdi. Tutuklanan 10 devrimci Almanya'nın Bavyera eyaletinin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu.

Filipinler İşçi Sınıfı Üzerinde Gün Geçtikçe Yoğunlaşan Neoliberal Saldırılar

Kamu Emekçileri Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’nun (COURAGE) 10. Kongresi’nin Açılış Konuşması, 5 Nisan 2016 Halkların Uluslararası Mücadele Birliği Başkanı Profesör Jose Maria Sison

Biz, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) olarak Devlet Çalışanları Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’na (COURAGE) ve sizin 10. kongrenize gelmiş bulunan yüzlerce katılımcıya en gönülden selamlarımızı iletiyoruz. Aynı zamanda bu kongreyle eş zamana düşen COURAGE’ın kuruluşunun 30. yıl dönümünü de sizle beraber kutlamaktayız.

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur.

Yol açan,yol gösteren...

İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlenme ve savaşma ihtiyacının olduğu yerde bir yönetme ve yürütme ihtiyacı var demektir. Bir yol göstericiliğe ihtiyaç var demektir. İşçi, kadın, gençlik vb. çalışmalarını, bir birimi, bir grubu, bir örgütü örgütlemek-yönetmek ya da bir harekete önderlik etmek kısaca devrimin parçalarda ve farklı alanlarında ve bir bütüne önderlik etmek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olunduğu bir gerçektir.

Kiralık Kürtler-Ahmet Kahraman

Başkaldıran mekanı, yükseklerde uçan kartallar onursallığıyla düellocu olan Kürdistan, öbür yanıyla uzun sürmüş işgal toprakları olması nedeniyle, alt beyni köleleşmiş tipler, ihanet yuvalarıyla doludur. Onuru çürümüş, namus damarı çatlamış tiplerle…

Bu düşmüşlüktür. Ülkenin trajedisidir.

Onur için hayatların orta yere serildiği Kürdistan’da dem, devran olur, düşmanla alış-verişte babanın, kardeşin, amca ve dayının hayatı, pazarlık konusudur.  

Tarihsel ihanetleri sıralayacak değilim ama, ta İdrisê Bedlisî, Bedirhan Paşa, Şeyh Übeydullah zamanından beri bu böyledir.

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Vatan Hainleri ve Vatanseverler Vatandaşlıktan Çıkarılacakmış!

   Aslına bakılırsa devrimcinin, sosyalistin, komünistin ilkesel anlamda vatanı yoktur. Irk, milliyet, din, cinsiyet, renk ve dil belirleyici bir özellik taşımadığı gibi doğduğu topraklarda pek belirleyici değildir. Komünal bir toplumun yaratılması he demekle, kuracağız demekle hemen kurulamıyor, kurulmuyor...

Abluka ve Yasaklar Değil Direniş Kazanacak; Tutsak YDG’lilere Özgürlük!

Faşist TC devletinin ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü siyasi soykırımlar ve katliamlar her gün yeni bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz aylarda Cizre’de bodrum katında insanları diri diri yakan devlet, bununla da yetinmiyor yaptığı operasyonlarla demokratik mücadele yürüten birçok insanı gözaltına alıp tutukluyor. T.Kürdistanın’da halkı katlederek susturmak isteyen devlet, katledemediklerini de operasyonlarla susturmak istiyor. Susturmak istediklerinin en başında da devrimci, demokrat ve yurtseverler bulunuyor.

Sayfalar