Perşembe Mayıs 9, 2024

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yaşamın her alanında mevsimin kışa döndüğü günlerden geçiyoruz. Doğanın, buz, kar ve tipinin istilasına uğradığı, güneyin ışıklarını sakındığı günler… Denizlerin, göllerin, nehir ve derelerin, ağaçların ve çiçeklerin bilumum canlının yuvasına çekildiği, zorlu koşullarda yaşama tutunmaya çalıştığı günler… Döngünün, gök kubbenin altındakileri ciddi sınavlardan geçirdiği dönemdir kış. Görünürde her yerde derin bir sessizlik ve durağanlık vardır. Hakim olan durum da budur! Elbette biraz uzaktan ve gelişigüzel bakıldığında! Bu gerçek ortalıktan bir anda yok olan, kaybolan bitkiler ve canlıların bir anda ortaya çıkmasıyla idrak edilecektir. O ana kadar doğa kışa teslim olduysa da evlatlarına sahip çıkar, onları korur ve güneşli güzel günlere hazırlar. Kış ne kadar zorluysa baharın o kadar rengarenk olması da olağandır. Kış haşmeti ve gücüyle dört bir yanı kuşatsa da baharın geleceğinden şüphesi olmayan canlılar direnişe sığınır!

Bir süredir yığınların özgürlük düşleri kapsamlı bir kuşatmanın hedefinde. Sürekli bir mücadele ve çatışma, hesaplaşma ve kopuşun alanı olagelen, özgürlük kavgasının üzerinde soğuk rüzgarlar esiyor. Geleceğe, umuda ve daha güzel yarınlara yüzünü dönenler, bunun mücadelesini verenler ile umutsuzluğu, yoksulluk ve açlığı dayatanların kavgasını kıran kırana sürüyor. Zalimler ezilenlerin önemli başarı ve zaferlere imza attığı, güçlü bir moral ve motivasyon yakaladığı iklime tahammül edemedi. Kısa sürede ellerinde avuçlarında ne varsa, kılıçları-kalkanları-toplarıyla taarruza kalktı. Hedef ezilenlerin özgürlük ve gelecek düşleriydi. Baskı, gözaltı, tutuklama, katliam…

Suruç, Ankara, Antep’te onar onar, yüzer yüzer can verdi ezilenler. Kan kusan, lav saçan silahları, Sur’da-Cizre’de ve Nusaybin’de taş üstünde taş bırakmadı. Milyonlarca yürek göçmen kuşla misali dört bir yana, yuvalarından savruldu. Zindanlar doldu taştı. Düşünen, konuşan, yazan, çizen, sesini meydanlarda haykıran, işçi-köylü-kadın-LGBTİ-Kürt-Ermeni-Alevi… Kim varsa sınırsız şiddetin, öfkenin ve nefretin hedefindeydi.

Yelkenlerini hamaset, ırkçı söylemlerle dolduranlar hızlandıkça gemideki “fazlalıkları” da birer birer atıyordu. Kaptan hedefin yakın olduğunu ancak birazcık gayret ve fedakarlık gerektiğini buyuruyordu. Ne yapıyorsa mürettebatı ve halkı için yapıyordu, gücünü de onlardan alıyordu. Ama geminin rotasının yanlış, kaptanının yalancı ve sahtekar olduğunu söyleyenler yok muydu? Onlar olma bu okyanusların tek hakimi olacaktı! Bu amansız kavgada bugün kaptan ve “adam”larının boru sesi duyuluyor tüm haşmetiyle! İyiye ve güzele dair ne varsa saldırıp ezmeye, yok etmeye çalışıyorlar. Borazanlar yüksek yerlerden cihana duyursa da zafer naralarını umut hala var! Zaten bunu bildiğinden değil midir, kaptanın bunca telaşı, öfkesi ve düşmanlığı? “zaman, mevsim dönmeden ne kadar kanatırsam kardır” diyedir çabası. Açık ki mevsim kıştır ve ortalık karanlıktan, kandan beslenenlere kalmıştır. Ezilenler bir adım geri çekilmiştir ama öfke bilenmektedir her gün…

Tarihi ezilenler yazdı, yazıyor!  

Tarih boyunca zalimler, kurdukları sarayların yıkılmaz, saltanatlarının yenilmez olduğunu ilan etti. Onlar hep en güçlü, en haşmetli olanlardı… Bu hep böyle gelmiş böyle gidecekti… Devran böyle kurulmuştu! Biri yer biri bakardı… Biri çalışır biri sefa sürerdi… Gündoğumundan günbatımına alınterini akıtanlar olduğu gibi sırça köşklerde göbek büyütenler de her daim olacaktı. Bundan sebep uğraşmaya değmezdi, nafileydi tüm çaba… Onlar güçlü biz güçsüzdük. Sadrazamları, vezirleri, kadıları, akıncıları, kapıkulları, topları vardı. Bizse bir avuçtuk ve çıplaktık… Ufkumuz, dünyamız bir dilim ekmek, bir sıcak çorbaydı…

Velhasıl dünyanın düzeni ezelden beri böyleydi. Bize anlattıkları, öğrettikleri buydu. Mevsim hep kıştı, bundan sonra da böyle olacaktı.

Ancak tarih bu yalanı ele veren, yere çalan yığınla olaya, gelişmeye ev sahipliği yapıyordu. Kendilerini dünyanın fatihi ilan edenler, bir bir yıkılıyor, yok oluyor; yerlerinde yeller esiyordu. Ortaya çıktıkları günden bu yana tarihi hor görülenler, yok sayılanlar, ezilenler yazıyor. Ne kadar inkar edilmeye çalışılırsa çalışılsın halklar, onların öfke ve direnişleri tahtları yere çalmaya devam ediyor.

Toplumlar da doğa gibi sürekli bir hareket ve değişim halinde. Hiçbir kurum-kuruluş, fikir ya da değer bunun dışında değil. Toplumlar tarihi bin yıllara uzanır, bu sürecin içinde beş altı yıl bir kum tanesi gibidir.

Çok uzağa gitmeye gerek yok! Daha üç yıl önce bu topraklar tarihin en büyük çığlıklarından, öfke patlamalarından birine ev sahipliği yapmadı mı? “3-5 ağacın” bardağı taşırdığı büyük depremi birlikte yaşamadık mı? Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da firavunların tahtları bir bir devrilmedi mi?

Kuşkusuz bu gerçeğin onlar da farkında. Sömürü, zulüm üzerine inşa ettiklerini kalelerinin kumdan olduğunu biliyorlar. Bu yüzden mezarlıktan geçerken ıslık çalıyor, gördükleri her çiçeği koparmaya, yanan her ateşi söndürmeye çalışıyorlar. Geleceği, özgür yarınları teslim almak, kendi zaferlerini garantilemek için yapıyorlar bunu. Soğuk, fırtına, boran bunun için… Zemheri ayazı, kızılca kıyamet bunun için…

Sekiz kızıl karanfil, sekiz kutup yıldızı!

Gemiciler henüz ilk dönemlerde uçsuz bucaksız denizlerde, okyanuslarda yollarını şaşırdıklarında gökyüzüne bakarmış. Fırtınanın çıktığı, denizin kabardığı, bardaktan boşanırcasına yağmur altında rotaya tutunmak istediklerinde de… Kafileler, kervanlar ıssız çöllerde, dağlarda, derin vadilerde yolda kalmamak, güzergahı kaybetmemek için yaparmış aynı şeyi. Zira gecenin zifiri karanlığına, fırtına ve tipiye rağmen hep oradadır kutup yıldızı. Gülümser, ısıtır, yol gösterir.

Kutup yıldızı umut taşır. Yüzün geleceğe, yarına çevirmiştir. Tıpkı toprağa düşen sekiz kızıl karanfil gibi. El ayak buz tutmuşken, zifiri karanlığın örtüsü coğrafyamıza çekilmek istenirken dövüşenler, kutup yıldızının yoldaşıdır. Kutup yıldızı gibi geleceğe çevirmişlerdir yüzlerini. Çoğalmak için düşmüşlerdir doğanın bağrına. Şimdi tohum olmuşlardır toprakta. Toprak onları koynunda saklayacak, yılandan-çıyandan-engerekten koruyacaktır. Sonra her biri kardelen olup buzu yara yara gökyüzüne selam verecek.

Sekiz yürek, sekiz yoldaş, sekiz kutup yıldızı… Zemheri ayazında geçmişten geleceğe bedenleriyle, umutlarıyla, düşleriyle birer köprü oldular. Dünden bugüne kanla yazılan tarihe bir düğüm attı her biri. Onların öyküleri, sevinçleri, özlemleri yadigar kaldı bize. Bize emanet ettikleri düşler gibi. Kan ve canla ilmek ilmek örülen bir destanın son kahramanları oldular. Onlar bizim ilham kaynağımız, tükenmeyen gücümüz, başarma azmimiz ve zaferimizin teminatı oldular. Göğüs göğse cenk ederken karanlığın bekçileriyle yarınlara ve bizlere bıraktılar umutlarını… Büyütelim diye…

Açmaz

açmaz deme  

hiçbir zaman

bu nar çiçekleri

açacaktır elbet

bizim caddelerimizde de

bayram olacak

halkın üstüne

kalksa da böyle

faşist namlular

namert ellerdir

en sonunda

bir bir kırılacak

(Enver Gökçe)

(Bir Partizan)  

46332

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Doğru komutanlık

Her sınıf ideolojik anlayışına, amaçlarına ve hedeflerine göre sürece-dışına müdahale eder, yön verip şekillendirmeye biçimlendirip örgütlemeye çalışır. Sınıf bilinçli proleterler demokratik halk devrimi amacına uygun bir şekilde bilgi ve becerileriyle, emek ve çabalarıyla, örgütlü güçleriyle sürece müdahale eder. Küçük burjuva devrimcileri ise yetki ve mevkileriyle müdahale eder. Birincisi devrimcidir. Değiştirip-dönüştüren, devrimcileştirip-örgütleyen, düzeltip-düzenleyendir. İkincisi ise statükocudur, bürokrattır. Var olanı tekrar ederek, yaşatarak, devam ettirendir.

“Aliboğazı’ndan Rojava’ya direnişimiz sürüyor!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

“Sınıfsız toplum kurulana kadar kültür devrimleri gereklidir”

Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) 1966 yılında sosyalist Çin’de ÇKP MK içindeki kapitalist yolculara karşı Mao Zedung’un bizzat önderlik ettiği büyük bir devrimdi. Sosyalizmi kurmuş ve bu yolda ilerleyen bir ülkede, Çin’de, Liu Şao-Çi’nin başını çektiği parti içindeki yeni burjuvaziye karşı, Mao’nun Ağustos 1966 tarihinde “Karargahı Bombalayın” şiarıyla başlayan o büyük devrim, revizyonistlerin parti içinde alaşağı edilmesiyle başarıya ulaşmıştı.

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yol

Düşünce tarihinde Ad Hominem(insana yönelme, işaret etme) denilen latince bir kavram vardır.gerçi latince olmasının halk nazarında bir halta yaradığı yoktur, bu yazıya konu olacak ülkemiz yarı akıllıları veya akıllı görünmeye çalışanları, halk tarafından anlaşılmamayı bir üstünlük belirtisi olarak gördüklerinden dolayı bu türden bolca latince kelimeler kullanırlar. Ancak bu fularlı, top sakallı, ressam şapkalı “akıllılara” cevap verirken bir halta yaramaktadır.

TKP/ML-GYDK:Halk savaşını sürdürme kararlılığımızın temsilcisi şehitlerimizin adları ve idealleri sonsuza dek yaşayacaktır!

Yoldaşlar; Çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçiler;

Burjuvazinin Cumhuriyeti Kendini Tekrarlıyor

TC’nin dünü ile bugünü arasındaki benzerlikleri yeni kuşak bilmeyebilir, ama araştırırsa kolayca öğrenebilir. 

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Sayfalar