Perşembe Mayıs 30, 2024

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Komutan Martager’i, ne kapitalist sistem teslim alabildi ne de Türk faşizmi yenebildi. Avrupa’nın merkezinde Fransa’da herkesin görmek, yaşamak istediği Paris’te ne gözünü sistem içi yaşama dikti ne de mülteci yaşamın kültürüne teslim oldu.

Gençlik yıllarında spor yaşamının zirvesine tırmandı. Türkiye vücut geliştirmede birinci, dünya sıralamasında beşinci seçildi. Spor yaşamının en üst zirvesine tırmanıp alkışlar alırken bile bir an olsun mütevaziliğinden vazgeçmedi. İdeallerinden taviz vermedi. Spor ve gerilla mücadelesinde yükseldiği her zirveye, nasırlı elleri ve çıplak ayaklarıyla tırmandı. Ne Paris’te Yılmaz Güney’in yakın koruması olurken ne de DAİŞ faşistlerine kök söktürürken gösteriş düşkünlüğüne kapılmadı. Görünmezlik içinde hep Fakir yaşadı. Ve Martager gibi kahramanca savaştı.

Ele avuca sığmayan, sisteme pabuç olmayan komutan Martager, Hayastan’da- Karabağ’da mücadele yürütürken Kurdistan halkının özgürlük ve onur davasından kendini ayırmadı. Tıpkı Monte Melkonyan gibi “Eğer Ermeni soykırımına gerçek anlamda son vermek, Hayastan’da özgürce yaşamak istiyorsak, mutlaka Kürtlerin özgürlük savaşımında aktif olarak yer almalı saf tutmalıyız” derdi. Halkının özgürlük ve kurtuluşunu Kürtlerin, işçilerin, kadınların, Alevilerin ortak kurtuluş savaşımında gördü. Sadece görmekle, anlamakla yetinmedi aynı zamanda yürekten hissedip, savaşımın en ön sıralarında saf tuttu.

Komutan Nubar Ozanyan dediklerini yapan, yaptıklarını savunan, devrime yürekten inanan dürüst bir devrimcilik yaptı. Bundandır ki Kurdistan topraklarında TC ve DAİŞ faşizmine karşı savaşmak onun için onur oldu. Onun en anlamlı yaşam felsefesi özgürlük için savaşmak oldu. Ne yaşamın zorlukları altında ezildi. Ne de savaşın engellerinden yıldı. Ermeni soykırım hikayeleri ve anılarıyla ayakkabısız ve ceketsiz büyümüş bir genç, zorluklar karşısında pes eder mi? Engeller önünde teslim olur mu? Zirvelere tırmanırken silahının kabzasını asla bırakmadı. İstanbul-Kumkapı’da çöktü çökecek yoksul evini, dedesinin anlattığı soykırım hikayelerini asla unutmadı. Bundandır ki herkesten ve her şeyden daha fazla bağlandı özgürlük ve kurtuluş ideallerine. Bundandır ki herkesten güçlü sarıldı silaha ve gerilla savaşına.

Halkların acılarını yüreğinde hisseden, sevdalarına bağlı kalan Komutan, kurtuluşa giden yolun gerilla savaşı olduğunu asla aklından çıkarmadı. Ne İbrahim Kaypakkaya yoldaşı ne Misak Manuşyan’ı, Maryam Çilingiryan’ı ne de Mazlum Doğan ve Komutan Kemal Pir’i unuttu. Kemal Pir’in “Biz yaşamı uğruna ölecek kadar sevdik” sözünü yıllar önce Paris zindanlarında göğsünü Alman faşizmin kurşunlarına siper eden Misak Manuşyan tarafından da haykırıldığını öğrenirken büyük bir mutluluk duymuştu. Soykırımı, sürgün acılarını yaşamış yetim bir Ermeni gencin haykırışlarıyla Kurdistan’ın özgürlüğü için canını feda eden Türkiyeli bir devrimcinin sözlerinin birbirinden haberleri olmadan dokunmasının ne kadar anlamlı olduğunu öğrenince yürüdüğü devrim yoluna daha fazla tutundu.

Komutan Nubar Ozanyan Hayastan’da, Dersim’de, Amed’de, Kamışlo’da, Serekaniye’de sayısız anı bırakarak ayrıldı devrimci dünyamızdan.

Nerede bir demir, nerede bir patlayıcı, savaş anısı varsa, nerede ele avuca sığmayan çocukluk ve gerilla pratikleri varsa oralardan mutlaka Nubar Ozanyan geçmiştir. Mutlaka düşmana öfkenin, halka sevginin, yoldaşına bağlılığın ve devrime hesapsız hizmetin adı yazılmıştır.

Komutan MARTAGER, Ermeni halkı içinde fedai ruhunu canlandıran, büyüten bir gerilla duruşudur. Hayastan’dan Kurdistan’a dek hayalleri peşinden soluksuz koşmanın ismidir. Kardeşlik köprüsünde yaptıkları kadar yaşattıklarıyla özgürlüğü hissettirendir. Güneş batarken, özgürlük için ölmeye yemin edenler sabahın ilk şafağında özgür olur. Özgürlük için yemin eden Martager, sabahın şafağında özgür oldu. Devrim, kafa tutup genç bir dünya yaratmaksa, bunu en iyi yapan Martager oldu. Anısına büyük saygıyla…

1946

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Sayfalar