Perşembe Mayıs 16, 2024

“Meral’den Sibel’e kadın devrimi sürüyor” Münevver İltemur

 

Bugün 25 Ocak. Bundan tam 42 yıl önce ’71 Devrimci Hareketin ilk kadın şehidini verdiği gündür. Meral Yakar yoldaşımızın 22 Ocak 1973 günü Ümraniye’deki örgüt üssünde yoldaşının temizlediği silahından çıkan kaza kurşunuyla yaralandığı ve yoldaşı tarafından götürüldüğü Numune Hastanesi’nde üç gün komada kaldıktan sonra ölümsüzleştiği gün.

42 yıl sonra da, onun onurla yükselttiği devrim bayrağı bugün, Arin Mirkanların, Komutan Saryaların ve Rojava Devrimi’nin kalbinin attığı Kobani Özgürlük Savaşında, en ön saflarda direnen kadın militanların elinde IŞİD çetelerine karşı mevziden mevziye dalgalanıyor. Bizler onun mirasını devralan devrimci sosyalist kadınlar olarak bir kez daha söz veriyoruz, hayallerini iktidara taşıyacağız sevgili yoldaş! Kadın Devrimini, tüm kadınlar özgür oluncaya kadar sizlerden aldığımız güçle sürdüreceğiz. Günde 3-4 kadını öldüren erkek egemenliğini tarihin çöplüğüne atıncaya dek.

“Ser verir sır vermez!”

1950 yılında Gaziantep-Nizip’te doğan Meral yoldaş, Çapa Tıp Fakültesi’nde okurken devrimci faaliyete katılır. Tüm yerkürede devrimci bir rüzgar estiren ’68 kuşağının ve elli yıllık revizyonizmden devrimci bir kopuşun ilk militanlarından olan Meral Yakar, 1972 Nisan ayından da İbrahim Kaypakkaya önderliğinde TİİKP’den kopan TKP(ML)’nin ilk kadın üyesi olma onuruna erişir. Meral yoldaş komünistlerin “Birlik Devrimi”yle MLKP’nin onur üyesi olarak kabul edilir.

“Ser verip sır vermeme” ilkesi daha çok ‘71 devrimci önderlerinden İbrahim Kaypakkaya ile özdeşleşmiştir. Gözaltına alınır alınmaz işkencelerin en vahşisine maruz kalması ve destansı direnişi buna yol açmıştır kuşkusuz. Ama Meral Yakar yoldaş yaralı bedeniyle bu ilkeyi ilk pratikleştiren oluyor! Elbette karşı karşıya getirelemez ama tarihi de atlamadan yazmak lazım. Sonuçta Meral ile Kaypakkaya’nın çelikten iradeleri aynı özsudan beslenmiştir. Meral Yakar, yoldaşının kendisini bırakıp belgeleri alıp gitmesi için ısrar eder ama yoldaşı onu bırakmaz, hastaneye götürür ve polis tarafından gözaltına alınıp tutuklanır. Bu durumda Meral yoldaşın devrimci kimliği açığa çıkar. İşkenceci polisler ağzından tek kelime alamayınca tedavisini engelleyerek, yaralı halde işkence ederek öldürürler kadın militan yoldaşımızı.

O dönem yoldaşları tarafından yayınlanan bildiride kısa bir kesit:

“Meral yoldaş, kendini proletaryanın kurtuluşu davasına adamıştı. Bu mücadele uğruna ailesi ile tüm feodal bağlarını koparmış ve profesyonel devrimci olarak mücadelenin içine girmişti. Tüm mücadele hayatı boyunca büyük, küçük iş ayrımı yapmamış teknik işleri küçümsememişti. Yine teknik işleri yaparken vurulmuştu. Mücadele azmini hiçbir zaman kaybetmeyen yoldaşımız, koma halinde dahi devrimci tavırdan en ufak bir taviz vermemiştir. Diğer yoldaşımıza zarar gelmesin diye poliste ‘ser verilir sır verilmez’ devrimci tavrına sonuna kadar uymuştur. Meral yoldaşın bu tavrı hepimize iyi bir ders ve iyi bir örnek olmalıdır. Bu olaydan çıkaracağımız ikinci ders ise, dikkat sorunudur. Her işte çok dikkatli davranalım. Bilhassa egemen sınıfların bütün gücü ile bastırdığı bu günlerden ufak bir dalgınlığın bize çok şey kaybettireceğini hiçbir zaman unutmayalım.”

“Seni Rojava devriminde yaşatıyoruz!”

Özellikle Rojava Kadın Devrimi’nin çok tartışıldığı bugünlerde devrimci, sosyalist kadın hareketi olarak ’71 Devrimci Hareketi’nin ilk kadın şehidine ne kadar sahip çıktığımızı sorgulamalıyız. 42 yıl önce zincirlerini kırıp özgürlük için kavganın tam ortasına atılırken eskiden bir dizi kopuş sağlayan bu kadın yoldaşımızı başucunda andık mı bir kez bile? Hayır. Zira mezarını bilmiyoruz! 41 yıl sonra gömüldüğü yeri öğrensek bile sahipsizlikten belirsizleşen kabrini bulamadık! Onun o tarihlerde feodal erkek egemen değerlerden koparak, ailesinden ve pek çok gencin girmeyi hayal ettiği Çapa Tıp Fakültesi’nden koparak devrimci saflarda yer alışı  çok değerlidir.

Bizler bu değeri ne yazık ki yeterince sahiplenemedik! Genç kuşaklara yeterince anlatamadık. Hala yattığı yeri tam olarak bilmemenin utancını yaşıyoruz... Tüm devrimci kadınlar adına özgür diliyorum sevgili yoldaş! Seni Rojava devriminde anıyor ve yaşatıyor genç yoldaşların. Yolu yok yoldaş bizler de açtığın yolda özgürlüğe yürüyeceğiz!

Sadece Meral değil sahiplenmediğimiz... Türkiye Komünist Partisi’nin ilk kadın şehidi Maria’nın adını bile duymadık, bilmiyoruz. Maria çok iyi bildiğimiz ve her daim saygıyla andığımız TKP’nin önderi Mustafa Suphi’nin eşidir. Yine bir erkek komünist aracılığıyla tanıtmak zorunda kalıyoruz sevgili Maria’yı... Evet tarihi erkekler yazmıştır ama yüzyıllık bir kadın tarihi de vardır bu topraklarda! Biz devrimci kadınlar, kadın şehitlerimize sahip çıkmamışız! Son yıllarda özellikle Sakinelerle birlikte artan bir sahiplenme ve duyarlılık var ama gelenekten geleceğe tüm ölümsüzleşenlerimizi sahiplenmek ve onlardan öğrenmek önemlidir. Çünkü biz köklerimize dayanarak güneşi zapt edeceğiz!

Maria yoldaş, M. Suphi ve yoldaşları katledildikten sonra M. Kemal tarafından kiralanan katil Topal Osman tarafından esir alınır. Tecavüz başta olmak üzere yoğun işkencelere katledilir. Keza Zarife de öyledir. Alişer ile birlikte silah kuşanıp özgürlük için savaşırken üstün öngörüsüyle Kamber’in ihanetini gözlerinden okumuş ve Alişer’i uyarmıştır.

Mücadele uğruna çocuk doğurmayan ve eşi Alişer ile omuz omuza savaşan Zarife de tarih yazımında Alişer’in gölgesinde kalmıştır.

Bunlar sadece üç ayrı dönemde özgürlük devrim ve sosyalizm kavgasında fiziken yitirdiğimiz öncü yiğit kadınlarımızdır. Hani hep deriz ya, onlar fiziken aramızda olmasalar da kavgamızda yaşıyorlar. Evet onların uğruna şehit düştükleri idealleri için mücadelemiz can bedeli sürüyor ve sürecek. Ancak yıldönümlerinde ilkleri unutmamak, mezarlarını bulup başuçlarında anmak gelişen mücadeleyi anlatmak gerekiyor.

Meral Yakar yoldaş ölümsüzdür! Yoldaşa sözümüz devrim olacak!

Münevver İltemur (Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi Platformu)

 

70223

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

Sayfalar