Cumartesi Mayıs 18, 2024

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Son zamanlarda çeşitli Cemevi ve Dergahlarda cenaze erkânının, Kırk Lokmasının Müslüman inancına uygun bir şekilde gerçekleştirildiğini, Ramazan ayı süresince veya sonunda Alevi erkan, ritüel ve kurallarında olmayan ne idüğü belirsiz  “bayram cemi”, ve “bayram namazı” gibi uygulamaları duyar ve görür olduk. 

 

Ben de geçtiğimiz günlerde demokratik Alevi Hareketinin ve örgütlemesinin lokomotifi sayılan, Alevi örgütlemesinde, demokrasi ve emek mücadelesinde son 20 yılda çok önemli işlev, görev ve sorumluluklar üstlenen bir dernek/cemevimizde Kırk Lokması (yemeği) erkânını büyük bir şaşkınlık ve üzüntüyle izledim. Töreni gerçekleştiren sözde “dede” olan kişi adeta bir Arap ülkesindeki cami hocası gibi tek sözcüğünü anlamadığımız Arapça duayla töreni gerçekleştirdi. Kitle bir çeşit asimilasyon olan bu durumu, yani hoşnutsuzluğunu, homurdanmalar ve kısmen konuşarak belli etti. Daha önce de bir Alevi dedesiyle bu konuda tartışma yaşayan “cemevi hocası /imamı” ise bildiğinden şaşmadı.(1)

 

Sorun, Cemevlerinde salt cenaze erkânın, 40 lokmasının Müslüman inancına uygun sürdürülmesi değil. Sorun, sadece Cemevlerimizde salt Ramazan sonunda “bayram cemi”, “bayram namazı” da değil. Kimi Cemevlerinde ilin valisine, komando tugay komutanına, cumhuriyet başsavcısına, Jandarma komutanına, il emniyet müdürüne ramazanda “iftar sofrası” kuran Cemevleri var. Öte yandan Cemevinde devrimcilerin cenaze törenlerinin yapılmasına izin vermeyen sözde Alevi dedeleri var. Bayram cemi, bayram namazı yaratan, devrimci cenazelerini Cemevine almayan, Alevi cenaze törenini Müslüman inancına göre uygulayan / uygulatanların yaptıkları “düşkünlük”tür.

 

Yüzyıllar boyu Alevi Kızılbaş inancına karşı sürdürülen kıyımlar, sadece Mezopotamya ve Anadolu topraklarında değil, sadece Selçuklular ve Osmanlılar zamanında değil, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana da sürdürüldüğünü;  Alevi Kızılbaş inancının yasaklandığını, horlandığını, inkâr edildiğini, kimi zaman Alevi önderlerinin, kimi zaman da Alevi Kızılbaş toplumunun toplu kıyımlara uğratıldığını biliyoruz. Bu katliamların, soykırımları çok acı örneklerini biliyoruz, kimi kıyımları da yakın süreçlerde bizzat yaşadık.(2) 

 

Sistematik bir şekilde sürdürülen bu baskı, yasak, inkâr ve imha politikalarına rağmen bu YOL’u sürenler, sürdürmek isteyenler çeşitli sürgün, kıyım ve asimilasyon uygulamalarına karşı bedeller ödeyerek yol’u günümüze kadar bir şekilde getirmişlerdir. Bu yazı, tam da inkâr, yasaklama, imha ve katliam dışında, bir de çok sistemli gerçekleştirilen asimilasyon politikalarına, bu politikalara bilerek ya da bilmeyerek hizmet edenlere yöneliktir. Sisteme karşı o ya da bu şekilde, bölük pörçük, eksik de olsa sürdürülen bir karşı duruş mücadelesi vardır ve asimilasyon politikalarından vazgeçilene kadar da bu mücadele sürdürülmelidir.

 

Devletin özellikle diyanet kurumuyla kuşatma altına aldığı, naylon dernek ve onurlarını satan bazı rantiyeci, düşkün Alevi kökenden gelenler yardımıyla da Aleviliği asimile etmeye çalıştığı yadsınamaz bir gerçekliktir. İşte devletin her türlü olanaklarını kullanarak asimilasyona çalışanlar kadar, çeşitli hangi sebeple olursa olsun bu politikalara göz yumanlar, önemsemeyenler, bilerek ya da bilmeyerek bu duruma hizmet edenler de bir o kadar suçludurlar.

 

Ne yazık ki, Alevi kanaat önderlerinin önemli bir kısmı da, Aleviliği bilimsel şekilde inceleyen, araştıran kimi yazar ve dernek yöneticileriyle, bilinçli Alevi dedeleri de bu asimilasyona karşı mücadeleyi terk etmiş bir görüntü sergilemektedirler. Bu kişiler En-el Hak dediği için Hallacı-Mansur’un idam edildiğini, Nesimi’nin derisinin yüzüldüğünü, Pir Sultan Abdal’ın darağacında idam edildiğini, Kalender Çelebi’nin öldürüldüğünü unutmuş olmalılar.

 

Hepimiz gibi bu yukarıda saydıklarımda görülüyor ki, kimi Dergâh ve Cemevinde ezan okunuyor, kuran kursları organize ediliyor, mevlüt okutuluyor, sadece cübbeleri eksik kimi din görevlileri de Müslüman inancına uygun cami imamı benzeri icraatlar gerçekleştiriyor. Ve müdahil olması gerekenler sessiz kalıyor, susuyor, göz yumuyor. Oysa unutulmamalıdır ki, sessiz kalmak, susmak, göz yummak ve tepki göstermemek onaylamaktır. Ve bu durum en basit anlatımıyla “asimilasyon suçuna ortak olmak” demektir.

 

Aleviliğin asimile edilmesinde Cemevine “cümbüşevi”, “Alevinin kestiği yenmez” diyen, köprülere, semtlere, cadde ve meydanlara katil “Yavuz Sultan Selim” adını veren, Alevi Kızılbaşların malı, canı ve namuslarının helal olduğu şeklinde fetvalar veren “Ebu Suud’u” öven, zorunlu din derslerini uygulamaya devam eden, eğitim sistemini imam hatipleştiren Alevi düşmanları kadar, onlarla işbirliği içinde olanlar, ya da bu asimilasyon politikalarına sessiz kalanların da suçu  vardır.

 

Bu yaşanan olumsuzlukların yanında kimi olumlu çabaları da gözlemlemekteyiz. Asimilasyona karşı, Alevi yolu, erkânının özüne uygun bir tarzda gelecek kuşaklara aktarılması için Alevi toplumunun belli bir kesimi, kimi dernek ve dergâhlarla, kimi bireyler tarafından Aleviliğin kendi özüne dönüşüyle ilgili çeşitli adımlar atılıyor.

 

Alevi kanaat önderleri, özellikle dernek yönetici ve dedeleri mutlaka akıllarını başlarına almalı ve asimilasyona karşı mücadeleyi asla terk etmemelidirler. Bu onların öncelikli görevleri, inançları uğruna kimi derileri yüzülerek, kimi darağaçlarına giderek hakka yürüyenlerimize ve Alevi toplumuna borcu; gelecek kuşaklara karşı da tarihi sorumluluklarının gereğidir.

 

Alevi dernek yönetici ve dedeleri, aydın, yazar, araştırmacıları, kanaat önderleri açık açık Müslümanlığı dayatanlara, işbirlikçilere, yol düşkünlerine dur demeli, öncelikle Cemevi ve dergâhlarında Alevi erkânı yerine Müslüman inancına uyan cenaze töreni ve 40 lokması töreni yapılmasına son vermelidirler.

Bozatlı Hızır yardımcımız ola.

Erdal YILDIRIM

15.08.2013

 

NOTLAR:

1-   AABK İnanç Kurulu Başkanı, Cafer Kaplan dede, Hasan Kılavuz Dede, Hüseyin Gazi Metin dede, Ali Kenanoğlu, Musa Kazım Engin’inde aralarında olduğu bir çok dedenin defalarca yazılı ve sözlü olarak belirttikleri gibi, Alevilikte “Ramazan Orucu”, “Ramazan Cemi”, “Bayram Cemi” veya kimi dede geçinenlerin gerçekleştirdiği bir cenaze töreni, ya da 40 duası da yoktur.

2-    Alevi Katliamları:  1920 Koçgiri (Alevi Kızılbaş Kürt katliamı) , 1937-38 Dersim Katliamı, 1938 Zini, 1966 Ortaca Katliamı, 1967 Elbistan, 1971 Kırıkhan, 1978 Sivas, 1978 Malatya,  1978 Maraş,  1980 Çorum, 1993 Madımak Katliamı, 1995 Gazi Katliamı

103114

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

Sayfalar