Perşembe Mayıs 2, 2024

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Yıl 1978 Şubat ayı ortalarına doğru TKP/M-L Süleyman Cihan yoldaş önderliğinde toplanan Parti Birinci Konferansı Parti Şehitleri Ayını tartıştı. Yürütülen tartışmalar sonucu “Mayıs ayı mı yoksa Ocak ayı mı Parti Şehitleri Ayı olması” gerektiği üzerinde tartışmalarını yoğunlaştırdı. Yoğun tartışmalar sonucu Lenin, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht yoldaşların ölümlerinin ocak ayında oluşu, TKP’nin kurucuları ve önderi Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ocak ayında katledilişi, Meral Yakar yoldaşın şehitler kervanına ocak ayında katılışı, Partimizin kurucusu, önderi Kaypakkaya’nın yaralı yakalandığı, Ali haydar yoldaşın şehit düştüğü 18 Ocak,1976’da Atilla Özkan yoldaşın kahpece katledildiği ocak ayının, parti şehitleri ayı olarak anılması kararlaştırıldı.

Mayıs ayınınsa tüm devrimcilerin, komünistlerin, ilericilerin yurtseverlerin anıldığı Devrim şehitleri ayı olarak kutlanması karara bağlandı. O günden günümüze ocak ayı Partimiz tarafından “parti şehitlerini anma ayı” özellikle de ocak ayının son haftasını “parti şehitleri haftası” olarak anılması gelenekleşerek devam ettirilmektedir. Her mayıs ayında ise devrim şehitlerini anmak geleneksel hâle getirildi.

 

Ocak ayı böyle bir ay, böylesi bir tarihi öneme sahiptir, Dünya proletaryası, emekçileri için tarihi bir önem taşımaktadır. Nasıl anlatsam, nasıl başlasam diyorum. Anlatılacak o kadar çok şey var ki, ama insanın dili, kalemi ve kelimeleri tutuluyor, dili lallaşıyor… Ocak ayını TKP/M-L Parti ve Devrim Şehitleri Ayı ilan etmişti. Bu anma geleneği ’1978 ŞUBAT ‘itibarıyla günümüze kadar devam ettirilmiştir. Çünkü Dünya, Türkiye ve Kürdistan devrimcileri çok önemli kayıplarını, önderlerini, kadrolarını OCAK ayında yitirmiştirler.

Öyle ki; 15 Ocak 1919’da Alman Komünist partisi kurucu önderlerinden Rosa Lüksenburg ve Karl Liebknecht yoldaşlar Alman faşizmi tarafından hunharca katledildiler. Ocak 1921’de 28’i 29’ a bağlayan gece Faşist Kemalist diktatörlük tarafından TKP’nin kurucusu ve önderi Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Karadeniz’de alçakça katledildiler. Faşizmin karanlıklarında TKP’nin Merkez Komitesi alçakça büyük bir komplo tezgâhlanarak Karadeniz’e gömüldüler.

Mustafa Suphi yoldaşın eşi MARİA on dörtler katledilirken Topal Osman ve Yahya Kaplan tarafından esir tutularak aylarca işkenceye, tecavüze uğratılmış pazarlanarak satılmıştır. İnsanlıkla alakası olmayan bu vahşet dolu alçaklığa fazla dayanamayarak intihar ettiği söylenmektedir. Bazı rivayetlere göre ise kafası taşlarla parçalanarak vahşice katledilmiştir. Her ne sebeple olursa olsun bu alçaklığı ancak bir ırkçı, kafatasçı faşist organizasyon yapabilir. Kemalist faşist diktatörlükten başka ne beklenir ki?

 

Neredeyse bir asır geçmesine karşı,  Türkiye devrimci hareketi ve komünistleri MARIA yoldaşı sahiplenmemesini, unutmasını, yok saymasını kınıyorum, eleştiriyorum, özgürlük mücadelesi verdiğini söyleyenleri yadırgadığımı burada açıklıyorum. Kadın sorunda ne halde olduğumuzu, adımıza yakışmayan bir pratik ortaya koyduğumuzu, bu tavrımızdan insanlık adına utanç duymamız gerektiğini açıkça ilan ediyorum. Bu şu gerçeğimizi ortaya koydu; Türkiye Devrimci Hareketi her şeyi bildiğini söylüyor ama hiçte öyle değil. Derinlemesine kendi tarihimizi bilmemekteyiz. Türkiye Komünist Hareketi ilk KADIN şehidini dahi sahiplenemedi. Bu da şu gerçeğimizi aşikâr ediyor ki; erkek şovenizmi komünist harekette hâlâ ağırlıkta ve egemen durumda. Çok yakın tarihlerde Maria yoldaştan utangaçça bahsedilmektedir, Anlaşılan o ki; ancak ve ancak biz kendi dar gurup tarihimizi dahi yeterince bilmiyoruz. Ciddi bir bilgi eksikliği ve kuşaklar kopukluğu yaşamaktayız. Mutlak ki daha önceleri de yitirdiğimiz komünist yoldaşlarımız vardı Bu anlamıyla Maria yoldaşımız bizim ilk kadın şehidimizdir.

 

21 Ocak 1924’te Marksizm’in ve Komünizmin savunucusu, teorik ve pratik uygulayıcısı, geliştirip kuramsallaştırıcısı dünya proletaryasının önderi, sosyalizmin ilk pratik uygulayıcısı kurucusu, Marksizm’i proletaryanın egemenliği altında yani proletarya diktatörlüğü altında devam ettirmenin ancak Marksizm olabileceğini, proletarya diktatörlüğünün bir gereklilik ve de zorunluluk olduğunu, sosyalizmde sınıfların ve sınıf mücadelelerinin devam ettiğini, kapitalizmden-komünizme geçiş döneminde proletaryanın mı yoksa sosyalizmin mi galip geleceği henüz netleşmemiştir diyen Marksizm’e teorik ve pratik bilimsel katkı sunan Leninizm’i bizlere miras bırakan dünya proletaryasının büyük önderi Lenin yoldaşı kaybettik.

 

22 Ocak 1973’de TKP/M-L kurulduğu tarihte ilk şehidini veriyor. Türkiye komünist hareketi Maria yoldaştan 50 yıl sonra ilk kadın şehidini veriyor. Bu aynı zamanda TKP/M-L’nin de ilk parti şehidi olarak devrim tarihimize geçiyor. MERAL YAKAR yoldaşı aradan geçen elli yıl sonra ilk kadın şehidimiz olarak tarihin sayfalarına Altın harflerle kazdık. Bugün onlar, yüzler, binler Meral yakar yoldaşın uğruna canını verdiği Komünizm yolunda kadınlar olarak yürüyorlar. Bugün dünden daha ileri de Kadın sorununu ele alıp değerlendiriyor, örgütlüyor, harekete geçiriyor. Devrime, sosyalizme, kadın sorununa daha geniş, engin bir perspektifle bakarak kapitalizme, faşizme- feodal gericiliğe ve de yoz kültüre karşı mücadeleyi yürütüyor yükseltiyorlar.

 

Dersimde Alişer’le birlikte isyan ateşini Kürdistan dağlarında yakan ZARİFEYİ yazmamak, anmamak olmaz. Tabi burada Koçgiri ve Dersimde Kürdistan’ın bağımsızlığı için dağlara çıkan, Kemalist faşist diktatörlüğe elde filintası savaşan ZARİFEMİZİ unutmamız mümkün değil. Gelecekte Zarife gibi yiğit bir kadını, KÜRT kadınını, belki de ilk Kürt gerilla kadınını anlatmak bence önemlidir.

 

24 Ocak 1973 de Dersimin Vartinik Mirik mezrasında yapılan ihbar sonucu çıkan çatışmada TKP/M-L TİKKO’ nun militan komutanı Ali Haydar yoldaş şehit düşer. TKP/M-L’nin kurucusu ve önderi İbrahim Kaypakkaya ağır yaralanır. Kaypakkaya ağır yaralar almasına rağmen kaçmayı başarır, sığındığı köy öğretmeni ve muhtar tarafından ihbar edilerek faşizme teslim edilir. Bu yakalanma aynı zamanda partinin de 1973 yenilgisinin de başlangıcı sayılabilir. Ardından peş peşe yakalanmalar partinin yenilgisini beraberinde getirir. Alınan ağır kaybın yeri günümüze dek hala doldurulmuş sayılamaz.

 

Kaypakkaya o günkü siyasal, ideolojik, teorik ve politik tahlilleriyle aradan geçen elli küsur yıl sonra ilk kez nesnel tahlillerde bulunmuştu.  Devlet ve Devrim, Kemalizm, Milli Mesele, Halk Savaşı, Gerilla Savaşı, Demokratik Halk Devriminin Özü, Baş Düşman, Baş Çelişki, Halkın Birleşik Cephesi, Devrimin Dostları ve Düşmanları Kimlerdir, Demokratik Halk İktidarının yönetsel özünün aslında proletarya  diktatörlüğüne tekabül ettiğini, sosyalizmde sınıflar ve sınıf mücadelelerinin devam ettiğini, sınıfların  ayrıcalıkların devam ettiğini bunun komünizme varıncaya dek  süreceğini, sınıf mücadelesinin her kesitte daha zorlu  ve sancılı geçeceğini, burjuvazinin parti içerisinde de   varlığını devam ettirdiğini bu sebeple parti içerisinde  iki çizgi mücadelesinin kıyasıya sürdürüldüğünü, sürekli devrime, özellikle de kültür devrimine sürekli gereklilik duyulması gerektiğini  belirleyerek önemli tahlillerde bulundu… Kaypakkaya yaptığı M-L Maoist tahlillerle öz itibarıyla hala günümüze ışık tutuyor.

73 yenilgisi sonrası TKP/M-L durmaksızın sınıf mücadelesini devam ettirdi. Çıkan 74 genel affıyla diğer örgütlerin aksine çok erken ve hızlı örgütlendi, merkezi yapılanmasını oluşturdu.

Türkiye’nin birçok ilinde ve de kırsalında Kürdistan’ın önemli il ve ilçelerinde çok hızlı örgütlülükler yarattı. Özellikle Türkiye’nin kalbi İstanbul’da başta işçi sınıfı olmak üzere örgütlenmelere gidiliyordu. Atilla Özkan yoldaşta 1974 itibarıyla TKP/M-L’de örgütlendi Ve lise son sınıfta okulu terk ederek devrimci faaliyete profesyonel katıldı. Zeytinburnu, Kazlıçeşme’de Deri İşçilerinin, Mensucat santralda tekstil işçilerinin örgütlenme faaliyetlerine aktif olarak katıldı. İstanbul’da TIKKO’nun askeri faaliyetlerinde örgütlenmeler yürüttü, birçok hücresel faaliyetlerde sorumluluklara katıldı. Partinin onlarla ifade edilecek askeri eylemlerinde fiili yer aldı, örgütledi.

 

1976’nın 18 Ocak günü partimize yapılan bir ihbar ve operasyon sonucu alçakça kurşunlanarak önce ağır yaralı ele geçirildi sonra müdahale edilmeyerek kasten ölüme terk edilerek, katledildi,  Partimiz 73 yenilgisi sonrası ilk defa kapsamlı bir operasyona uğratıldı. Partimiz Ali haydar yıldızdan sonra üçüncü şehidi Atilla Özkan yoldaşı toprağa veriyordu. Ölüm bize neydi ki, biz yaşamak, yaşatmak için ölüme devrim için koşuyorduk.

 

Yine edebiyat tarihimize önemli katkılar sunan Erzincan-Pülümür- doğumlu Cemal Süreyya gibi bir yazarımızı 9 Ocak 1990’da kaybetti.

 

Yine 3 Ocak 1994’de Artvin Borçka da karşı devrim güçleriyle çıkan çatışmada Nilüfer Atav adlı kadın yoldaşımızı kaybettik.

 

7 yıl önce Ermeni halkının güzide evladı Hrant Dink hunharca katledildi. Soykırıma uğramış bir halkın evladının katledilmesi, katillerin korunması ırkçı- milliyetçi devlet faşizminin yüzünü bir kez daha açığa çıkardı.

 

Son olarak 9 Ocak’ta PKK’nin kurucu önderlerinden Sakine Cansız ve iki militan Kürt kadınını kalleşçe ve kahpece saldırı sonucu Paris’te kaybettik

 

Yüz yıllık tarihimize Ocak aylarına şöyle bir göz attığımızda; Dünya, Türkiye ve Kürdistan halkları çok büyük değerleri kaybetti ve de toprağa verdi.   Bu anlamıyla ocak ayında yitirilenler Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak şehitleri, değerleridir. Özelinde ise Komünistlerin şehitler ayı olarak anılıyor anılacaktır. Unutmak, değerlerimize sahip çıkmamak ihanetle eş anlamlıdır.

2014’de daha karmaşık, zor ve de sınıf çelişkilerinin giderek yoğunlaştığı bir süreçten geçiyoruz, Kürt sorunu, Kürdistan devrimi daha da karmaşık bir süreçten geçmektedir nedenle yeni yılın başında şu gerçek gözle görülür oldu. Taşlar yerinden oynayacak, ittifaklar da daralma genişleme olacak, her sınıf kendi menfaatlerine uygun pozisyon alacak. Yeniden mevzilenmeler hızla netlik kazanacaktır. Tüm bu gelişmelerden sınıfın kaygı duyması bir yana,  çelişkilerden sınıfın yararına nasıl faydalanılması gerektiğine parmak basmalı devrimi esas alarak doğru politikalar üretmek gerekir.

 

Kaypakkaya’nın devlet tezi ortada… “Şerle ehveni şer arasında birini tercih proletaryanın tavrı olamaz, olmamalı...   Bizim gibi ülkelerde Faşizm süreklidir. Ve bir yönetim biçimidir. Faşist klikler arasındaki çelişkilerden herhangi birine iyimser bakmak Marksist yaklaşım değildir. Olsa olsa hâkim klikler arasındaki çelişkiden demokratik halk iktidarı için yararlanma olur. Birinden birine iyimser bakmak hele de destek vermek ihanetle eş anlamlıdır.” Devletin paraleli, yanı, sağı solu olmaz devlet bir sistemdir. Yönetimsel bir kurumdur. Devletin erkleri vardır. Yasama, Yürütme ve de Yargıdır. Bunlardan birinin olmaması o devletin temelden çökmesi demektir. Faşist klikler arasındaki hâkimiyet dalaşı her zaman var olacaktır. Savaşlarda kendi aralarında kâr amaçlı, sömürüden aslan payı almak temelinde sürecektir. Hep birlikte tüm devrim güçleriyle yükleneceğiz ve kazanacağız. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktur, kazanacağımız devrim – sosyalizm ve insanın insan tarafından sömürülmediği DÜNYA VAR… O zaman bu daha başlangıç, mücadeleye devam. Diyoruz. Kürdistan’da devrime omuz vermeye, özgür Kürdistan yaratma savaşına her yönlü katkı ve desteğe devam demeliyiz.  Parti ve Ocak şehitleri ölmediler, yaşıyorlar diyoruz.

Hasan Aksu 16 Ocak 2014

99265

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Sayfalar