Perşembe Mayıs 9, 2024

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Fransa’nın Nanterre kentinde polisin 17 yaşındaki göçmen kökenli Fransız vatandaşı bir genci öldürmesinin ardından başlayan isyan; Paris, Marsilya, Touluse, Nice, Lyon’un varoşlarını tutuşturdu. Yaklaşık 3 binin üzerinde gözaltı ve 45 bine yakın polisin isyan bölgelerini ablukaya almasına karşı ateş söndürülemiyor. Sistematik ırkçılık ve ayrımcılığa, polis şiddetine karşı direniş bazen düşme eğilimi gösterse de sürmeye devam ediyor. Fransa’nın kendi haline terk ettiği banliyölerinin esmer ve siyahi çocukları, gerçek öncülerini bulamasalar da isyandalar.

Esmer öfke dinmek bilmiyor. Gençlerin öfke ve direnişine halkın farklı kesimleri de katıldı. Cadde ve sokaklarda barikatlar kuruldu. Polisin saldırısına havai fişekle karşılık verildi. Yakılan kamu binaları, polis karakolları ve araçların ortaya çıkardığı “zarar”, milyonlara ulaştı. Fransız polisiyle bu göçmen kökenli gençler arasında patlak veren bu ve bunun gibi her olayın arkasında tarihsel, toplumsal ve ekonomik nedenler var. İsyanı tetikleyen, yaratan kolonyal ırkçı koşullar anlaşılmadan taş atan esmer tenli gençlerin de öfkesi görülemez.

Bu direniş, Fransız gericiliğini de harekete geçirdi. Fransız sağı olarak tanımlanan çeşitli çevreler, katil polis için bir kampanya başlatarak bir milyon Euro’ya yakın para topladı.

İsyan edenler üçüncü ve dördüncü kuşak göçmen çocuklardır. Güne ve yaşananlara itirazlarının arkasında Fransız sömürgeciliğinin geçmiş yıkım ve işgali vardır. Bıraktığı kölelik hatıraları vardır. Eski tipte sömürgecilik yerini yeni tipte sömürgeciliğe bırakarak yıkımını devam ettiriyor. Fransız burjuvazisi, sömürgeci geçmişiyle ve uyguladığı sömürü politikasıyla yüzleşmiyor ve ayrımcılık ve ırkçılık politikası, esmer ve siyah tenli gençlerin karşısına her yerde çıkıyor.

Irkçılık, renk ve hakikat körlüğüdür. Ve egemenlerin elinde ezilen emekçi halkı bölüp parçalayarak kendi sınıf çıkarları arkasında yedeklemenin aracı olarak kullanılır.

Fransa dünyanın refah oranı en yüksek ülkelerinden biri olarak bilinir. Diğer yüzünde ise yoksul banliyöler, metrolarda kalan evsiz kimsesiz insanlar vardır. Göçmen ve yoksul halkın yaşadığı banliyölerde işsizlik, sosyal eşitsizlik, adaletsizlik kol gezmektedir. Arada kalmışlık duygusu içinde dışlanan gençlerin yanıbaşında sömürülme, yaygın uyuşturucu ticareti ve kullanımı ve de bitmek bilmeyen polis baskısı vardır.

İslam’ın her dönem fazlasıyla tartışıldığı, en fazla Müslüman nüfusa sahip ülkelerden olan Fransa “mutlu” ve “huzurlu” değildir. İyi bir eğitim alamayan, geleceğini göremeyen, horlanan gençler, sisteme karşı bilinçsiz ve adı konmamış öfke biriktiriyor. Öncüsüzlük ve bunun yarattığı bilinçsizlik, bedeli ağır olsa da “özgür yaşa ya da öl’’ şiarını yazıyor banliyölerin bakımsız ve soluk duvarlarına. İki büyük toplumsal alt üst oluş gerçekleştiren Fransa, bir kez daha gerçek kimliğini arıyor.

1296

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar