Perşembe Mayıs 2, 2024

Reformculuk çözüm mü?

  

Sınıf bilinçli proleterlerin nihai hedefi ve bu uğurdaki mücadelesi nettir. Onlar, sosyalizm ve nihayetinde komünizmin dünya üzerinde hakim olmasını isterler. Ancak buraya varana kadar çok yoğun mücadelelerden geçilmesi gerektiği ise bir o kadar aşikardır. Bin bir türlü mücadele biçimleri ve asgari ve azami hedeflere hizmet edecek siyasal taktiklere de başvurulması gerekiyor. Bunlar, iradi olarak değil, içinde bulunulan ekonomik ve siyasal koşulların bir sonucu olarak saptanabilen siyasal taktiklerdir.

Son seçimlerde HDP’nin desteklenmesi elbette bir çözüm değildi. Bunun çözüm olmadığı, ama faşizme karşı burjuva demokrasisinin tercih edilmesi, burjuva demokrasisi içinde de reformların desteklenebileceği gerçeğinden hareketle HDP desteklendi. Salt bununla da sınırlı değildi; HDP barajı geçmesi halinde, AKP ve Erdoğan faşist diktatörlüğünün önüne kısmen set olacağı ve işçi sınıfı açısından da bir soluklanma yaratacağı olasılığının varlığından dolayıydı. 7 Haziran gecesi, Erdoğan’ın inine çekilerek salyalarını kitleler üzerine salamaması bunu doğruladı.

Burada, HDP’nin desteklenmesini “tasfiyecilik” olarak görenler elbette yanılıyor. HDP’yi bir amaç olarak görüp desteklemek ayrı, koşullardan kaynaklı bir siyasal taktik olarak desteklemek ayrı. Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Çar’a karşı Rus burjuvazisini desteklemişlerdi.1. Bu, despotizme ve feodal gericiliğe karşı burjuva demokrasisinin desteklenmesi ya da tercih edilmesiydi.

Bugün temel çelişme burjuvazi ile işçi sınıfı arasında olmasına karşın, toplumsal yapı içinde bu sınıfların dışında işçi sınıfına yakın ara tabakaların ve çözülmemiş bir ulusal sorun olduğu gözardı edilmemelidir. Bu bağlamda, işçi sınıfının siyasetini dar kalıplar içine sıkıştırıp, onu daha geniş ezilen kitlelerden tecrit etme taktiği, sınıfın çıkarlarına olmadığı gibi, Marksizmle de bir ilgisi yoktur.

Devrim tasfiyeciliğinin bir çok çeşidi vardır, ama, genelde tasfiyecilik; sınıf mücadelesinin ileri olduğu bir süreçte reformist politikaların desteklenmesiyle olur. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi reformist politikaların ilerisinde olduğu bir süreçte, onları reformist bir düzeye geri çekmek elbette tasfiyeciliktir. Ancak ne 7 Haziran Genel Seçimleri öncesi böyle bir durum vardı ne de hemen sonrası. Renault ve TOFAŞ’da başlayıp bir çok işyerine yayılan Metal işçilerinin direnişi de (ne örgütlülük ne de siyasal duruşuyla) bu durumu değiştirebilmiş değildir.

Türkiye’de güçlü bir sol dalga olmadığı için, güçlü bir reformist dalgada yoktur. 12 Eylül 80 öncesi bu vardı. Bugün ise güçlü bir sağ dalga vardır. Kitleler üzerinde sağcılık, dincilik ve Türk milliyetçiliği (önemli ölçüde ırkçılık2, şovenizm ve kısmen sosyal şovenizm) olarak kendini gösteriyor. Bu güçlü gerici yönelim karşısında HDP içinde ezilen ulus milliyetçiliği olsa da, bu eğilim bugün ilerici bir rol oynamaktadır. HDP, tam da dıştalayıcı ve ayrımcı sağ bir politikanın karşısında yer aldığı için desteklenmiş ve barajı geçmiştir.

Bugünün koşullarında HDP ile ittifak yapmadan AKP ve Erdoğan diktatörlüğünü geriletmenin olasılığı sözkonusu değildi. Devrimciler ve komünistler HDP ile seçimde ittifak yapmakla doğru bir taktik izlemişlerdir. Bu aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketini daha sola çekmeyede hizmet edebilir. Bu olmasa bile, Kürt halkı üzerindeki “Türk Solu’da Türk burjuvazisi gibi”dir algısını kırmaya hizmet etmiştir. Daha ilerisi ise, Türk işçi sınıfıyla Kürt işçi sınıfının birbirine olan güvensizliğini yıkma ve sınıfsal dayanışmayı güçlendirmeye de uzun vadede hizmet edecektir.

Birleşik Haziran Hareketi içinde yer alanların ezici çoğunluğu sosyal şovenizmin etkisi altındadır. “Sol’u Kürt hareketine payanda etmeyelim” yönlü çıkışlar, “sol”u reformizmden kurtarma amaçlı ve niyetli olmayıp, tersine sosyal şovenizmi gizleme perdesi olarak ortaya sürülmüştür. Ama aynı çıkışlar büyük sermayenin sözcülerinden CHP’ye yönelik yapılmamıştır.

HDP sosyalist bir parti değildir. Hatta anti-kapitalist bir parti de değildir. Kapitalizmi iyileştirme, yani kitleler lehine kısmen reforme etme programlı bir partidir. Daha çok da ezilen ulus ve azınlıklara ve Türk devleti tarafından ezilen ve baskı altına alınan din ve mezheplere daha fazla özgürlük talep eden reformist bir partidir. Bundan ötesi değildir. Bu bilinçle HDP seçimlerde desteklenmiş ya da ittifak yapılmıştır.

HDP’nin, AKP ve Erdoğan diktatörlüğünün toplumu ulusal ve dinsel kutuplaştırıcı uygulamalarına karşı toplumu birleştirici ve barışçı bir programla ortaya çıkması, ezilen kesimler tarafından destek bulmuştur. Daha çok’da Kürt halkından destek almıştır. Bu sonuç aynı zamanda, Kürt ulusunun ilk defa bu denli kitlesel olarak kendi ulusal haklarına sahip çıkmasınında bir sonucu olmuştur. Türk devletinin inkarcı ve ırkçı politikası Kürtleri birleştirmiştir.

HDP’nin barajı geçmesi, (bunun anlamı, Erdoğan’ın tek kişi diktatörlüğüne dur demektir), burjuvazinin muhalif kesimlerini de sevindirmiştir. İlk defa, komünistler, reformistler ve muhalif burjuva kesimler, zimnen aynı noktada birleşmişlerdir. Hepsi farklı sınıfsal yapılara mensup olsada aynı merkezden tehdit ediliyor ve baskılamaya maruz kalıyorlardı. İşçi sınıfı ve emekçiler, Kürt ulusal hareketi, diğer azınlık ulusa ve dinlere mensup kesimler daha yoğun bir baskı altındayken, muhalif burjuva kesim ise egemenlik dalaşından kaynaklı bir baskı

altındaydılar. Seçimlerden hemen sonra TÜSİAD’ın parlamentoda grubu olan partileri ziyaret etmesi, seçim sonucu karşısında duydukları bir sevincin ifadesidir. AKP ve Erdoğan’ın arkasındaki sermaye gücü MÜSİAD ise, egemenliklerinin yara almasından dolayı “barış”çı mesajlar verip ve “uzlaşı” koalisyon önerileri ileri sürmeye başlamıştır. Farklı sermaye grupları, daha fazla egemenlik ve sömürüden daha fazla pay almak için birbirlerine karşı mücadele içinde olsalarda, düzenin sağlanması ve korunması için işçi ve emekçiler karşısında uzlaşır ve birleşirler.

7 Haziran Seçim sonuçları, Erdoğan başkanlığındaki AKP faşizmine bir şamardır. En azından şimdilik tek kişi diktatörlüğüne vurulan ve dur denilen bir sonuçtur. Bu olumlu bir gelişmedir. Ağır faşizm koşullarında bu sonucun küçümsenecek bir yanı olamaz. Aslında bu, aynı zamanda Gezi’nin önemli ölçüde sandığa yansımasıdır.

HDP’nin seçimlerde yukarıda ortaya konan nedenlerden dolayı desteklenmesi, onun programına sahip çıkılması anlamına gelmediği açıktır. Ayrıca, bundan sonra izleyeceği politikalarında destekleneceği anlamına gelmez. İşçi ve emekçilerin lehine olan faaliyetleri desteklenir, ancak, reformist özü her zaman eleştirilmeli ve teşhir edilmelidir. Kitlelerin gerçek kurtuluşunun sosyalizmde olduğu propagandasından ve mücadelesinden vazgeçilmemelidir. Sınıfın devrimci çizgisi ve bağımsız örgütlülüğü her zaman korunmalıdır.

HDP’nin, “sol”u reformizme çekme tehlikesi her zaman var. Buna bir çok “sol” siyasal akım yatkın. Ya da bir çok küçük burjuva kesimler açısından bu sorun olmuyor. Ancak Marksist-Leninist-Maoistler (MLM) açısından bu partinin niteliği açık ve nettir. Burjuva düzeni reformlarla düzelemeyeceği gibi, reformculuk işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu olamaz. Demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadele ile, sınıfı salt reformist bir politikanın peşine takmak ayrı şeylerdir. Birincisi doğru iken, ikincisi yanlış ve tasfiyeciliktir.

Bugün için en büyük tehlike toplumun sınıfsal olarak bölünmüşlüğünü gizleyip, ulusal, dinsel ve mezhepsel kimliklerin öne çıkartılıp işçi ve emekçilerin sınıfsal birliğini bozarak, onları burjuvazinin çıkar dalaşına alet etmek ya da taraftarı yapmaktır. AKP bunu yapmıştır ve onu bugün iktidarda tutanda bu anlayışı ve uygulamasıdır.

Ulusal, dinsel ve mezhepsel kimliklere bölünmüş bir işçi sınıfı kendi sınıf çıkarları için mücadele edemez. Sermayenin böl-yönet politikasına alet olur.

AKP sunnilik üzerinden kitleleri kazanmaya çalışıyor. Ve Ortadoğu’ya yönelik dış politikasıda bunun üzerinden şekillenmiştir. İçerideki dinsel ayrımcılık dışarıda da yürütülüyor. Dincilik temelinde yürütülen bu politikaları ABD ve AB emperyalizminin politikalarıyla da uyum içindedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini bölmek ve onların anti-kapitalist, anti-emperyalist mücadelesini etkisizleştirmek ve yönünü değiştirmek için emperyalist burjuvazi, kitlelerin sahip oldukları alt kimlikleri öne çıkarma politikasını her zaman yürürlükte tutmuştur. Koşullara göre milliyetçiliği, koşullar elverdiğinde ise dinciliği körüklemiştir. AKP bu politikaların ürünü olarak doğmuştur. Erdoğan, bunun kitleler içinde zemin bulduğunu gördükten sonra biraz daha ileri götürmüş ve egemenliğini bunun üzerine oturtmuştur. Kitleler içindeki kutuplaştırıcılık etkisini sürdürdüğü sürece, Erdoğan nefes alabilecektir. Bu etki kırıldığında Erdoğan ve AKP’nin de nefes alma boruları daralacaktır.

Ezilen müslüman kesimlerde ise dincilik (Sunni ya da Şii) öne çıkmıştır. Kitleler ezilmişliklerinden kurtuluş olarak bunu görmüş ya da böyle gösterilmiştir. Hatta emperyalizme karşı kurtuluşu da dine sarılmakta bulmuşlardır. Bu sonuç ise, anti-emperyalist mücadele yerine, anti-şii ya da anti-sunni (ve de sunni-alevi) çatışması olarak ortaya çıkmış ve çıkarılmıştır. Ve aynı zamanda böyle bir politika, diğer azınlıkta kalan din ve mezhepten kitleler üzerinde baskı ve katliamlara dönüşmüştür.

Sonuç olarak: HDP’nin barajı aşmasının ülkeye demokrasinin geleceği anlamında yorumlanamayacağını yukarıda belirttik.

Bundan sonra, işçi sınıfını daha zorlu mücadeleler beklemektedir. Burjuva devleti varolduğu sürece, kitleler üzerindeki baskı ve sömürü son bulmayacaktır. Öte yandan yara almış AKP ve arkasındaki sermaye güçleri elbette pes etmeyecek ve daha saldırgan bir tutum göstereceklerdir. Eğer, AKP-MHP koalisyonu kurulursa, başta Kürt ulusu üzerinde olmak üzere baskılar tüm devrimci-demokrat güçler üzerinde daha da artacağı gibi, bir savaş hükümeti olma olasılığı da güçlüdür.

Bir eli Suriye savaşı içinde olan Türk devletinin, bir elide içeride Kürt ulusu ve işçiler üzerindedir. Böyle bir ortamda, ülkede “barış” ortamının sağlanması sözkonusu olamaz. Burjuvazinin “barışı” getirme ne niyeti ne de gücü vardır. Barış, onların ekonomik ve siyasal çıkarlarıyla şu anda çelişmektedir. Büyük sermayenin istediği ise AKP-CHP’nin ortak kuracağı bir uzlaşma hükümetidir. Ancak, bunlarında ömrü uzun vadeli olmayacaktır. Ekonomik ve siyasal krizler kitle hareketlerinin artarak güçlenme olasılığına da işaret etmektedir. 25.06.2015  

     
48396

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Siyasi partiler ve İslami sermaye ilişkileri içinde Fethullah Gülen

Türk siyasetinde bir tiyatro oyununa daha tanık olduk. Türk devleti, yıllardır bağrında büyüttüğü, hatta 12 Eylül darbesinden sonra Anavatan Partisi döneminde Türkiye Umumi Vaizi yapılan Fethullah Gülen’i terörist ilan edip darbe yapmakla suçlayarak demokrasi oyunu oynamaya başladı.

15 Temmuz Darbe girişimi, Yenikapı mitingi ve burjuvazinin kendi arasındaki uzlaşması

15 Temmuz 2016 tarihinde geçekleştirilen darbe girişiminin üzerinden bir ay gibi geçmeden devletin yeniden yapılandırılması adı altında AKP’nin dizginsiz saldırıları devam etmektedir.

AKP, 2011 yılında siyasal çıkarlarına ters düşmesiyle yollarını ayırdığı Fetullah Gülen’le girdiği hesaplaşmayı bugünlere kadar aralıksız sürdürse de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaptığı hamle, geride kalan süreyle kıyaslandığında, 5 yılda yapamadıklarını bir ay gibi kısa bir sürede başarmış oldu.

Düzen İçi Sol’culuk;Özgür Yıldız

Her toplumsal yapı kendi karşıtını da içinde taşır. “Sol”da, kapitalist sistemin karşıtı olarak ortaya çıktı ve gerçek kimliğini Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla buldu. Bu süreçten sonra işçi sınıfı, kendisi için bir sınıf olarak burjuvazisinin karşısına, ütopik olmayan gerçek sosyalizm alternatifiyle çıktı. Elbette, burjuvazi boş durmadı. “Sol” hareketi reforme etme yollarını seçti. Proudhon, Bernstein ve Kautsky kadar sol”u reformizme etmenin teroik zeminlerini hazırladı.

Milliyetçi Enternasyonalizm

Bir kavramın, bugünün üretim ilişkileri içerisinde neyi ifade etmeye çalıştığını bilince çıkarabilmek için O kavramın, ilk ortaya çıktığından bugüne geçirdiği evrimı, hangi sınıfta ortaya çıktığını, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, diğer bir deyişle hikayesini incelemek en etkili yöntemlerden biridir, çünki kavramların ifade edildiği dillerde sosyo-ekonomik hareketliliğe bağlı olarak gelişen, gerileyen canlı organizmalardır, bir kavram ilk çıktığı dönemde „olumlu“yu „iyi“ yi, „doğru“ yu işaret ederken sonraki dönemlerde karşıtına dönüşerek „olumsuz“ u, „kötü“ yü, „yanlış“ ı işaret edebilme

BATI BAĞIMLISI TÜRK BURJUVAZİSİ YÖN MÜ DEĞİŞTİRİYOR?

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra, darbenin arkasından tartışılan konulardan birisi de; “Türkiye eksen mi değiştiriyor?”

AKP-Erdoğan çevresine ve yandaş medyada yazılıp çizilenlere bakıldığında ise, darbenin arkasındaki ABD ve AB istenmiyor. ABD ve AB medyasına bakıldığında ise Erdoğan'ın artık istenmediği gerçeği vardır.

Trabzon / Maçka'da Partizanlar; Tamer Çilingir

’’(…)
Maçka bir noktadır Türkiye haritasında,
Osmanlı’nın vergi defterlerinde geçer adı,
önemsizdir yağı, bol yumurtası, peyniri,
bir de delice balı vardır ilkçağlardan beri,
saray mutfağında bilinir
Maçka`yı, Maçkalıyı bundan öte tarih ne bilir? (…)’’ der İsmet Zeki Eyüboğlu bir şiirinde.

Ya Devrimden yanasın yada faşist diktatörlükten yanasın

Garip olaylar oluyor ülkemizde. Aslında garip olaylar oluyor demekte yanlış. Çünkü,hepimiz alıştık devletin bu tür panorayak oyunlarına... Devlet erk'inde at iziyle ıt izi birbirine karışmış durumda. Darbeciler kim? Darbeyi yapanlar kim? Bunların siyasal temsilcileri ve yönlendiricileri kimler? Henüz bu sorular en azından kamu tarafından netlik kazanmış değil. Açık olan birşey var ki,darbeciler devletin içerisinde ve iktidarın önemli mevkilerinde yer almaktadır.

Emperyalizm yaşlanıyor. Yaşasın Halk Savaşı

Uzun süredir yazamıyorum. Bunun temel sebebi okuma, araştırma ve inceleme yapıyor olmam. Bir yandan günlük ekmek mücadelesi, bir yandan ev içi sorumluluklar, ara molalar, bilgiyi fazlalıklarından arındırma ve süzme. Marx, Engels, Lenin, Mao’nun Türkçe eserleri bitti gece üçlere dörtlere yol alırken. Arada çerez niyetine Orhan Hançerlioğlu’nun düşünce tarihi, ve yüzlerce sayfa, tez… Sabah altı buçukta kalk borusu sonrası, martı çığlıklarına zincirlerimin sesi karışıyor. İş yerine ulaşım için gereken bir saatlik süreyi de boşuna harcamak olmazdı.

TKP/ML : Ne sois pas du côte du conflit des cliques fascistes mais du côte de la Guerre Populaire – (sur la tentative de Coup d’Etat)

Aux turques, aux kurdes et aux travailleurs de différentes nationalités,

M.Oruçoğlu’nda boy veren anarşizan ve revizyonist karakterli kimi görüşler üzerine kısa bir değerlendirme ; Halil Gündoğan

Bilenler bilir Sayın Oruçoğlu Halkın Günlüğü gazetesinde “Antagonizma” ismiyle tanımlamayı tercih ettiği köşesinde çeşitli konular/meselelere dair görüş ve düşünsel eğilimlerini paylaşır okuruyla.

Demokrasi, OHAL'le Değil Demokratik Halk İktidarıyla Gelecek!

Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız,

Faşist Diktatörlük halkla bir kez daha dalga geçmeyi tercih etti. Ve bir kez daha kendi içindeki kapışmayı halka fatura etmekten bir saniye bile tereddüt etmedi.

Sayfalar