Çarşamba Mayıs 22, 2024

Rojava ve Karabağ / Nubar OZANYAN

İşgal altında olan Rojava ve Karabağ, Kürt ve Ermeni halklarının kalbine saplanan iki kanlı bıçak gibi duruyor. Parçalı ve yaralı… Her iki kadim toprak parçası, zalim ve soykırımcı Türk devleti tarafından işgal altındadır.

İttihatçı Kemalist Türk devleti, önüne kattığı ölüm sürüleriyle işgal ve katliam gerçekleştirerek yeni haritalar çizmeye çalıştı. Ancak haritalar kimi zaman işgalci devletlerin hatırlamak istemediği hikayeleri de anlatır. O hikayelerin en canlı yerinde boyun eğmeyen halkların bitmeyen özgürlük özlemi yazılıdır.

En fazla aranan, en çekici, en büyüleyen değişik tarzda tanımlanan, en çok anlaşılmak istenen ve uğruna acı çekilip sayısız bedel ödenerek savaşılan değerin başında gelir, özgürlük. Özgürlük kavramına bugün bilinen tanımına ek yapıp yeni bir anlam daha yüklemek gerekir.

Zorunlulukların kavranması ve değiştirilmesi sorumluluğu olan özgürlük kavramına halkların öz savunması için askerileşme de yazılmalıdır. Bu sağlanılamadığında bütün tarihi birikimler, emek ve bilimle yaratılan kazanımlar bir çırpıda yok edilmekte yakılıp yıkılmaktadır. Bu gerçeklik daha fazla bilinir hale geldi.

Karabağ’da halk, topraklarından çekilirken düşman eline geçmesin diye evlerini ataşe verdi. Dumanları savuran rüzgara doğru yönlerini verip yola koyuldular. Tarihi kiliseler harabeye çevrildi. Mezar taşlarının üzerindeki haç işaretleri büyük bir kinle parçalanarak yıkıldı, tahrip edildi.

Esir alınan Ermeni askerlere yapılanlar sosyal medya üzerinde görüntülendiğinde yaşanan zulmün adının Kürdistan mı Karabağ mı olduğu yönündeki benzerlikler o kadar yakındı ki!

Orası Karabağ mı yoksa Kürdistan mıdır?  

Ortadoğu ve Kafkas halklarının özgürlük istem ve talebi dünden daha fazla ortaklaşmıştır. Öz savunmaları için kendi eylemlerini birlikte örgütlemede başarılı olamadıklarında yıkım, yokluk ve sürgünle birlikte tarihsel topraklar daha fazla el değiştirecektir.

Bugün halklar artık kalem ve çekiçle birlikte silah kullanmayı öğrenmek gibi ciddi bir görevle karşı karşıyadır. Yoksa ne damını ne toprağını koruyabilir. Soykırımcı işgalcilere karşı kendini savunmayı da öğrenmek gerekir.

İttihatçı-Kemalist iktidar tarafından en büyük acıları çeken halkların başında gelir Ermeni-Kürt-Rum halkları. Bugün yeniden aynı halklar, R.T. Erdoğan diktatörlüğü tarafından benzer acılara maruz bırakılmaktadır. 19 Aralık günü Fransa’nın Marsilya şehrinde gerçekleştirilen Erdoğan karşıtı mitingde bu üç halkın bayrakları birlikte, kardeşçe, iç içe dalgalandı. Omuz omuza haykırılan sadece “Katil Erdoğan” sloganı değildi.

Birlikte dinlenen sadece direniş ve kahramanlık türküleri de değildi. Aynı zamanda halkların özgürlük istemleri adalet ve hak arayışlarıydı haykırılan. Umutlardı yüksek sesle dile getirilen. Katliam küllerinden direniş iradesiydi birlikte ortaya konan. Fransız direnişinin ünlü “Marseleise” karıştı Kürt-Ermeni-Rum halklarının direniş sloganlarına.

Halklar işgalci barbarlığın korkak saldırıları altında şehitlerini gömerken yas tutmaz. Binlerce evladını toprağa verirken yas tutacak zamanları olmadığını iyi bilirler. Halklar bazen hayal kırıklığı yaşasalar da kazanmak için savaşmaktan; ölüm pahasına direnmekten başka bir çıkış yolunun olmadığını zaman içinde öğrenir.

İyi bilirler ki işgalciler gelip evlerini yıktığında yeniden evlerini yapacaklar. Buğdayını pamuğunu yaktığında yeniden ekecekler. Ovalardan kovarlarsa dağlara çekilecekler. Ama mutlaka yaşayacaklar. Büyük bir umutla hatasız ve güçlü öncüler aradıklarında bunun hiç olmayacağını anlayıncaya kadar uzun zaman geçecektir. Ancak bir gün en büyük gücün kendileri olduklarını mutlaka anlayacaklar.

Özgürlük halklar için söylenen bedelsiz ve soyut bir kelime değildir.

3145

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Sayfalar