Salı Mayıs 21, 2024

Rojava ve Karabağ / Nubar OZANYAN

İşgal altında olan Rojava ve Karabağ, Kürt ve Ermeni halklarının kalbine saplanan iki kanlı bıçak gibi duruyor. Parçalı ve yaralı… Her iki kadim toprak parçası, zalim ve soykırımcı Türk devleti tarafından işgal altındadır.

İttihatçı Kemalist Türk devleti, önüne kattığı ölüm sürüleriyle işgal ve katliam gerçekleştirerek yeni haritalar çizmeye çalıştı. Ancak haritalar kimi zaman işgalci devletlerin hatırlamak istemediği hikayeleri de anlatır. O hikayelerin en canlı yerinde boyun eğmeyen halkların bitmeyen özgürlük özlemi yazılıdır.

En fazla aranan, en çekici, en büyüleyen değişik tarzda tanımlanan, en çok anlaşılmak istenen ve uğruna acı çekilip sayısız bedel ödenerek savaşılan değerin başında gelir, özgürlük. Özgürlük kavramına bugün bilinen tanımına ek yapıp yeni bir anlam daha yüklemek gerekir.

Zorunlulukların kavranması ve değiştirilmesi sorumluluğu olan özgürlük kavramına halkların öz savunması için askerileşme de yazılmalıdır. Bu sağlanılamadığında bütün tarihi birikimler, emek ve bilimle yaratılan kazanımlar bir çırpıda yok edilmekte yakılıp yıkılmaktadır. Bu gerçeklik daha fazla bilinir hale geldi.

Karabağ’da halk, topraklarından çekilirken düşman eline geçmesin diye evlerini ataşe verdi. Dumanları savuran rüzgara doğru yönlerini verip yola koyuldular. Tarihi kiliseler harabeye çevrildi. Mezar taşlarının üzerindeki haç işaretleri büyük bir kinle parçalanarak yıkıldı, tahrip edildi.

Esir alınan Ermeni askerlere yapılanlar sosyal medya üzerinde görüntülendiğinde yaşanan zulmün adının Kürdistan mı Karabağ mı olduğu yönündeki benzerlikler o kadar yakındı ki!

Orası Karabağ mı yoksa Kürdistan mıdır?  

Ortadoğu ve Kafkas halklarının özgürlük istem ve talebi dünden daha fazla ortaklaşmıştır. Öz savunmaları için kendi eylemlerini birlikte örgütlemede başarılı olamadıklarında yıkım, yokluk ve sürgünle birlikte tarihsel topraklar daha fazla el değiştirecektir.

Bugün halklar artık kalem ve çekiçle birlikte silah kullanmayı öğrenmek gibi ciddi bir görevle karşı karşıyadır. Yoksa ne damını ne toprağını koruyabilir. Soykırımcı işgalcilere karşı kendini savunmayı da öğrenmek gerekir.

İttihatçı-Kemalist iktidar tarafından en büyük acıları çeken halkların başında gelir Ermeni-Kürt-Rum halkları. Bugün yeniden aynı halklar, R.T. Erdoğan diktatörlüğü tarafından benzer acılara maruz bırakılmaktadır. 19 Aralık günü Fransa’nın Marsilya şehrinde gerçekleştirilen Erdoğan karşıtı mitingde bu üç halkın bayrakları birlikte, kardeşçe, iç içe dalgalandı. Omuz omuza haykırılan sadece “Katil Erdoğan” sloganı değildi.

Birlikte dinlenen sadece direniş ve kahramanlık türküleri de değildi. Aynı zamanda halkların özgürlük istemleri adalet ve hak arayışlarıydı haykırılan. Umutlardı yüksek sesle dile getirilen. Katliam küllerinden direniş iradesiydi birlikte ortaya konan. Fransız direnişinin ünlü “Marseleise” karıştı Kürt-Ermeni-Rum halklarının direniş sloganlarına.

Halklar işgalci barbarlığın korkak saldırıları altında şehitlerini gömerken yas tutmaz. Binlerce evladını toprağa verirken yas tutacak zamanları olmadığını iyi bilirler. Halklar bazen hayal kırıklığı yaşasalar da kazanmak için savaşmaktan; ölüm pahasına direnmekten başka bir çıkış yolunun olmadığını zaman içinde öğrenir.

İyi bilirler ki işgalciler gelip evlerini yıktığında yeniden evlerini yapacaklar. Buğdayını pamuğunu yaktığında yeniden ekecekler. Ovalardan kovarlarsa dağlara çekilecekler. Ama mutlaka yaşayacaklar. Büyük bir umutla hatasız ve güçlü öncüler aradıklarında bunun hiç olmayacağını anlayıncaya kadar uzun zaman geçecektir. Ancak bir gün en büyük gücün kendileri olduklarını mutlaka anlayacaklar.

Özgürlük halklar için söylenen bedelsiz ve soyut bir kelime değildir.

3143

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

Sayfalar