Cumartesi Mayıs 18, 2024

Savaş Başladığı Yerde Kazanılır

Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı için Taksim’in tarihsel bir önemi vardır. Bu önem, sınıfın siyasal savaşımın genel olarak bu alanda verilmesinden kaynaklıdır. Bu gerçeği bilen Türk egemen sınıfları yıllarca Taksim’i 1 Mayıs’larda işçi sınıfına yasaklamıştır. Yasaklamakla kalmayıp 1 Mays 1977 yılında onlarca işçiyi katlederek burjuva sınıf tavrını net olarak ortaya koymuştur. İşçi sınıfı da aynı kararlılıkla mücadele ederek bugüne gelmiştir. Ve işçi sınıfı, Taksim’i, ölüler verek kazanmıştır. Bu nedenlede, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için direnmiş ve savaşmıştır. Tersi bir durum, işçi sınıfının tarihsel sınıf tavrı niteliği karşısında geri bir adım olacaktı. Eli kanlı burjuvazinin istediği de buydu. İşçi sınıfı ve emekçiler, geri adım atmadı. İstanbul ve Ankara’da en bilinen meydanları zaptetmekte kararlı gözüktü ve bunun için dövüştü ve dövüşmeye devam edecektir.

Çünkü savaş başladığı yerde kazanılır, bittiği yerde ise zafer ilan edilir. Taksim, bir nevi işçi sınıfyla burjuvazinin savaş alanı haline gelmiştir. Haziran 2013 Ayaklanması’nın (GEZİ) başladığı yerde burasıdır. Burada yakılan küçük bir kıvılcım, bozkır haline dönüşmüş bütün Türkiye ve Kürdistan’ın şehirlerinde, dalga dalga yayılarak bir alev topuna dönüşmüştü. AKP’nin bir korkusuda alev topunun yinelenmesiydi. Bu nedenle en sert önlemlerini aldı. Bütün polislerini ve militarist güçlerini İstanbul’a yığdı ve Taksim’e çıkan tüm yolları kapattı. Ancak, yaşamı üretmesini bilen işçi ve emekçiler, şehrin iki yakasını bir araya getirmesini de yakında öğrenecektir. 

Hükümetin, İstanbul’da 1 Maysı günü, ilan edilmemiş sıkıyönetim uygulaması, onun işçi sınıfından korktuğunun bir işaretidir. Bu sıradan bir korku olmayıp, tarihsel kökleriyle birliket burjuvazinin zihninden atamadığı sınıfsal bir korkudur. Onların deyimiyle, “bu baldırı çıplaklar”, ayak takımı”, “çapulcular”, hayatı yaratan bu onurlu sınıf, varolduğu günden beri burjuvazinin kokulu rüyası olmuştur. Burjuvazi bu nedenle işçi sınıfı üzerindeki baskıyı eksik etmemiştir. Ancak, baskılar daha fazla birleşmeyi, birlik olmayı ve birlikte karşı koymayı da yaratmıştır. Emin adımlarla ilerleyen direngen bir işçi sınıfının doğduğunu, daha doğru bir söylemle, siyasallaşmaya başladığını söylemek abartılı olmayacaktır.

Taksim’e giden yollar üzerine kurulan barikatların işçi ve emekçiler tarafından yıkılamamasının bir çok nedeni var. Başta bürokrat sendika merkezlerinin bu konuda gönülsüz davranmasıdır. Özellikle DİSK’in, sorunu gönülsüz bir şekilde ele almasının özel bir yeri vardır. “Dostlar alış-verişte görsün” hesabı soruna yaklaştı. “Kararlı” gibi görülmesini istedi, ama karasız ve korkak davrandı. Oysa DİSK, işçi sınıfının uzun soluklu zorlu mücadelesi ve büyük bedeller ödemesi sonucu kurulmuştu. İşçi sınıfı, DİSK'i reformist küçük burjuva bürokratların elinden almasını da bilecektir.

Polis barikatlarının yıkılması, daha fazla kitlenin sokaklara çıkmasını ve  aynı oranda cüretkar bir tavır  gerektiriyor. Yine de işçi sınıfı ve emekçiler boş durmadı. Bulundukları bütün alanları 1 Mayıs mücadele alanlarına çevirdiler. Neredeyse Taksim hariç, İstanbul’un çoğu semtlerinde 1 Mayıs kutlandı. Mücadele, tek bir noktada değil, İstanbul’un hemen hemen her yerine yayıldı. Adeta “her yer Taksim her yer direniş” oldu.

İşçi sınıfının kararlı mücadelesi karşısında, burjuvazinin kendini koruyacağı tek bir güç var. Polis ve asker. Bu 1 Mayıs’ta da bu ortaya çıktı. Daha fazla baskı ve yıldırma. Kendine bağlı sendikaları başka illere gönderse de bu pek bir işe yaramadı ve işçi sınıfının kararlılığını boşa çıkaramadı.

Ayrıca, Türkiye ve Kürdistan’ın çoğu illerinde 1 Mayıs kutlandı. Bir önceki yıla göre daha kitlesel ve daha çok alanlarda işçiler ve emekçiler hükümete ve düzene karşı öfkelerini haykırdılar.

AKP, ne denli zulüm uygularsa uygulasın, sınıfın mücadelesini ve giderek artan öfkesini ve bu öfkenin sokaklara taşmasını önleyemeyecektir. Bu salt Türkiye’de değil, bütün kapitalist ülkelerde böyledir denebilir. Özellikle demokratik hak ve özgürlüklerin daha fazla gasp edildiği ülkelerde 1 Mayıs’lar daha bir kitlesel olmaya başladı. İşçi sınıfı ve emekçiler, 1 Mayıs’ları mücadele günü olarak kutlamaya devam ediyor. Bu onlar için sınıf savaşımını kazanmanın okulu da oluyor. 

AKP ve Erdoğan, toplumun bir kısmını baskıyla sindirmeyi ve susturmayı amaçlamış, bir kısmını ise elindeki medya ile yalan-dolan haberlerle alıklaştırmayı hedeflemiştir. Şimdilik bunun sonuncusunu başarıyor. Aynı Mısır’da Mübarek, Tunus’ta Bina Ali’nin yaptığını yapıyor. Onlar bir 30 yıl iktidarda kalmışsa “ben niye kalmamyayım” diyor ve onların uygulamlarını kendine örnek alıyor. Bunun koşulu ise, İsrail ve ABD ile anlaşmak olmalıdır. Özellikle ABD emperyalizmin maşası olunması gerekiyor. Bu konuda Erdoğan’ın bir karşı duruşu yoktur. Efendisinin kendisini kabul etmesini bekliyor. Onun bölgesel siyasetine uygun hareket edeceğinin siyasetini yapıyor. Ancak, işçi ve emekçiler hiç bir zaman AKP ve Erdoğan gibi emperyalist uşakların yakasını asla bırakmayacaktır. 

Faşist Türk devleti ve onun hükümeti, baskıyla ayakta kalıyor. Ama onu yıkacak olanda yine baskı uyguladığı kitleler olacaktır. AKP ve Erdoğan faşist diktatörlüğünü işçi sınıfı ve emekçiler sokaklarda yıkacaklardır. Ve bu sokakların, gelinen aşamada baskılarla sesini kesmenin, sindirmenin koşulları da yoktur. Erdoğan, nüfusun %40’larını arkasına alması, sorunu değiştirmeyecektir. Arkasındaki kitle desteği, her geçen gün erimeye de devam edecektir.  O kitle kendi sınıfsal çıkarının nerede olduğunu görecektir. Bu nedenle AKP ve Erdoğan, işçi ve emekçilere karşı açtıkları savaşın kurallarından kaçamayacaklardır. İşçi sınıfı, Erdoğan'ın kendilerine karşı sallandırdığı ipi mutlaka bir gün onun boynuna dolayacaktır.

Ve varılacak yere dövüşülerek varılacaktır. İşçi sınıfı bunu bilince çıkarıp eylemleştirdiğinde;  Taksim’e mutlaka çıkacak ve bir gün, kendi sınıfının özgürlük sembolü olan ve Paris Komünü’nden buyana dalgalanan enternasyonalin kızıl bayrağını oraya dikecektir.

03.05.2014

94544

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Sayfalar