Pazartesi Mayıs 27, 2024

Seçimler, AKP ve Çiller benzerliği

Son zamanlarda Türk Ordusu tarafından gerçekleştirilen her türden askeri operasyonlara ilişkin; “bir devletin güvenlik politikalarıdır”, algısı yaratılarak, aslolan perdelenemez. İçinden geçilen süreç bir taraftan bir “çözüm” süreci ve diğer taraftan da bir “seçim” sürecidir.

PKK, son iki yıldır silahların gölgesinde olmayan bir coğrafya ve halk gerçekliğini açığa çıkarmak için elinden gelen her pratiği sergilemesine rağmen Türk devleti için aynı şeyleri maalesef söyleyemiyoruz ki zaten dile getiriyoruz.

Döneminde Türkiye’yi yöneten her hükümetin sığındığı tek yalan; “BDP ve öncülleri silah zoruyla oy alıyorlar” olmuştur. Uzun süreli hafızamıza inersek eğer Sayın Öcalan bu yalanı boşa çıkarmak, sırf barış ve müzakere sürecine başlamak için gerillaların sınır dışına çekilmesinin uygun olacağını belirtmişti. PKK’de bu talimata uyarak güçlerini sınır dışına çekmeye başlamıştı. Bunun üzerine oyununun bozulacağını anlayan AKP hükümeti entegre provokasyonlar yaratarak gerillaların sınır içlerinde kalmasını amaçlayan politikalara imza atmış ve günümüze gelmiştik. Bu politikaların amaçlarından “bir” tanesi şüphesiz önlerinde duran Yerel ve Genel seçimlerde bundan önceki taktiklerini uygulama zeminini kaybetmemekti.

Peki, ne yaptı? “Madem gerilla var öyleyse ben de bir devlet olarak henüz anlaşma imzalamadığım bir örgüt ve mensuplarına karşı gerekli tedbir ve operasyonlarımı yaparım” mantığıyla aslolanı perdelemeye çalıştı.

Aslolan, seçimlerde asker ve korucuların hakim olduğu köylerden paket oyların getirilmesi ve silah zoruyla HDP oylarının çalınmasından başkası değildir. Askeri operasyonların, köylere asker ablukasının, katır katliamlarının, keşif, pusulama ve heron faaliyetlerinin bir savaş hazırlığı olması kadar, yaklaşan seçimde askeri alanlardaki halka baskı uygulamak olduğu da su götürmez bir gerçek ve her hükümetin sarıldığı taktik ve hatta stratejilerinden de biridir.

Döneminde Tansu Çiller “koyun” katlederken, şimdi de Erdoğan ve ekibi “katır” katlediyor. Döneminde Çiller köylerden paket oyları zor ile getirirken şimdi de AKP ve Ordu aynı görevi üstleniyor. Bu haliyle sürecin gidişatı da göründüğü kadarıyla doksanlardan farksız oluyor.

Öyleki bir taraftan çözüm süreci denilirken, diğer taraftan askeri operasyonlar. Bir taraftan çözüm süreci, diğer taraftan onaylanan “iç güvenlik paketi”. Bir taraftan çözüm süreci, diğer taraftan çözümsüzlük ve atılmayan adımlar. Bir taraftan korucuların elindeki silahları alacağız denilirken de, diğer taraftan yeni yeni korucuların alımının yapılması…

HDP’nin yükselişi karşısında ne yapacağını bilemeyen AKP devletinin sarılmayacağı yılan ve çiyanlar yoktur. AKP gemisinin su almaya başladığı, ilk başta gemideki farelerin terk etmeye başladığı, Başkanlık hayallerinin de suya düştüğü böylesi bir süreçte hem iktidarını korumak ve hem de seçimi kazanmak için AKP’nin yapmayacağı hiçbir rezillik yoktur. Açıkçası bu haliyle de ne bir çözüm süreci ne de seçim süreci sürdürmek neredeyse imkansızdır.

AKP devletinin bu oyunları Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı her dönem hükümetinin başvurduğu oyunlara benzese de, ne zaman, ne konjonktür ve ne de halk benzer ve aynı değildir. Tüm hırsızlık, hile, oyun, baskı, zulüm ve silah zoruna karşı halk hem operasyonların karşısında duracak ve hem de sandıklarına gövdelerini siper ederek mutlak sahip çıkacaklardır. HDP’nin barajları atomlarına ayırmasının, 2015’in Kürt, sömürge halklar ve inançların kurtuluş yılı olmasının önünde hiçbir gücün duramayacağını sömürgecilerle birlikte hep beraber göreceğiz.

08.04.2015

 

77074

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Mehmet Serhat Polatsoy

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Sayfalar