Salı Mayıs 7, 2024

Serdar ve Güzel Ana'nın ardından...

İki güzel, yiğit ve fedakar yoldaşımızı kaybetmenin acısı ve hüznü içerisindeyiz. Beklenmedik ölümleri ile bizleri derin ve tarifi imkansız bir acıya düşürdüler. Yaşamlarının büyük bölümünde kolektifimiz in çalışmalara dâhil olan, eylemlerden eylemlere koşan bu iki can yoldaşımızın yerlerini doldurmak kuşkusuz çok zor. Onların yerlerini doldurmak ancak anılarına ve miraslarına sahip çıkılarak, düşlerini gerçeğe dönüştürerek gerçekleştirilebilir. Çünkü onların düşleri, demokratik halk devriminin ta kendisidir.

Amed'in güzel gülüşlü, tarihin vücut bulmuş hali Serdar yoldaş...

Serdar yoldaşla bir araya gelip sohbet etme fırsatımız hiç olmadı. Onu ilk olarak “Nenemin Masalları” adlı öykü kitabı ile tanımıştım.

Yazdıkları ve söyledikleri bende farklı ama bir o kadar da hüzünlü bir duygu yaratmıştı. Kürt ve Ermeni asıllı olduğunu öğrendiğimde onunla tanışmamamıza rağmen ona karşı kanımın ısındığını fark ettim. Kuşkusuz bunda yazdıklarının ve sosyal-siyasal ve ulusal konumlaşının payı büyüktür.

O, yazdıklarında sadece Ermeni halkının değil, tüm ezilen ulus ve inançların derin tarihsel acılarını işliyordu. O, bu topraklarda her türlü asimilasyon ve topyekûn imha politikasına karşı direnen ve varlığını korumaya çalışan çeşitli milliyetlerden kadim halkların ve inançların tarihsel izlerine ışık tutuyordu. İşte onun bu özelliği ezilen ulus ve inançlardan insanların ona karşı kanının ısınması kaçınılmaz bir hal alıyordu. Çünkü acılar aynıydı.

Serdar yoldaşı en son Komutan Nubar Ozanyan yoldaşın taziye ve anmasında görmüştüm. Her iki etkinliğe de Güzel Ana ile beraber gelmişti. Kol kola girerek kenetlenmiş bir biçimde ve o her zamanki gülen gözleri ile Nubar yoldaşımıza vefa borçlarını ödemeye gelmişlerdi.

Nubar yoldaşın kaybı hepimizde derin etkiler bırakmıştı. Özellikle gençlik olarak onun mücadele geçmişini okuyup öğrendiğimizde onunla hem gururlanıyor hem de böylesi bir değeri kaybetmenin hüznünü yaşıyorduk. Onun yaşamını ve mücadele geçmişini öğrendikçe kendimi de daha fazla sorgular hale geldim. Çünkü Nubar yoldaş "nasıl yaşanılması gerekir" sorusunun en yalın ve en saf cevabıydı.

Serdar yoldaşta Komutan Nubar'ın taziyesinde şunları söylüyordu; “Bu ülkede dünya çapında en büyük kırıma uğramış, yok olmakla yüz yüze kalmış bir toplumun çocuğudur. Aynı zamanda aile içindeki hikayelerle büyüdü. Yetimhane örgütlenmesi içinde yer alan bir arkadaştı. Onun hayatından öğrenilmesi gereken çok şey var.”

Nubar Ozanyan’ın reformizmin köküne dinamit koyduğunu belirtip şu sözleri bizlere bir şiar olarak bırakmıştı; “Komutan, cephede komutandır!”

Taziye boyunca Serdar yoldaşla birçok defa göz göze geldik. Her defasında o parıltılı gülen gözlerini gördükçe mutlu oluyordum. İnsanda bambaşka bir etki bırakan bir özelliğe sahipti. Az çok mücadele geçmişine dair birşeyler duymuştum.

Onunla mutlaka sohbet etmeli, bildiklerini ve yaşadıklarını dinlemeliydim. Ölümsüzleşmeden bir gün öncede aklıma düşmüştü. Onun gibi birinin saflarımızda olmasından gururlanıp kendimi mutlu ediyordum. Kim bilebilirdi ki, bir gün sonra onun bedenen aramızdan ayrılacağını.

Hayatım boyunca hiç cansız bir beden görmemiştim. Serdar yoldaşın tabutunu hazırlamak için morga girdiğimde onun solmuş bedeni karşısında içimde tarifsiz bir acı oluştu. O an oradan çıkmak istesemde yapamadım. Ona karşı ilk ve son görevimi yapmam gerekiyordu. O insanın içini ısıtan, mutlu eden gülüşünün ardından şimdi solgun bir yüz kalmıştı. Hayal kırıklığını iliklerime kadar hissetmiştim. Ondan öğreneceğim, dinleyeceğim birçok şey vardı oysa ki. O an ölümü ilk kez bu kadar çok içselleştirmiştim.

Yaşamın bu gerçekliği ile ilk kez bu kadar yakınlaşmıştım. Tabutunu kızıl bez ile sararken içimi hüzün ve derin bir inanç karışımı bir duygu sarmıştı. Tabutu avluya çıkardığımızda alkışlar eşliğinde onu yoldaşları karşıladı. Sana layık bir yoldaş olabilmek çok zor Serdar yoldaş.

 Sen, gerçeğin ta kendisisin.

Eylemlerimizin komutanı, yaşamımızın şen ve örnek insanı, Güzel Anamız...

Güzel Ana'yı anlatmak çok ama çok zor. Eminim ki onu tanıyan herkes böyle düşünür. Her şeyden önce bir tarihti Güzel Ana. En zor koşullarda dahi geri adım atmayan, inancı ve öfkesi ile gençlerin ağzını açık bırakan biriydi.

O sadece kolektifimizin değil, tüm devrimci ve yurtseverlerin anasıydı. Kimin olduğuna bakmaksızın her eyleme koşardı. Özellikle merkezi eylemlerde Güzel Ana'yı görmemek imkansız gibi birşeydi.

Cumartesi Annelerinin daimi adalet arayışçısıydı. F Tipi'ne karşı eylemlerde en ön safları yine o doldururdu. O, eylem Güzel'imizdi bizim. Eylemlerin coşku ve inanç kaynağıydı.

Güzel Ana'yı fotoğraflarda ve videolarda çokça görmüştüm. Onunla ilk kez bir araya gelme fırsatını 2015 yılının başında ki Alevi mitinginde yakalamıştım. YDG olarak kortejimizi hazırlayıp yürüyüşe başladık. Çok geçmeden kortejimize dâhil olarak "bende gencim, benim yerim burası" diyerek pankartımızı tutmuştu. Tabi o an hepimizi bir kahkaha ve mutluluk sarmıştı.

Kortejimiz yürüyüş boyunca elindeki pankart hiç bırakmayan Güzel Ana'nın espri ve inanç dolu sözleri ile hayli neşeli bir hale bürünmüştü. Sonrasında onu daha fazla tanıyıp zaman geçirdikçe onu hep manevi annem olarak gördüm, hissettim. Bu sadece benim için değil, onu tanıyan ve anlayan tüm yoldaşlar için geçerlidir. Neşesi ve inancı herkese umut veriyordu.

Güzel Ana ile özellikle son süreçte daha fazla zaman geçirme olanağımız oldu. Bu da onu daha fazla tanımama olanak sağladı. Gazete bürosuna her geldiğinde doğallığı ve saflığı ile ortamı bir anda neşelendirirdi. Onunla zaman geçiripte neşesiz olan bir insan göremezsiniz. Sanki sürekli neşe depoluyordu ve hiç bitmeyecek gibi hissediyordum.

Özellikle gazete bürolarımızın işgal edilmesinden sonra kurumun sorunları ile daha fazla ilgilenir oldu ve gazete ile omuz omuza olmaktan bir an olsun tereddüt etmedi. Ama çokta kırgındı. Özellikle ailelerin bu tür iç sorunlarda olayın dışında tutulmasından rahatsızlık duyduğunu söylemişti.

Kadıköy'de yapılan kolektifin toplantısında öncülük görevini yine Güzel Ana üstlenmişti. Toplantının neredeyse yarısında Güzel Ana konuştu. Can sıkıcı bir havada olmamıza rağmen o konuştukça insanın içi umut ve neşe doluyordu. Adeta yeni bir kan geliyordu insanın vücuduna.

Kuşkusuz bu süreçte onun yanımızdan bir an olsun ayrılmaması bize en büyük güç ve kuvvet veren faktör oldu.

Güzel Ana ile en son Serdar yoldaşın anmasında bir arada olduk. Önceki gün mitinge gitmiş ve orada rahatsızlanmıştı. Ertesi gün cenaze törenine gelmesi beni kaygılandırsa da onun bu hali beni mutlu etmişti. Hayret ediyordum doğrusu bu kadına.

74 yaşında olmasına rağmen eylemden eyleme koşması inanılacak gibi değildi. Birçok yoldaşa taş çıkartacak bir kuvvete ve direngenliğe sahipti. Komutan Nubar yoldaşın taziyesinde PŞTA adına söz aldığında şunları söylüyordu; “Mücadelenin yaşı yoktur. Yaş hiç önemli değildir. Ben hastayım ben şuyum diyen gerekçe değildir. Beyin ve yürek oldu mu ne olursa olsun sana kar etmiyor. Birlik ve beraberlik esastır. Yeter ki mücadele etmek isteyelim. Her yerde her zaman kazanacağız.”

Onun dilinden bu sözler dökülürken bu kadar inançlı ve neşeli olmasının formülüde açığa çıkıyordu; Yeterki mücadele etmek isteyelim!

Serdar yoldaşın tabutunu omuzumda kapıdan dışarıya çıkardıktan sonra daha 2-3 adım atmamıştım ki Güzel Ana hemen yanıma geldi. Tabutu omuzlamak istediğini söyledi ve o küçük ve ince bedenine rağmen tıpkı onlarca yoldaşımız gibi Serdar yoldaşımızın da tabutunu omuzuna aldı. Bu kez de Serdar yoldaşa vefa borcunu ödeyecekti.

Bir eli tabutta, bir eli de sımsıkı yumruğu ile havada olan bu güzel kadına son kez bakıyordum. Keşke tekrar tekrar baksaydım. Onun umut ve inanç dolu yüreği hep yoldaşları için çarpardı. Onsuz büyük bir boşluk içinde olsakta şimdi artık bizim yüreklerimiz onun için çarpacak.

Gidenlerin ardından...

Gidenler içimizde bir parça hüzün bıraksa da, yaşamları ile daima manifestomuz olacaklardır. Çünkü onlar yaşamları ile bugün halk gençliğine örnek, mücadelelerine ve yaşamlarına rehberdirler.

Onlar, içinden geldikleri acıların ve tarihsel haksızlıkların en dinmeyen çığlıklarıdırlar. Onların bu çığlığı Kürt, Ermeni ve çeşitli ezilen milliyetlerden halkların çığlığı ile birleşerek büyürdü. Çünkü onlar, tüm haksızlıkların en amansız düşmanıydılar. Nerede haksızlık, adaletsizlik ve eşitsizlik varsa orada oldular. Çığlıklarını başka acılar ile birleştirdiler.

Nubar, Serdar ve Güzel Ana, genç yoldaşlarına yaşamları ile sarsılmaz bir örnek, mücadeleleri ile ışıklı bir yol olacaklardır. Kuşkusuz onlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Onlar gençliğe inandı ve güvendi. Onların bu inançlarını ve güvenlerini boşa çıkarmamak, düşlerini gerçeğe dönüştürmekte bizim esas görevimizdir.

Tarihin bir kez daha tekerrür ettiği şu süreçte omuzlarımıza yüklenen görevlerin bilincindeyiz. Gençlik olarak halkın çıkarlarını herşeyin üstünde tutarak bu görevleri yerine getirmek, sorunların çözümünde esas özne olup ileriye cüretli bir şekilde atılmak, demokratik halk devrimi mücadelesinde ki tarihsel konumumuzun gereklerini yerine getirmek boynumuzun borcu, tarihsel sorumluluğumuzdur. Biz bunu başardık, yine başaracağız.

İstanbul'dan bir YDG'li

41186

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

22:07 Yol

Sayfalar

Partizan'dan

15 NİSAN 2015 TARİHİNDE TUTUKLANAN 10 DEVRİMCİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

ALMAN CEZA HUKUKUNUN 129/a-b  MADDESİ İPTAL EDİLSİN!

Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde  ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimci tutuklanmıştır. Almanya bu uluslararası operasyonu; Yunanistan, İsviçre ve Fransa devletleriyle ortak bir şekilde   gerçekleştirdi. Tutuklanan 10 devrimci Almanya'nın Bavyera eyaletinin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu.

Filipinler İşçi Sınıfı Üzerinde Gün Geçtikçe Yoğunlaşan Neoliberal Saldırılar

Kamu Emekçileri Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’nun (COURAGE) 10. Kongresi’nin Açılış Konuşması, 5 Nisan 2016 Halkların Uluslararası Mücadele Birliği Başkanı Profesör Jose Maria Sison

Biz, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) olarak Devlet Çalışanları Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’na (COURAGE) ve sizin 10. kongrenize gelmiş bulunan yüzlerce katılımcıya en gönülden selamlarımızı iletiyoruz. Aynı zamanda bu kongreyle eş zamana düşen COURAGE’ın kuruluşunun 30. yıl dönümünü de sizle beraber kutlamaktayız.

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur.

Yol açan,yol gösteren...

İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlenme ve savaşma ihtiyacının olduğu yerde bir yönetme ve yürütme ihtiyacı var demektir. Bir yol göstericiliğe ihtiyaç var demektir. İşçi, kadın, gençlik vb. çalışmalarını, bir birimi, bir grubu, bir örgütü örgütlemek-yönetmek ya da bir harekete önderlik etmek kısaca devrimin parçalarda ve farklı alanlarında ve bir bütüne önderlik etmek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olunduğu bir gerçektir.

Kiralık Kürtler-Ahmet Kahraman

Başkaldıran mekanı, yükseklerde uçan kartallar onursallığıyla düellocu olan Kürdistan, öbür yanıyla uzun sürmüş işgal toprakları olması nedeniyle, alt beyni köleleşmiş tipler, ihanet yuvalarıyla doludur. Onuru çürümüş, namus damarı çatlamış tiplerle…

Bu düşmüşlüktür. Ülkenin trajedisidir.

Onur için hayatların orta yere serildiği Kürdistan’da dem, devran olur, düşmanla alış-verişte babanın, kardeşin, amca ve dayının hayatı, pazarlık konusudur.  

Tarihsel ihanetleri sıralayacak değilim ama, ta İdrisê Bedlisî, Bedirhan Paşa, Şeyh Übeydullah zamanından beri bu böyledir.

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Vatan Hainleri ve Vatanseverler Vatandaşlıktan Çıkarılacakmış!

   Aslına bakılırsa devrimcinin, sosyalistin, komünistin ilkesel anlamda vatanı yoktur. Irk, milliyet, din, cinsiyet, renk ve dil belirleyici bir özellik taşımadığı gibi doğduğu topraklarda pek belirleyici değildir. Komünal bir toplumun yaratılması he demekle, kuracağız demekle hemen kurulamıyor, kurulmuyor...

Abluka ve Yasaklar Değil Direniş Kazanacak; Tutsak YDG’lilere Özgürlük!

Faşist TC devletinin ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü siyasi soykırımlar ve katliamlar her gün yeni bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz aylarda Cizre’de bodrum katında insanları diri diri yakan devlet, bununla da yetinmiyor yaptığı operasyonlarla demokratik mücadele yürüten birçok insanı gözaltına alıp tutukluyor. T.Kürdistanın’da halkı katlederek susturmak isteyen devlet, katledemediklerini de operasyonlarla susturmak istiyor. Susturmak istediklerinin en başında da devrimci, demokrat ve yurtseverler bulunuyor.

Sayfalar