Pazar Mayıs 5, 2024

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Hakkında isnat edilen suçlamalarda,her nedense bu güne kadar Türkiye'de cezaevinde bulunan bir allahın kulu yoktur.Cezaevinde ''kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu ''na muhalet ile ''islam peygambere Muhammed'e hakaret ettiği '' gerekçesiyle bu suçlamalardan tutuklu tek siyasetçidir.Yani kaçak yapılanmaların olmadığı,müslümanlık adına yapılan hırsızlık,pedofili gibi ağır ceza gerektiren,yüz kızartıcı suçlardan insanlar,beyefendiler,yorumcular,milletvekilleri gezerken Sevan Nişanyan'ın hapiste tutulmasının tek sebebi siyasidir.

Türkiye'de Torbalı Cezaevi,Buca cezaevi,Şakran Cezaevi,Aydın Yeni Pazar Kapalı Cezaevi,Sultan Hisar cezaevi,Söke cezaevleri'ne sürgün edilerek ilerlemiş yaşına bakılmaksızın,bazen cezaevlerinde yerlerde yatırılarak,kapasitesinin dışında koğuşlarda ,her türlü suça bulaşmış,uyuşturucu,katil,hırsız gibi adli mahkumlarla bırakılarak can güvenliği hiçe sayılmıştır.Yani bir bilim adamına kö tülüklerin en kötüsü ile zulüm yapılmıştır.

Ermenistan Diaspora Bakanlığının her sene geleneksel olarak verdiği William Saroyan nişanına bu sene Sevan Nişanyan layık görüldü.Ama cezaevinde olduğu için ödülünü alamadı. '' 15 Kasım Tutuklu Yazarlar Günü '' dolayısıyla,''Uluslararası Sevan Nişanyan'a Özgürlük ve Adalet Komitesi''cezaevlerindeki gazetecilere,Sevan Nişanyan'a sahip çıkarak,mahkemelere aktif destek çağrısında bulundu.Komite aracılığıyla kamuoyuna Türkiye'de insan hakları ihlalleri,gazetecilerin tutuklanması hakkında görüşlerini belirten Nişanyan HDP eşbaşkanları S.Demirtaş ile F.Yüksekdağ tutuklanmalarından duyduğu endişeleri dile getirmiştir. '' Kürt siyasetinin yok edilişi ve anayasal düzenin çöküşü,eninde sonunda trajik geçmişini aşacağını umduğumuz bu ülkenin kasvetli geleceğine işaret ediyor '' değerlendirmesini yapmıştır.

''Türkiye'nin son dönemde şiddet ortamına ve mutlakiyete düşüşü çoğumuzu feci bir hayal kırıklığına uğrattı.Benim hapsedilmem gelen felaketin belki de bir ön ihtarıydı '' açıklamasını yine cezaevinde Index on Censarship dergisi ile geniş olarak yaptığı reportajda yine tutuklanan akademisyen gazeteci yazarlarla ilgili de '' Türkiye'de ifade özgürlüğü hiç bir zaman hayranlık uyandıracak bir düzeyde değildi,şimdi ise berbat ve gün be gün daha da batıyor '' değerlendirmelerini yapmıştır.

''Cumhurbaşkanı,Erdoğan ve hükümeti hayatta kalamama korkusu içindeler ve iktidarı devretmenin sonuçlarından dehşete düşüyorlar.Tüm muhalefete saldırmalarının ve bu ülkede zaten kırılgan olan insan haklarına karşı haşin oluşlarının sebebi bu,belki de islami yobazlığı kalpten benimsemeleri bir tür hayatta kalma stratejisidir.Su yüzünde kalabilmek için cahilleri seferber ediyorlar '' diye içinde bulunduğumuz dönemin gerçeklerini açıklamıştır.

Sevan Nişanyan siyasetçi olduğu kadar,turizmci,tarihçi aynı zamanda dilbilimcisidir.Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana TDK'nun yapamadığı,Türk dilinin ''yirmi yılımı verdim '' dediği etimolojik sözlüğünü cezaevinde geliştirerek tamamlamıştır.Hatırlanacağı üzere TDK'nun ilk genel sekreteri dil bilimcisi,Ermeni Agop Martar Dilaçar olmuştur.Kemal Atatürk tarafından atanmış,Türk dilinin gelişimine önemli katkılarından dolayı soyadını K.Atatürk '' Dilaçar '' olarak koymuştur.'' Atatürk''soyadını ise Agop M.Dilaçar, M.Kemal'e öneri olarak getirmiş,soyadı kanunu ile kabul edilmiştir.Dilaçar,Ermenice ve Türkçe'nin yanısıra yedi dil konuşan aynı zamanda dil bilimcisidir.

Sevan Nişanyan'ın tutuklanmasına sebep olan İzmir'in Selçuk ilçesi Şirince mahallesinde yıkık dökük,harabe olmuş evleri onararak zengin tarihi özelliklerini koruyarak turizme açmış,yeni yaşam alanları açarak binlerce insanın ekonomik ve sosyal olarak ilerlemesine katkıda bulunarak '' suç ''işlemiştir.Devlet vatandaşına götüremediği hizmeti,vatandaşın sorumluluğu üstlenerek çok büyük yeniliklerle Şirince'yi canlandırmış olmasından devlet rahatsız olmuştur.Şirince'nin tarihine bakacak olursak eski bir Rum yerleşim yeridir.

'' ÇİRKİNCE '' , '' ŞİRİNCE '' OLDU ;

Eskiden Rum'ların oturduğu Şirince'nin adı '' Çirkince '' idi.Rumlar zamanında altı bin nufuslu çok gelişmiş bir kasabaydı.Çevre köylerden gelen insanlar alışverişlerini buradan yaparlardı.Verimli toprakları ile tanınır,incir,şeftali,zeytin ve kirazın en verimli olduğu topraklar burada bulunurdu.Harika doğa manzarası ile kaplı Şirince'de rivayete göre derebeyi köylüleri azad edince ,kendilerine bir yerleşim yeri bulmuşlar,o kadar güzel doğa harikası olduğu için, köylüler başkalarının gelip yerleşmemeleri için adına '' Çirkince '' koymuşlar. 1922 mübadele yıllarında Türk ordusu geliyor diye Rum halkı büyük bir panik ve korku içerisinde herşeyini bırakarak kaçtı.Çevre köylerden gelen insanlar ne bulurlarsa alıp götürdüler.Yağmaladılar.Mübadele yıllarında Selanik ile Girit'ten gelen müslümanlar buralara yerleştirildiler.Ama maalesef bu doğa harikasının güzelliğini ve verimliliğini devam ettiremediler.Koruyamadılar.Ağaçlar kırılmış,topraklar verimsiz,evler bakımsız olunca köylüler bu sefer valiliğe başvurarak adının '' Şirince '' olarak değiştirilmesini talep etmişler.Yetkililer de bunu onaylamışlardır.

Zamanında Sebahattin Ali gelip Çirkince'yi görmüş ve hayran kalmış.Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra bir daha ziyaret edince ,muhacirlerin tahribatını görmüş ve tanık olmuştur.Bunun üzerine ''muhacirler geldi,köyü harap etti '' diye yakınmıştır.Aynı şekilde Yunanistan'ın Yeni Efes köyüne yerleşen Rum'lar '' biz gideliden taşı taş üstüne koymamışlar,evlerimiz harap olmuş '' diye yakınmışlardır.

Doğa harikası Şirince'nin bu günkü hali ise içler acısı durumda idi,yıkık,harabe olmuş SİT alanı evlerin eski haline kavuşması hatta onardıktan sonra '' tarihi eser '' olarak tescil ettiren,çoğu evlerin bakımı ve onarımını tamamlayıp turizme kazandıran,senede 600-800 bin insanın gelip ziyaret ettiği yer haline dönüştüren,devletin görüp sesini çıkarmadığı,aslına uygun olarak yapılan evlerin izin istenmesine rağmen verilmeyen,turistlerin hayran kaldığı '' ne güzel bina '' dediği,sosyetenin sık uğrak yeri,fiyatların tavan yaptığı yere dönüşen Şirince'deki gelişmeler devleti rahatsız etti.Turizm cennetine dönüşünce devlet S.Nişanyan'ı tutukladı.

S.Nişanyan tarafından onarılan evler Turizm Bakanlığı'nın Turizm tanıtım kataloklarında utanmadan gösterilmesi ayrıca kendi çelişkileridir.Tamir edilen evler bugün otel olarak turizme açıldı.Sosyal alanda ise Türkiye'de ilkler burada yaşandı.Ali Nesin tarafından oluşturulan Matematik köyü de eğitim ve matematik alanında araştırma merkezi olarak hizmet vermeye başladı.Dünyaca tanındı.Tiyatro okulu oluşturuldu.Her sene burada festivaller düzenlenerek Türkiye'nin tanıtımı için iyi bir sosyo-kültürel adım oldu.

SİT alanı olarak kabul edilen,bütün başvurulara rağmen cevapsız kalan,herkes gibi kendi toprağı üstüne inşa ettiği 60 m2 kare ev çok görülerek yıkıldı,bu yetmiyormuş gibi tutuklanarak cezaevine atıldı.Oysa Anayasa mahkemesi TCK yasalarına göre izinsiz olarak yapılan,ev sahiplerinin ceza landırılmasını iptal etmiştir.Hal bir hristiyan,bir Ermeni olunca yasalar rafa kaldırılarak hiçe sayılmıştır.Yani kişiye özel kanunlarla cezalandırılan,bu tip davalardan cezaevinde olan tek bilim adamıdır.Aynı şekilde diğer evlerin hiç birine dokunulmamış,hiç biri hapis cezasına çarptırılmamıştır.

Memlekette hukuk düzeni olmadığı zaman,orman kanunları devreye girer.Oysa,C.Başkanlığı köşkü,camii ve konutlar '' kültür '' merkezi olan Atatürk Orman Çiftliği talan edilerek,izinsiz yasalar hiçe sayılarak inşa edilmiştir.Ankara'nın en büyük yeşil alanı üzerinde inşa edilen Kaçak saray'ın bulunduğu alan 1992 yılında '' doğal ve tarihi SİT alanı '' olarak koruma altına alınmıştır.Ama AKP hükümeti bu kanunda bulunan '' tarih '' statüsünü değiştirerek, KHK ile Hazineye devretme kararı aldı.

Erdoğan'ın her zaman söyleyip de yapmadığı '' yasalara uymadılar '' ''mahkeme kararı '' diye avazı çıktığı kadar bağırdığı meydanlarda Kaçak saray'ın durdurulması için Ankara Barosu'nun ve Hukuk'çuların itirazları reddedildi.Tarihi SİT alanı üzerine inşa edilen Kaçak Saray'ın durdurulması çağrısı,yasalar rağmen devam etti.Her seferinde itirazlar ''devlet sırrıdır'' denilerek karşı çıkıldı.Yıkım kararı da verilen yargıya Erdoğan '' güçleri yetiyorsa yıksınlar '' diyerek bildiğini okumuş,yasaları çiğnemiştir.İki olay,iki örnekte Erdoğan devlet imkanlarını kullanmış,Sevan ise mağdur edilerek üstelik hapise atılmıştır.Bunun adı çifte standard değil de nedir ?

Bu günlerde sıkça rastladığımız,beğenilmeyenin,muhaliflerin,gazetecilerin tutuklanıp cezaevine atılmaları için uydurulan '' halkı kin ve düşmanlığa tahrik '' suçlaması ile birçok insan cezaevine hiç bir suçu olmadığı halde atılmaktadır.Muhafazakar yazar ve yorumcuların her akşam tv ekranlarında içler acısı durumlarını şaşkınlıkla izliyoruz.Savundukları düşüncelerin ne medeni kanunla,ahlak kuralları insanlığın ortak değerleri ile uzaktan yakından alakası yoktur.Hal böyle iken Sevan Nişanyan'ı '' dini değerleri aşağılamak,nefret suçu '' işlediğini ve bu yüzden cezalandırılması için kampanyalar düzenleyerek hapis istenmesi ayrı bir çelişkiler yumağıdır. Muhammed'in ve islamın eleştirisini yaptığı '' nefret suçlarıyla mücadele etmeli '' yazısında '' bundan yüzlerce yıl önce Allahla kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir '' düşüncesini savunduğu,bu kısa ve özlü anlatımdan rahatsız olunduğu için cezaya mahkum edilmiştir.

İŞİD'e karşı olduklarını iddia eden,oysa ki muhafazakar ve şeriat sistemini getirmeye çalışılan an layış on dört yıldır iktidardadır.Çok eşli evlilikler,9/12 yaşlarında çocukların evlendirilmesi,cinsel istismara uğrayan çocukla,suçlunun evlendirilmesi,70 yaşında dahi olsa evlendirilmesini öngören yasanın meclisten geçirilmesi,gibi çağdışı,medeni toplumlarda olmayan sapık,pedofili olarak görülen suçlardan kendilerini arındırmaları gerekirken,Sevan Nişanyan için '' dini değerleri aşağılamak''gibi suçlama getirmek hükümsüzdür.İnsan onur ve şahsiyetini ayaklar altına alan bu insanların ahlak ve edeb ile alakaları yoktur.Olamaz.

KALEM KILINÇTAN KESKİNDİR !

Bu güne kadar yeryüzünde hür düşüncenin hiç bir kuvvet,silah veyahut cezaevi ile engellenmesi mümkün olmamıştır.Tutuklanan gazeteciler,akademisyen ve yazarların tek silahı ise kalemdir.Her zaman iktidarlar,diktatörler düşünceyi ifade eden kalem karşısında mahkum olmuşlardır.Türkiye'de de böyle olacaktır.Toplumun en ileri kesimini susturarak,hapishanelere atarak amaçlanan Erdoğan'ın '' kral '' olabilmesidir.Aceleye getirilmek istenen Anayasa'nın meclisten geçirilmesi varsayalım olmuş olsa bile sorunun kendisi çözülmüş olmayacaktır.Aksine kar topu gibi büyüyerek çoğalacaktır.Ahmet Şık'ın tutuklanması gerçeklerin gizlenmesi için korkunun ifadesidir.Çünkü Erdoğan ile Gülen'in bir ve aynı olduklarını,ipliğini pazara çıkaran ilk gazetecidir.Bunun için hedef olmuştur.Erdoğan'ın Suriye politikalarını eleştiren,İŞİD ile ilişkilerini kamuoyuna anlatan Hüsnü Mahalli,basın kartı iptal edilen Amberin Zaman,Akademisyen Prof.Dr İştar Gözaydın,Mahir Kanaat,Diha'dan Ömer Çelik,Metin Yoksu,Sevan Nişanyan,Derya Okatan,Tunca Öğreten,Eray Saygın... ve daha niceleri toplumun gür sesi, susmayan öncüleridir.Amaç gerçeklerin halka ulaşmasını engellemektir.

Tutuklandığı ilk günden bu yana haksız yere ağır cezalarla karşı karşıya kalan Sevan Nişanyan gibi bir bilim adamına ,eksiklikleri bahane edilerek,duyarsız kalınmıştır.Sevan Nişanyan'ı, özgürlüğünü savunmak herzamankinden daha acil görevlerimiz arasındadır.Ethem Mahçupyan veya Markar Eseyan gibi Saray soytarıları olmuş olsaydı,bugün Sevan Nişanyan,Erdoğan'ın baş tacı olurdu.Ama O,halkını savunduğu,soykırımı inkar edenlerin kafalarına vura vura,teşhir ettiği için,100.yılında cezaevine atılarak susturuldu.

Her dönemde devlet kendi çocuklarını yaratmış artık bu bir gerçeklik halini almıştır.Önceden bir döneme damgasını vuran '' iyi çocuklar '',yerini '' öfkeli çocuklar '' a devretmiştir.Terörist demeye dili varmayan,koruyan,besleyen,silah ve cephanelik gönderen devletin artık bugün bütün icraatları ortya çıkmıştır.Yargılanmak ve hesap verme korkusu şimdiden başta Erdoğan ile tüm yandaş çevreleri sarmış durumdadır.Erdoğan'ı iktidar yapan bugünlere getiren, misyon yükleyen efendilerine karşı çıkmaya başlamıştır.Bunun için güvenilir liman olarak gördüğü Putin'e sığınmıştır.Bu git-geller,artık çığrından çıkmış efendileri Erdoğan için son '' nokta ''yı koymuştur.

'' Öfkeli çocuklar '' 2017'nin ilk saatlerinde Yeni yıl kutlaması yapan kalabalık kitle içerisine silahla girerek acımasız ve barbarca savunmasız insanları öldürmüşlerdir.Bu tür saldırılara daha önceden de tanık olmuştuk.Reina'ya yapılan saldırı,Türkiye'nin Bataclan'ıdır.Orada da tiyatroda konser izleyen kitle taranmış yüze yakın masum insan öldürülmüştü.Bu sefer aynı saldırıyı İstanbul'da ortaya koydular.Üstelik polisin aşırı güvenlik önlemleri altında,insanlar öldürüldü.Katil elini kolunu sallayarak kaçtı.Tüm bunlar hemen yanıbaşında bulunan karakola çok kısa mesafede gerçekleşiyor.Olaydan sonra faili olduğu ileri sürülen kişi ile hedef şaşırtılarak,katil veya katillerin kaçması sağlandı.Tanıklar olayda birden fazla kişinin olduğunu söylemesine rağmen,polis tek kişi üstünde durarak,48 saat sonra resmini yayınlayark çok geç davranmış,katilin kaçmasına göz yummuştur.

Esas acı olanı ise,barbarlığın son halkası muhafazakar,yobazların '' oh oldu '' diyerek sosyal medya aracılığıyla sevinmeleri,öldürülen insanları bir kere daha öldürmüş,kemiklerini sızlatmış yakınlarına ve insanlığa derin acılar yaşatmıştır.

* * * *

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN,SERSALA WE PİROZ BE 2017, ՇՆՈՐՀԱՒՈՐ ՆՈՐ ՏԱՐԻ

46344

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Kanlı Maraş’ta kılıç artıkları - Mehmet Söğüt

1978’de kızıl kana boyanmıştı Maraş. Sebebini bilmedikleri bir kinle karşılaşmıştılar. Ellerinde kara ciltli Kuranlar vardı katillerin. Kimileri de cüppeliydi. Sarkık bıyıklardan kan damlıyordu. Tek bir ağızdan tekbir getiriyorlardı: Allah u Ekber.

Devrimci kadının görünmeyen emeği üzerine

Devrimci yaşamdaki cinsiyetçi ortam ve tutumlar kadının mücadeledeki emeğini ve varlığını görünmezleştiriyor. Her ne kadar toplumdaki durumla kıyaslamak doğru olmasa da yine de onun mücadeledeki gelişimini sekteye uğratacak kadar güçlüdür bu durum. Zira erkek egemen kültürün saflardaki uzantısı nitelik olarak toplumdakiyle aynıdır. Yani devrimci kadın da hemcinsleriyle benzer yükleri taşır. Sadece yüklerinin görünürlüğü biraz daha azalmıştır. Kadının bu yüklerinden kurtulması mücadeleye katılımını daha da artıracaktır. Bunun için cinsiyet ayrımcılığıyla sürekli bir mücadele şarttır.

Kuşlar bile tedirginken

“Tuşlarda acının nal sesleri

sevi ölüm kaçış çağrı

ve direniş tuşlarda

neredesiniz unuttuklarım

uçup giden sayısız kuş

bir mut kokusu getirdiniz odama

hoş geldiniz.”

Süleyman Okay

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yüzyıl oldu, hâlâ kadim bir ulus olan, "Ermenilerin soykırıma uğrayıp uğramadığını" tartışıyor olmak, yaşadığımız utanca, bir utanç daha yüklemektedir. Hangi sebepten olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyen, yaptığı soykırımı savunan, es geçen veyahut inkâr eden bir ulus ve bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri öncelikle kendileri özgür değildir. Adalet, eşitlik ve kardeşlikten bahsedemezler.Çünkü kendi pazara hâkim olma, egemenliklerini kurmak için, başka bir ulusu soykırıma uğratmış, bir buçuk milyon masum Ermeni sivil insanın ölümüne sebep olmuştur.

Korkunç Plan Kuzey Kürdleri Kurban mı Ediliyor – Dursun Ali Küçük

“Fermano bira-vahefermano
Fermano maho.
Dujmin amo sere ma
Cence pile makirkeno
Made xaîn xaîn nadano
EwroterteleserîKurdano-Kirmanciyano
Sere madevetelino, bira terteleo,
ProjeyaTırkano”

*TC  SÖMÜRGECİLİĞİNİN KORKUÇ PLANIYLA YÜZYÜZEYİZ

Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ne yaklaşımımız!

Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) 12 Mart tarihinde ilan edildi. Bu gelişme Türkiye işçi sınıfı ve halkının demokrasi, özgürlük ve devrim mücadelesine sempati duyan, yanında yer alan ve mücadele içinde olan geniş kitleler tarafından ilgiyle karşılandı. Aynı “ilgi”nin hakim sınıflar cephesinde ve onların sözcüleri tarafından da gösterildiğini ifade etmeliyiz.

Doğu Perinçek'in dişine kan değdi

Önceki gün Ulusal Kanal iflah olmaz Halk düşmanları Doğu Perinçek ile Yalçın Küçük'ün tartış malarına sahne oldu.Baştan sona hararetli geçen tartışmalardan sonra çıkan sonuç,ikisinin de gelenekçi,ittihatçı,ırkçı,faşist TC Devleti'ni savunan unsurlar olduğunu bizzat kendi ağızlarından duyduk ve dinledik.Şarlatan ikilinin bu kadar hararetli tartışmaları,aralarında ilkin nitel bir görüş ayrılığı gibi algılansa da,özleri aynıdır.Aralarındaki farklar niceldir.Yok birbirlerinden farkı ikisi de Osmanlı torunlarıdır.

Terörden ne anlıyoruz?

Terör amacı olmayan, hedefi belirsiz kör kurşun misali sivil toplumlara yapılan toplu katliam saldırılarıdır. Çoğunlukla sermaye gurupları tarafından finanse edilirler. Örgütlenmesini, eğitilmesini, silah ve mühimmat teminini sermaye devletleri yaparlar. Yeri ve zamanı geldiğinde bu devletler tarafından harekete geçirilip toplu katliamlara imza atarlar. Bu tür eylemler karşı devrimci eylemlerdir. Emperyalist lojistik desteğe sahiptirler.

“Zaferi, halkın özgürlük savaşımına nasıl kazandırırız?”

Ayaklanma ve halk savaşı ateşten bir sanattır. Devrimci savaş sanatında gösterilmesi gereken hassasiyet bütün sanatlarda ortaya konandan daha ilerde ve gelişkin olmak zorundadır. Bu sanat bütün sanatlardan daha bir derinlik ve incelikle ele alınmak zorundadır. Çünkü savaşta yapılacak bir hata ağır bir kayıp ve büyük bir acıyla sonlanabilir. Devrimci savaş sanatında yapılacak ciddi bir hata bazen bütünü kaybetmeye götürebilir. Devrimci sanat yürek ve aklın en ileri temelde birleştirilmesi, karar vermeden önce üzerinde kırk kez düşünülüp, yoğunlaşılarak yürütülmesi gereken bir sanattır.

“Newroz coşkusuyla gözaltı, tutuklama ve yasakları hükümsüz kılalım”

“Devrimci, demokrat, ilerici güçleri pres operasyonlarıyla sindirmeye, korkutmaya, yıldırmaya yönelik hiçbir baskı politikası bugüne kadar başarıya ulaşamadı, bugünden sonra da başarılı olmayacak” şeklinde açıklama yapan Partizan açıklaması şu şekilde sürdürdü: “Faşist Kemalist Diktatörlüğün geleneksel olarak uyguladığı katliam politikaları devam ediyor. Bugün de başta Kürt ulusu olmak üzere azınlık milliyet ve inançlara, ezilen yoksul halka, işçi sınıfına, kadınlara, LGBTİ’lere yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikaları hız kesmeden devam ediyor.

Sedat'a….. Ihsan Feridun Berkin

Sen’inle 1977 yılında, kavurucu bir Ağustos gecesinde, İzmir Karabağlar’da bir gecekondu’da tanışmıştık. Sen, Ben ve bir arkadaş daha, el yapımı iptidai bir matbaa ile, sabaha kadar binlerce bildiri basmıştık. Bildirilerin mürekkepleri kuruyup, üst üste istifledikçe keyfimize diyecek yoktu doğrusu ; rotatif misali çalışıyordu körpe kollarımız ; rotatif ne kelime….ertesi günkü mitingde dağıtılacak binlerce bildiriyi, o gece sabaha kadar sadece biz üçümüz basacaktık.

Sayfalar