Perşembe Mayıs 2, 2024

Son kavga sınıf kavgasıdır! İsmail Cem Özkan

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” Köroğlu

Sınıf kavgasında taraflar meydana çıkıp er kavgası yapmamaktadır… Köroğlu değimi ile tüfek icat oldu. Bir tüfeğin sınıf lehine kullanılması ve sınıfı için sermaye birikimi aracı olduktan sonra savaşlar meydanlara çıkıp, daha karmaşık ilişkilerin olduğu bir alana kaydı. Kapalı kapılar arkasında verilen kararlar sonucu birçok insan haberi dahi olmadan, ne için öldüklerini bilmeden toplu katliamların, soykırımların kurbanı oldu.

Sınıf mücadelesi her zaman barışçıl ortamda olmamıştır, zaman zaman meydanlara kurulan barikatlar, fabrika önlerine asılan grev afişleri eşliğinde yaşamın her alanında kıyasıya açık mücadele şeklinde olmuştur. Bu mücadele içinde bir çok işçi hayatını kaybetmiş, burjuvazinin yanında yer alan “Murtaza”lar (Orhan Kemal) ise içinde bulundukları sınıfın gerçekliğini kabul etmeden kendi hayatını kurtarma adına sınıf arkadaşını, mücadele yoldaşını arkadan bıçaklamıştır.

İçinde yaşadığımız kapitalizm çağı, içinde yeşermekte olan kendisini yok edecek sınıfı yok etmek adına birçok mücadele aracı geliştirmiş olmasına rağmen, her şeye rağmen, bütün üstünlüklerine rağmen sınıfın yani üreten olan emekçilerin direnci karşısında çaresiz kalabilmektedir. O yüzden işçi sınıfını ne adar çok parçalarsa o kadar direnç az olacağını bilerek sınıf içinde çelişkilerden yararlanarak sınıf içinde kategoriler yaratılmıştır. Beyaz yakalı işçi ile fabrika işçisini ayırırken, sendikal mücadele alanlarını ayrı örgütlenme modelleri üzerine oturmasını sağlamıştır. Ülkemizde 15–16 Haziran hareketi ile burjuvazi işçilerin elde ettiği moral üstünlüğünü örgütlü yapısını 24 Ocak 1980 yılında alınan kararlar ile yok etmeyi planlamış ve bu planın uygulanabilirliği için ülkemizde 12 Eylül faşist darbeyi organize etmiştir. Darbe sonrası işverenlerin birliği başkanı “bundan sonra biz güleceğiz!” diyerek darbenin kim için yapıldığını ilan etmiştir.  12 Eylül ülkemiz için kırılma noktasıdır, karma ekonominin yerini serbest piyasa adı verilen liberal ekonomi politika almış, hapishanelerde kaynaştırma adı altında yapılan sağ ve sol mahkumları aynı hücre ve kafesler içine yerleştirdikleri gibi toplumu da kafesler içine koyup kaynaştırma modelini uygulamış, dört eğilimin temsilcisi olarak ANAP iktidara taşınmıştır. Bugün ANAP isim değiştirmiş ve liderini değiştirerek varlığını günümüz zamanında geçerliliğini korumaktadır. 12 Eylül sonrası toplum mühendisleri projeler üretmiş ve o projeler farklı liderlerin gözetimi ve bilgisi ilinde uygulanmıştır.

Toplum mühendislerinin çalışma hayatına kazandırdığı liberal düşünceye uygun iş yerini içinde daha örgütsüz emekçilerin yer alacağı bir sistem geliştirmiştir. Bu uygulama daha önce birçok ülkede uygulanmış ve sınıf mücadelesi sonucunda elde edilen tüm hakları geri alan ve yeni boyunduruk yasasını hayata geçirmiştir. İşçi sınıfı aynı iş yerine farklı patronların emri ve gözetimi altında çalışmasına taşeron işçilik ve taşeron yapılanma adı verilmiştir. Her ne kadar taşeron firmalar aynı iş yerinde daha düşük ve daha verimli çalışan işçi modelini kağıt üzerinde kanıtlamış olsa da hayat içinde o kadar başarılı olup olmadığını istatistikler göstermektedir. Taşeron işçilik ile üretilen ürün kalite açısından eskisine göre daha düşüktür, fakat zaten kapitalistler kaliteli ürün değil, kullan at modelini kabul ettiklerinden daha fazla tüketime yönelik siyasi kararları hayata geçirtmişlerdir. Artık sanayi ve kalkınma öncelikli değil, ne kadar çok tükettiğin gelişmişlik ölçütü oldu. Çok tüketen daha gelişmiş ve çağdaş dünyanın nimetlerinden yaralandığı algısı oluşturulmuştur. Buna dayalı olarak devletin elinde olan tüm işletmeler zaman içinde özelleştirilerek devletin elinden (kamunun elinden) çıkarılmış, özelleşen kurumlar da kısa zamanda uluslararası firmaların denetimine girmiş ve işletmeler zaman içinde kapanmış, özelleştirmenin olduğu ülkelerde işsizlik artmıştır. Bu bilinçli bir tercihtir. Bu tercihi ülke siyasetine koşullayanlar da uluslar arası firmalar ve tröstleşmiş firmalardır. Her ülkede her konuda borsanın kurulması ve o borsa aracılığı ile paranın 24 saat hareket etmesi sağlanmıştır. Para altın karşılığı basılan bir meta olmaktan çıkarılmış, borsanın ihtiyacı yönünde ve borsanın yönlendirmesi ile basılan bir soyut metaya dönüştürülmüştür. Bugün ülkemizde HES adı verilen tüm enerji firmaların çoğalması enerji borsasının oluşması içindir, enerji borsası açıldıktan sonra ülkeye ait tüm enerji kaynakları tröst firmaların denetimine geçecek ve onların istekleri yönünde tüketilmek üzerine enerji üretilip satılacaktır.

Sınıf mücadelesi artık eskisi gibi görünür ve direkt savaş üzerine oturmamaktadır, o yüzden işçilerin örgütlü yapıları sendikalar ve siyasi partiler artık marjinal diyebileceğimiz konumuna dönüştü, burjuvazi elde ettiği üstünlüğünü sınıfı parçalayarak sınıf bilinicinin oluşumunu engelleyecek yapılanmaya girdi. Bugün adında devrimci sıfatı olan sendika artık ne devrimcidir ne de sınıfın çıkarını koruyacak kadar bilgi birikimine sahiptir. Mülteci çocukların uluslararası tekel tekstil firmaları için işçi olarak çalıştıkları haberini DİSK yalanlamış, ertesi gün haber yapan kaynaklar fotoğraflar ile kanıtlamıştır. DİSK örgütlü olduğu işletmelerde kimlerin çalıştığını dahi bilemeyecek konumda ilgisiz ve patronun yanına düşmüştür.

Zonguldak’ta özelleştirilen bir firmada taşeron olarak çalışan firma ile sözleşmesini iptal etmiş, taşeron firmada çalışan işçiler sokakta kalmıştır. Çünkü taşeron firma iş alabildiği sürece işçinin maaşını ödeyebilecek bir anlayış ile yapılanmış, iş olmayınca tabela şirketi konumuna dönüşmektedir. Taşeron firmada çalışan işçiler ise tecrübe kazanmışalanında kalifiye işçi konumuna gelmişlerdir. Kalifiye işçiler gerçek işveren firma önünde çadır kurup biz bu işi biliyoruz, biz olmadan siz enerji üretmezsiniz diyerek taşeron olarak çalıştıkları firmadan iş istemekteler. İhaleyi almış firma ise daha düşük ücrete başka taşeron firmaya işi yaptırmayı düşünmekte ve çıkarları ona göre hesaplamaktadır. Taşeron gelen her yeni firmada işçiler işi yeniden öğrenecek ve bu öğrenme süresi içinde birçok kazaya ve doğanın tahribatına kapılar açıktır. Kafalarda oluşan soru, firma gerçek anlamada layıkı ile iş üretip para kazanmak mı istiyor, yoksa nasıl olsa öyle de olsa böylede olsa devlet her ürettiğimi benden alıyor, kağıt üzerinde ürettiklerimi satar kağıt üzerinde rakamlar hesabıma girer hesabı mı yapmaktadır. Kapılarının önünde kurulan çadırı ve kalifiye işçi olduklarını söyleyen işçilerin sesini duyacak mı? 

Üretim mi, tüketim mi?

Günümüzde üretim artık yük olarak görülen bir işleve dönüştürüldü. Üretmeden tüketiyoruz. En fazla da insan tüketiyoruz. Ülkemiz savaş alanına dönmüş, sanki ikinci dünya savaşı yaşanıyormuşcasına sürekli gündemi kan belirliyor. Bu kan deryasının ortasında bizler ise sürekli tüketeceğimiz yeni sanayi ürünü ile karşılaşıyoruz. Onu almak içinde köle, kapı kulu... artık ne olmamızı istiyorlarsa o rollere girer olduk.

Direnmeyen, ekmeği için mücadele etmeyen, üretmeyen her toplum dejenere olmak ve yok olmak zorundadır.

Bugünlerde Otomotiv sanayisi işçileri Bursa’da sınıfsal karakterine uygun direniş gerçekleştirmeleri tüm umutların hepten yol olduğu anlamına gelmediğini, karanlığın zifir olduğu yerde de kıvılcım olacaklarını kanıtladılar. Onların haklı mücadeleleri yalnız kalmadığı ve halkın tüm katmanları tarafından sahiplenildiği sürece oluşturulan kölelik sistemine direnç artacak ve sınıfın ortadan kalktığı gerçek özgürlük düş olmaktan çıkacaktır.

“bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

 Adnan Yücel yıllar önce dizelerini bize armağan olarak bırakmış, bizde onun sözü ile bitirelim yazımızı… “yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

İsmail Cem Özkan

43785

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

“Aliboğazı’ndan Rojava’ya direnişimiz sürüyor!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

“Sınıfsız toplum kurulana kadar kültür devrimleri gereklidir”

Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) 1966 yılında sosyalist Çin’de ÇKP MK içindeki kapitalist yolculara karşı Mao Zedung’un bizzat önderlik ettiği büyük bir devrimdi. Sosyalizmi kurmuş ve bu yolda ilerleyen bir ülkede, Çin’de, Liu Şao-Çi’nin başını çektiği parti içindeki yeni burjuvaziye karşı, Mao’nun Ağustos 1966 tarihinde “Karargahı Bombalayın” şiarıyla başlayan o büyük devrim, revizyonistlerin parti içinde alaşağı edilmesiyle başarıya ulaşmıştı.

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yol

Düşünce tarihinde Ad Hominem(insana yönelme, işaret etme) denilen latince bir kavram vardır.gerçi latince olmasının halk nazarında bir halta yaradığı yoktur, bu yazıya konu olacak ülkemiz yarı akıllıları veya akıllı görünmeye çalışanları, halk tarafından anlaşılmamayı bir üstünlük belirtisi olarak gördüklerinden dolayı bu türden bolca latince kelimeler kullanırlar. Ancak bu fularlı, top sakallı, ressam şapkalı “akıllılara” cevap verirken bir halta yaramaktadır.

TKP/ML-GYDK:Halk savaşını sürdürme kararlılığımızın temsilcisi şehitlerimizin adları ve idealleri sonsuza dek yaşayacaktır!

Yoldaşlar; Çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçiler;

Burjuvazinin Cumhuriyeti Kendini Tekrarlıyor

TC’nin dünü ile bugünü arasındaki benzerlikleri yeni kuşak bilmeyebilir, ama araştırırsa kolayca öğrenebilir. 

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Sayfalar