Pazartesi Nisan 29, 2024

“Süreç kendini yenilenmeyenleri affetmez!”

Dünyada ve Türkiye'de emperyalist-kapitalist sistemin neden olduğu ekonomik politik krizler sıcak savaş şekline bürünmüş; yoksulluk, ölüm, göç, katliamlar dünyanın olağanı haline gelmiş durumdadır. Durum buyken Hindistan, Filipinler gibi birkaç coğrafyadaki Maoist partiler dışında komünizm hayaletinin dolaştığını söyleyebilecek durumda değiliz. Çoğu yerde komünist partiler artık sadece isim olarak mevcuttur. Elbette ki halklar yaşadıkları zulme sessiz kalmıyorlar. Dünyanın dört bir yanında ezilenler ayakta! Fakat bu isyanlar ya kendiliğinden gelişip zaman içinde sistem tarafından etkisizleşiyor ya da başta dini cihatçı örgütler olmak üzere ulusal, kültürel hareketlerin önderliğinde silahlı ya da barışçıl şekilde yaşanıyor. Yani ezilenler tepkilerini göstermekten, canlarını feda etmekten kaçınmamakta ama bu 19. yy. sonu ve 20. yy'ın son çeyreğine kadarki dönemde olduğu gibi komünist ideolojiyle olmamaktadır. En genel haliyle bunun nedeninin komünist partilerin Marksizm'i kendi ülke koşullarına uyarlama ve geçen zamanda ortaya çıkan çelişkilere gör kendini yenileme, konumlandırma yeteneğini göstermemeleri bahsi geçen coğrafyalarda kök salamamalarına, yabancılaşmalarına yol açmıştır.

Bu yabancılaşmaya rağmen başta SSCB'nin ve Çin'in revizyonistleşmesi ve SSCB'nin uzun bir sosyal emperyalistlik döneminden sonra çöküşü, kolektifimizin de çeşitli defalar saptadığı gibi “tasfiyecilik rüzgarlarının” esmesini getirmiştir. Bu rüzgar, halk içinde kök salmayan, ideolojisini yerelleştirip politikasını somut koşulların somut tahliline göre yapamayan KP'lerin bazılarının çatısını uçurdu, bazılarının evini tamamen yıktı, bazıları kapıdan pencereden her tarafından hasar gördü.

Tasfiyecilik rüzgarının etkilerine erken dönemden dikkat çeken kolektifimizin yeterli bir ideolojik-politik-örgütsel hazırlık yapmamış olduğu, sınıf mücadelesindeki yeri ve etki gücüyle ortadadır. Sınıf çelişkilerinin ulaştığı boyutla KP'nin buna cevap olabilme yeteneği arasındaki açı farkı, varlığı sınıf mücadelesine bağlı olan KP'ler için sürekli bir kriz nedenidir. Bu krizlerin tek çözüm yolu aradaki açı farkını kapatmaktır. Yani, sınıf çelişkilerine cevap olabilme yeteneğini kazanmaktır. Buradaki temel mesele, bir KP'nin bahsi geçen açı farkının kökenlerini çözümleyebilmesi, yaşanan krizin yapısal mı yoksa geçici-tekil sorunlar nedeniyle mi çıktığının belirlenmesidir. Eski hatalara tekrar düşmemenin tek yolu budur!

“Gerçeğin gözüne bakmak” zorunluluktur!

Genel olarak krizler mevcut çelişkiler arasında bozulmuş olan dengenin tekrar yeni koşullarda kurulabilmesi imkanını da içinde taşıyan patlamalar olarak tanımlayabiliriz. Krizler, mevcut durumun sürdürülemezliğinin kanıtıdır. Her kriz, çelişkilerin artık yeni bir evreye sıçrayacak olgunluğa geldiğini de gösterir.

Krizler, süreçlere müdahil olamama, yönetememe, karmaşa gibi çeşitli emarelerle kendini gösterir. Bir KP açısından bu aşamadan sonra önemli olan krize girmiş olmak değil bu krizi nedenleriyle birlikte çözümleyip kendini yenileyebilme olanağı olarak kullanabilmesidir. Krizler, bazen kangrenleşmiş sorunların köklü çözümü için önemli fırsatlar olarak ortaya çıkarlar.

Bu nedenle KP'lerin yaşadığı krizler karşısında paniğe kapılıp moral bozmak yerine krizlere ortaya çıkaran çelişkilere, krizlerin niteliğine objektif olarak yoğunlaşmaları, bunun için gerekli mekanizmaları yaratmaları ve krizi KP'nin ileriye doğru bir sıçrama tahtası olarak kullanabilmesi büyük önem taşır.

Ezilen halklar için iktidar savaşımında örgütten başka bir silah yoktur. Bu nedenle KP'lerin yaşadıkları krizlere, hiçbir dolaylı yola sapmadan, “gerçeğin gözlerinin içine bakma” cesaretini göstererek yaklaşmaları hayati zorunluluktur. Kriz dönemleri, çözümün yavaştan alınmasını gerekli müdahalelerde eksik kalınmasının ertelemeci yaklaşımın gelişmesi kaldırılamaz. Bu dönemler devrimci kadroların-militanların tüm yeteneklerini, yaratıcılıklarını, ataklıklarını sonuna kadar kullanmaları gereken dönemlerdir. Stalin'in “her şeyi kadrolar belirler” şiarının her zaman bilincinde olunması gereklidir. “Kim yapacak?” sorusunun cevabı her zamankinden daha fazla “ben-biz” olarak gür sesle verilmelidir.

“Eğer bir siyasal parti, hastalığa doğru ad koymak, hastalığı doğru teşhis etmek ve tedavi çaresini aramak cesaretini göstermiyorsa, o, saygıdeğer bir Parti olamaz.” (Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, s. 141)

Yaşanan hastalıklar krizlerin nedenlerini doğru adlandırmaya ve tedavi edemeyen bir parti saygıyı değer olamaz, çünkü kendi sorunlarına dürüst yaklaşmayan bir parti, sınıf mücadelesinin sorunlarına vakıf olabilme özelliğine sahip olamaz. Sınıf mücadelesinde etkin rol oynayamaz. Zaman geçtikçe güç kaybeder, tarih sahnesinden silinir.

Partilerin yaşadıkları krizlere dair Lenin ve Mao'da çok sayıda yol gösterici örnek bulabiliriz. Bolşevik parti içinde Lenin sayısız krizle uğraşmıştır. 1905 yılında yaşanan parti krizinde görüldüğü gibi parti komitelerine başvurmuş, tüm partiyi sorumluluklarını yerine getirmeyen MK'ya karşı tüzüğün verdiği haklara dayanarak harekete geçirmiştir. (Lenin, S.E., c.3, Parti kongresi isimli makale ve dipnotlara bakılabilir.) Lenin, krizlerin Marksistçe çözümü için harekete geçen devrimci kadrolara yönelik “isyan güzledir” der. (Bir Adım ileri iki Adım Geri, s. 238)

İ. Kaypakkaya'nın önderimiz olması bizler için her zaman övünç kaynağı olmuştur. Bunun başlıca sebebi Kaypakkaya yoldaşın hiç çekinmeden o dönemin tüm otoritelerinin yerlerinden öfkeyle fırlamalarına aldırmadan, hatta TİİKP'nin ölüm tehditlerine rağmen komünist bir kadronun isyanının güzelliğine dayanarak ideolojik-politik-örgütsel olarak mevcut hastalıklı, reformist, revizyonist zeminden kopuş gerçekleştirmiştir. Bu kopuşun, dönemin diğer devrimci çıkışlarından farkı Marksizm'i bu topraklara özgüllemede gösterdiği başarıdır. Kemalizm, Kürt sorunu, Halk Savaşı başlıklarında zamanın fersah fersah ilerisinde belirlemeler yapmıştır. Önderlik budur! Yani yaşanan toplumsal sorunları çözümleyebilmek, gösterebilmek, ileriye doğru koşar adımlar atabilmektir.

Açıktır ki, önderlik belirli dogmalara takılarak bu dogmaları bürokratik bir yapı kurup kutsallaştırarak yapılamaz. Kaypakkaya'nın isyanı da bunlara karşı olmuştur.

Komünist hayaletinin bu topraklarda dolaşması için

Yaşadığımız coğrafyada başta Kürt sorun olmak üzere kadın sorunu, işçi-emekçilerin örgütlenmesi, ekolojik problemler, yarı-sömürgelikle bağlantılı bağımsızlık meselesi, tarım sorunu, dost örgütlerle ilişkiler, dinci hareketlerin gelişmesi, muhafazakar kesimlerin devletin ideolojik hegemonyasında bulunmaları, Alevilik ve diğer inanç ve azınlıkların sorunları, Ortadoğu'daki gelişmeler gibi temel meselelerin “somut koşulların somut tahlili” ilkesiyle ele alınıp iktidar savaşına bağlanabilmesi görevi önümüzde duruyor.

Kaybedecek tek bir saniyenin bile olmadığı bu koşullarda tüm devrimci kadroların yapılacak-yapması gereken işlerde kararlarının net olması, krizi doğuran çelişkilerin yeni sürece uygun olarak çözümlenebilmesine yoğunlaşması kısmi-palyatif adımlara değil bütünsel çözümlemelere odaklanması komünizmin bu topraklarda sadece sınırlı kesimler içinde değil tüm ezilenler içinde bir hayalet olarak dolaşabilmesi için Marksizm'i özgülleştirilebilmesine yönelmesi gereklidir. Sınıf mücadelesine yanıt olamamaktan kaynaklanan krizlerin çözümü ancak sınıf mücadelesine göre kendini ideolojik-politik-örgütsel olarak yenilemekten geçmektedir.

Bu yenileme, azmi ve isteği yaşamın, mücadelenin ta kendisidir. Son yıllarda başta Gezi İsyanı olmak üzere ortaya çıkan kitle hareketlerinin yönlendirilememesi “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şiarını edinmemiz için belirleyici neden olmalıdır. Kaypakkaya gibi bir öndere sahip olan bir partinin gelişmekten, dogmatik/bürokratik zeminden kopmaktan korkması için bir neden yoktur. Yaşanılan yenilenme sancısıdır. Ve açıkça ortaya çıkmıştır ki, “süreç kendini yenilemeyenleri affetmeyecektir!”

 

Bakırköy Kadın Hapishanesi’nden Tutsak Partizan Hiyem Yolcu

46862

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

"Güleç yüzlü yiğit komünist şehit düştü" Osman Oğuz

Kapkara, zapzayıf bir adamdı, dışarıdan bakınca. Ama koca cüsseli olanı bile öyle bir sarardı ki karşılaştığında… Hani, “Ne çelikten irade kardeşim!” dersin ya bazılarına, öyle biri işte. Dosta candan güler, gülmek diye buna denir; düşmana ser verir, sır vermez.

İslamcı faşist diktatörlüğün korkusu

Adı resmileşmemiş, ama fiiliyatta TC artık islamcı faşist bir diktatörlüktür. Egemen sınıflar arasında bu konuda bir anlaşmazlık var. Ancak, gelişmeler bunun resmi bir hal alacağıdır.

Mussolini, Hitler ve Franco, faşizmi açıktan savundukları gibi, Erdoğan ve arkasındaki sermaye ise, açıktan “islamcı” bir iktidarı savunuyorlar. Meclis Başkanları bunu açıktan dile getirdiği, Erdoğan ve diğerleri ise teyit etti. Teyit etmelerine de gerek yok, 14 yıllık savunu ve uygulamaları islamcılığı bütünüyle yerleştirmek ve Suudi Arabistan benzeri Selefi iktidar kurmaktır.

79-ԵՐՈՐԴ ՏԱՐԵԼԻՑԻՆ ԱՆԻԾՈՒՄ ԵՆՔ ՏԵՐՍԻՄԻ ՑԵՂԱՍՊԱՆՈՒԹՅՈՒՆԸ:

79.YILINDA DERSİM TERTELESİNİ LANETLİYORUZ !

Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Alevi, Ezidi halklarına mensup farklı etnik ve inanç sahibi toplulukların bir arada yaşadığı coğrafyamızda yüzyıllardır hiçbir zaman kan, gözyaşı ve acı eksik olmamıştır. Zulüm, bugün bile mazlum halkların kanları ile sulanan topraklarda en koyu ve vahşi şekilde devam etmektedir.

Parti biziz /Halil Ahmet

Belki biz olmayacagiz ama bu celik aldigi suyu asla unutmayacak,Ibrahim kaypakkaya.

Sorunlari cözme tarzimiz olaylara olgulara bakis tarzimiz ve bunlar arasindaki iliskiyi ele alisimiz nasil olmalidir.

Dogaldirki yazinin basligindanda anlasilacagi gibi parti biziz .Biz partiyiz ve dogal olarak partinin ele alinisi ve degerlendirilmesi parti onderligi ve cizgisinden bagimsiz olarak ele alinip degerlendirilemez.

Faşizme Karşı Direniş, Serhildan!

Faşist Kemalist Diktatörlük başta Kürt ulusu olmak üzere parolası mücadele ve direniş olan tüm halk kesimlerine azgınca saldırmaya devam ediyor. Hâkim sınıf kliği AKP sistemli baskı ve sömürü politikasına, katliam, gözaltı ve tutuklama terörüne geride bıraktığımız iki seçimle (7 Haziran-1 Kasım) birlikte hız kazandırmış, Kürt ulusuna, işçi ve emekçilere, kadınlara, çocuklara, LGBTİ’lere, doğaya ve yaşama karşı teyakkuza geçerek yeni bir saldırı dalgası başlatmıştır.

" Devrimci cephe hareketi "üzerine

Kaypakkaya'dan günümüze 44 yıl geçti. Yaşadığımız devrimci deneyimler bizlere önemi azımsanmayacak kazanımlar bıraktı. Bu bizler için önemli miras bu mirası doğru özümsemeliyiz, kavramalıyız ki, gelecekte Halk Cephesi’ni kurma yolunda ufkumuz açık olsun. Gereksiz polemiklerden böylece kaçınmış olunur. Eğer ki mesele doğru kavranmaz, önemsenmez ve de olsun-bitsin mantığıyla hareket edilirse ciddi yaralar alınır.  "Kaş yapalım derken, göz çıkarmış "oluruz.

PARTİ VE KAYPAKKAYA ÇİZGİSİNE SAHİP ÇIK, TEORİK TEMELLERİNİ GÜÇLENDİR, ONU KAVRA ve GELİŞTİR

Partimizin kurucusu şahsında amaç ve araç, hedef ilişkisi bağlamında kuracağımız analiz-sentez ilişkisi bizim sorunu nasıl ele alacağımızla direk ilintilidir. Tarihsel olarak olaya baktığımızda İbrahim Kaypakkaya (İK) sıradan bir devrimci önder değildi. Onu komünist yapan doğrudan savunmuş olduğu ve yaptıklarıydı, yani teori ve pratik bütünlüğüdür.

Bir ikiye bölünür / Halil Ahmet

Herşey bir çelişkidir. Bu Maoist felsefi tanımdan yola çıkarak soruna bakarsak olayları ve olguları ve bunların arasındaki iç bağlantıları doğru bir şekilde kurabiliriz.

“Hareketin kendisi bir çelişkidir veya bir ikiye bölünür” Maoist felsefi yaklaşımını nasıl ele almalıyız? Başkan Mao’nun bu noktadaki ML’ye yaptığı katkılardan biri olarak felsefe alanında çelişki yasası olduğu gerçeği de herkes tarafından kabul edilmektedir.

“Bir ikiye bölünür ama asla iki birleşip bir olmaz. İkiyi bir yapmak revizyonistçe bir yaklaşımdır.” (Mao Zedung)

TKP/ML – TİKKO ROJAVA KOMUTANLIĞI: 24 Nisan devrimin zorlu ve onurlu yoludur!

Savunduğu devrim öğretisiyle burjuva-feodal devletin soluğunu kesen kıvılcımı-aleve, alevi tüm ülkeye yaymaya çalışırken sadece gerçeğin sesine ve gerçeğin izinde yürümeye çalışan Kaypakkaya yoldaş işçi sınıfının ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın önderi olmaya devam ediyor. Kaypakkaya yoldaşın devrim ve örgüt öğretisi, işçi sınıfının kazandığı ve sahip olduğu en ileri devrimci öğretidir. Ülkemizde hiçbir teori, hiçbir düşünce ve strateji Kaypakkaya yoldaşın ortaya koyduğu kurtuluş yolu kadar gerçekçi, uygulanabilir ve güvenilir değildir.

TKP/ML MK : 44.YILIMIZDA ŞAN OLSUN İHTİLALCİ PROLETER ÇİZGİMİZE!‏

“Yerin seni çektiği kadar ağırsın,

Kanatların çırpındığı kadar hafif…

Kalbinin attığı kadar canlısın,

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…

Sevdiklerin kadar iyisin,

Nefret ettiklerin kadar kötü…”

Yoldaşlar,

Partimiz TKP/ML kuruluşunun 44. Yılını kutluyor. Partimiz, Önderimiz İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Şafak Revizyonizme karşı ideolojik-politik temelde örgütsel mücadelenin sonucu olarak 24 Nisan 1972’de tarih sahnesindeki yerini aldı.

Tarih Tanıktır: 24 Nisan’da Kaypakkaya Çizgisinin Doğuşuna

Yüzyılda Ülkemiz iki önemli tarihi zelzeleye tanıklık etti. 24 NİSAN. Öyle ki, her iki toplumsal olay tarihimizde silinmez ve silinmeyecek izler bıraktı. Hele ki bu silinmez tarihi olay aynı güne denk gelmişse - ki öyle- bir o kadar daha önemli ve de değerlidir. Tarihimizde bazı yaşanmışlıklar vadesi dolduğunda unutulur, tarih sahnesinde silinip giderler. Ve kendi kendini tasfiye ederler.

Sayfalar