Pazartesi Nisan 29, 2024

Tek Adam Diktatörlüğü Nereye Kadar?

16 Nisan “18 Maddelik Anayasa Değişikliği Referandumu”nun sonuçları üzerine detaylı bir analize gitmek biraz erken olmasına karşın, kısa bir analiz yapılabilir. 16 Nisan öncesi “HAYIR” yoktu, ama şimdi, AKP faşzminin karşısında büyük bir “HAYIR” var. Bu küçümsenmeyecek bir gelişmedir. Elbette, bu %50 HAYIR'ın bütünsel ve nitelikli bir anti-faşizm olmadığını da unutmadan... Buradan başlayabiliriz.

Türk sermaye devletinin tek adam diktatörlüğünü onaylatma”referandumu” sona erdi. “Evet” çıkacağı, daha baştan belliydi. Faşizme ve tek adam diktatörlüğüne karşı HAYIR oyları ne kadar çok olursa olsun, sonucun “Evet” şeklinde açıklanacağı tahmin ediliyordu.

AKP faşizmi ve arkasındaki sermaye güçleri, “Evet”i Hayır’a karşı açık ara oyla önde çıkaramadı. Bunun için sandık hilelerine çokca baş vurmalarına karşın, HAYIR oyları açık ara önde gidiyordu. Bunun önüne geçmek için YSK’nın yasalara aykırı “kararını” devreye soktular. Böylece, önceden hazırlanan “mühürsüz zarf”ların “geçerli” sayılarak “hezimeti” önlemek istediler.

Bütün baskılara, katliamlara, tutuklamalara, işten çıkarmalara, tehditlere ve devletin tüm olanaklarını “evet” için seferber etmelerine karşın, “Evet” onların beklediği gibi açık ara önde değil yaklaşık 1,2 puan önde çıkarmayı “başarabildiler.” Bu sonuç, Erdoğan’ın emir kulu YSK’nın açıklamasıydı. Gerçekte ise toplumun yarısından fazlasının “Hayır” dediği açığa çıktı.

İstanbul Türkiye’nin siyasal ve sosyal aynasıdır. Burada Hayır’ların önde çıkması, genelde de bu yönde çıktığının göstergesidir. Bunun dışında Ankara, İzmir, Diyarbakır, Adana, Denizli, Mersin, Antalya, Hatay, Zonguldak, Eskişehir, Bilecik gibi şehirlerde Hayır’ların önde olması, işçi sınıfı ve emekçilerin büyük bir çoğunluğunun Hayır oyu verdiğinin kanıtı sayılabilir. Bursa ve Kocaeli gibi yerlerde az farkla “evet”in önde çıkması, işveren-devlet-sendika işbirliğinin işçiler üzerindeki ağır baskılarının sonuç verdiğini gösteriyor.

Refarandum’un siyasal olarak kazananı ezilen kitleler olmuştur.

Birincisi Kürtler olmuştur. Katliamlara, siyasi soykırıma ve devletin her türlü şiddeti pervasızca uygulamasına karşın, Kürtler “HAYIR” demiştir. Kürtler’in “evet” demeleri için bir nedenleri de yoktu, ama HAYIR demeleri için çok nedenleri vardı. Herşeyden önce yaşam haklarına karşı bir saldırı vardı. Referandum gecesi, TV stüdyolarındaki “yorumcu” şarlatanların tüm inkarlarına karşın Kürtler AKP’ye kaymadı. Tersine, katliamlara ve boyun eğidirme politikalarına karşı Kürtler’in ezici çoğunluğu HAYIR dedi. Kürtler’in “Hayır” oyları ise bilnçli bir oydu. Faşizme karşı demokrasi istiyorlardı. Barış istiyorlardı.

İkincisi kazanan, işçi ve emekçiler oldu. Faşist devletin tüm baskı ve hilelerine karşın, en azından, toplumun yarısının Hayır demesi, büyük bir moral kaynağı oldu. AKP faşizminin sanıldığı gibi güçlü olmadığı ve arkasında güçlü bir kitlenin de olmadığı, mücadelenin yükseldiği anda bir çoğunun AKP faşizmin karşısında yer alabileceği görüldü. Bu güç, aynı zamanda, toplumu islamlaştırmanın önünde de engel olarak duracaktır.

Üçüncüsü, komünist ve devrimci kesimlerin, doğru bir taktik mücadele ile tüm zorluklara ve devletin faşist baskı ve uygulamalarına karşı Hayır kampanyaları yürütmeleri, yeni bir toparlanmanın yanında ortak hareket edebilmenin bilincini ve pratiğini yaratmıştır. Çünkü söz konusu bu referandum, egemen sınıflar arası (bir yanı böyle olmasına karşın) çatışmadan çok, işçi sınıfı ve burjuvazi arasında geçmekteydi. Genel olarak da Kürtler başta olmak üzere aleviler ve diğer azınlık uluslara mensup kitleler arasındaydı. Kısacası tüm ezilenleri doğrudan ilgilendiren bir olguydu. Bu referandumu “egemen sınıflar arası çatışma” görüp uzaktan seyreden kimi küçük burjuva “sol”cuları ise, keskin sloganların arkasına gizlenerek kitlelerin sorunlarından uzak kalmayı “sınıf mücadelesi” bellemeye devam ettiler.

Dördüncüsü, cepeheleşme ve kutuplaşmanın arttığı ve iktidar kanadının paramiliter güçlerini devreye soktuğu bir süreçte, önümüzdeki günlerin kanlı çatışmalara sahne olacağını söylemek pek abartılı bir saptama olmayacaktır. Buna tüm demokrat, devrimci ve komünistlerin hazırlıklı olması ve örgütlenmelerini bu doğrultuda yapmaları gereklidir.

Faşizme ve savaşa karşı; barışın, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması temelli bir mücadele etrafında birleşebilecek tüm güçlerle birlikte hareket edilmesi, bu dönemin politik düsturu olarak öne çıkmaktadır.

Referandum’un kaybedeni, AKP ve arkasındaki sermaye güçleri oldu.

Birincisi; devletin tüm olanaklarını kullanmalarına ve faşist devlet baskısını tüm muhalifler üzerinde uygulamalarına ve “HAYIR” diyenleri “ vatan haini” olarak ilan etmelerine karşın; yalan, gerçeklerin manipüle edilmesi, kutuplaştırma ve din üzerine kurulu propagandaları toplumun büyük bir çoğunluğu nezdinde tutmadı. Bekledikleri %55’in üzerinde oyu alamadıkları gibi, toplumun gözünde Hayır oylarının önde olduğunu gizleyemediler.

İkincisi; AKP kan kaybetti. Büyük şehirleri kaybetti. Bu onların çöküşe doğru gidişinin hızlandığının göstergesidir. Bu çöküşün önüne geçmek için, toplumu kutuplaştırmada sınır tanımayacakları yönde politikalarını arttıracakları da bir o kadar gerçektir. Ancak bu yöntem onların çöküşünü engelemeye yetmeyecektir.

Üçüncüsü; Erdoğan’ın karizması çizilmiştir. 2013 yılında Haziran Ayaklanması ile çizilmişti. Kitleler şimdi oylarıyla bunu bir kere daha gösterdi. Bu, burjuvazi açısından da Erdoğan üzerinden yürümelerini zorlaştıran etken olacaktır. Dünya kamuoyu önünde iyice teşhir olan Erdoğan ve kliği, artık daha rahat hareket edemeyecek ve iç (ekonomik ve siyasal) çelişmeler derinleşerek keskinleşecektir.

Yaklaşık yüzde elli HAYIR ile “tek adam diktatörlüğü” oldukça zor ve sürdürülemez bir yola girmiştir.

Dördüncüsü; Türk sermaye devleti, içinde bulundukları siyasal krizi aşmak için baskıları artırmaktan başka seçenek bulamıyor. Durgunluk sürecine girmiş ve giderek krize doğru yelken açan ekonomi durum ve uluslararası alanda yalnızlaşmanın yanında, Ortadoğu politikaları bütünüyle iflas etmiş bir durumu tersine çevirecek politik yönelime giremiyorlar. Buna ne iç ne dış konjonktür uygun. Kapitalist sistemden kaynaklı kaos ortamı yaşanıyor.

Beşincisi; Egemenler, nasıl ki 7 Haziran 2015 yenilgisini Kürtlere karşı savaş açarak kapatmaya ve milliyetçiliği güçlendirmeye çalıştıysa, bu kez de referandum yenilgisinin bedelini Kürtlerden çıkarmaya çalışacak, Kürt kazanımlarını yok etmek için daha fazla saldırganlaşacaktır. Bu saldırgan politika, Kürtlerin bütünüyle kopmasını ve içerde ise alevi-sünni, ilerici-gerici, laik-laik olmayan şeklinde süren ayrışımı ve kutuplaştırmayı artıracak ve toplumsal iç çatışmaya doğru evrilecektir.

Türk devletinin Irak, Suriye ve Kürtdistan politikası, onu bölgedeki gelişmelerin içine daha fazla çekecektir. Özellikle Kürtlerin kazanımları ve emperyalistler arası çelişmelerin derinleşmesi, Türk devletinin saldırgan “savaş” politikasının dışında kalamamasında başat rol oynamaktadır.

Türk devletinin bu yönelimini boşa çıkaracak taktik; ulusal demokratik Kürt hareketiyle ortaklaşa hareket eden Türk işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi engel olabilir.

Özellikle, Türk işçi sınıfı ve emekçileri, faşist devletin kutuplaştırma ve ayrıştırma politikalarına karşı durmadığı sürece, toplumun iç savaşa evrilmesinin tehlikesi hep varolacaktır. Kutuplaştırma, ayrıştırma, dıştalama ve cinsiyetçi politikalar faşist iktidarların düsturudur. Çünkü AKP ve Erdoğan’ı iktidarda tutan esas etmen, Kürt düşmanlığı ve toplumun kutuplaştırılması olgusudur.

Türk egemen sınıfların sorunları her geçen gün ağırlaşmasına karşın, bu referandum ile birlikte daha da ağırlaşmış, kapitalist sistemin yarattığı

çelişmeler onların ayaklarına dolanmıştır. Burjuvazi bu kaos ortamından çıkmak için burjuva anlamda demokratik yollara baş vurma yerine, daha fazla saldırı poltikasıyla karşılık verecektir. Bu da toplumsal çelişmeleri ve kaosu artırıcı bir rol oynayacaktır. Bu çelişmeleri köklü olarak çözebilecek yegane güç ise, işçi sınıfının sosyalizm mücadelesidir. 

42387

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

“Süreç kendini yenilenmeyenleri affetmez!”

Dünyada ve Türkiye'de emperyalist-kapitalist sistemin neden olduğu ekonomik politik krizler sıcak savaş şekline bürünmüş; yoksulluk, ölüm, göç, katliamlar dünyanın olağanı haline gelmiş durumdadır. Durum buyken Hindistan, Filipinler gibi birkaç coğrafyadaki Maoist partiler dışında komünizm hayaletinin dolaştığını söyleyebilecek durumda değiliz. Çoğu yerde komünist partiler artık sadece isim olarak mevcuttur. Elbette ki halklar yaşadıkları zulme sessiz kalmıyorlar. Dünyanın dört bir yanında ezilenler ayakta!

“Manipülasyona ve ayrıştırma siyasetine son verin, işgal ettiğiniz kurumumuzu terk edin!”

“Sorunları, onları yaratırken kullandığımız düşünce biçimleriyle çözemeyiz. Sorunlar onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez!”

Ülkemiz ezenler ve ezilenler cephesindeki gelişmeler ile birlikte keskin bir dönemeçten geçmektedir. Tüm devrimci ve dost güçler tarafından bilinmektedir ki, hakim sınıflar ciddi bir saldırı dalgasının içinde ve daha da büyüklerinin arifesindedir. Amaçları; yurtsever, devrimci ve demokrat güçleri yok etmektir.

Devrimci Demokratik Kamuoyuna!

Partizan, YDG ve Özgür Gelecek'in yapmış olduğu açıklamanın üzerine devrimci basın bürosuna ve emektarlarına saldırı gerçekleştiği haberini öğrenmiş bulunuyoruz. Biz aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyor ve büronun derhal gerçek sahiplerine iade edilmesini bekliyoruz!

Takipçilerimizin dikkatine; Facebook ve twitter şifrelerimize el konulmustur

 

Devrimci kamoyuna;Büromuzu işgal edenlere sesleniyoruz

Ocak 2017 tarihinde saflarımızdan ayrıldığını ilan eden sağ tasfiyeci hizip, bügün itibari ile Özgür Gelecek ve Partizan dergisinin Aksaray’daki merkez bürosunu basarak iki yoldaşımızı dövmüş ve büromuz işgal edilmiştir. Bu unsurlar yoldaşlarımızı döverek bir yere varacaklarını sanıyorlarsa fena halde yanılıyorlar. Bu saldırı ve taciz ilk defa yapılmıyor. Bundan bir süre önce de aynı unsurlar defalarca büromuza gelerek aynı yöntemle yoldaşlarımızı tehdit edip gitmişlerdi. Biz devrimci sorumluluğumuz gereği bu durumu kamuoyuna yansıtmamıştık.

Garabed Demircioğlu: Diyarbekir 5 nolu zindanında bir Ermeni güvercin

Öncelikle çocukluğunuzun geçtiği atmosferi anlatmanızı istiyorum. nerede doğdunuz, kaç kardeşsiniz, anneniz babanız kimdir, aile içi ilişkileriniz nasıldı, 1915'te yaşananlardan aile olarak "nasibinizi" nasıl aldınız, ekonomik durumunuz imkanlarınız nasıldı, hangi okullarda okudunuz. Karakterinizi belirleyen çocukluk ve gençlik anılarınızdan aklınızda neler kaldı?

“Sözünde durmayan insan beş para etmez!”

“Bütün ülke halkı komünist partisinin on beş yıldır ‘Verilen sözün tutulması ve eylemde kararlı olunması gerekir’ sözüne uyduğunu gayet iyi bilir. Halk kuşkusuz Komünist Partisinin sözlerine ve eylemlerine Çin’deki başka herhangi bir Parti ya da grubunkinden daha fazla güven duymaktadır.” (Başkan Mao Seçme Eserler, cilt 1, s. 329)

“Uygun adımda birlikte yürümek…”

Devrimci örgüt sadece belirlenmiş, ortaya konmuş bir programla inşa edilemez. Bunun kadar önemli bir diğer konu da örgütün bir bütün olarak tek bir insan gibi, aynı amaç uğruna, uygun adımda ve disiplin içinde yürümesidir. Bu yaratılmadığında örgüt yapısı aksar. Ağırlığını tek bir ayak üzerine vererek yürümeye çalışır. Bu durum hem uygun adım yürüyüşü bozar hem hızı düşürür hem de örgütteki eşitlik ilkesine ciddi zarar verir.

Evet ya da Hayır! Her sonuçta direniyoruz/direneceğiz!

Referandum, tarihinin 16 Nisan olarak netleşmesiyle gündemimizi daha da meşgul eden bir mesele olmaya başladı. Daha önce referandumu açığa çıkaran devlet erkinin ihtiyaçlarını, referanduma hangi siyasi atmosfer içerisinde gittiğimizi ve bu süreçte alacağımız tavrı, bu tavrın güncel süreç açısından anlamını tartışmıştık.

Savaşmayan kirlenir

Savaşmayan kirlenir. Bugün yaşanan olumsuzlukların ve başarısızlıkların, küçülme ve gerilemelerin, kitlelerden kopmanın önemli bir yerinde yeterince savaşamamak, bir örgüt olarak bir bütün savaşamamak vardır. Özneleri ve zamanları değişen ancak sayısız pratik sonuçlarıyla değişmeyen sürekli bir şekilde kendini tekrar eden dar pratiklerin temelinde burjuva ideolojisiyle uzlaşmak, onun çeşitli düzeylerdeki etkisinden kurtulamamak vardır. 

TKP/ML - GYDK ;Anayasa değişikliği referandumuyla tasarlanan tam kapsamlı kuşatma ve ezme tuzağını "HAYIR"oyunla boz,faşist ablukayı dağıt!

Anayasa değişikliği referandumuyla tasarlanan tam kapsamlı kuşatma ve ezme tuzağını "HAYIR"oyunla boz,faşist ablukayı dağıt!

Önümüzdeki Nisan ayında anayasa değişikliği için referandum yapılacaktır. Toplumun tüm kesimleri anayasa referandumunda, pratik politikanın konusu olan bu sorunda tavırlarını ortaya koyacaklardır.

Bu bakımdan bu güncel ve son derece önemli olan sorunda ne düşündüğümüzü, biz de ana çizgileriyle ortaya koymak istiyoruz. Bilinir ki bu konuda birkaç seçenek var. Biri boykot, diğeri hayır ve üçüncüsü ise evettir.

Sayfalar