Pazar Mayıs 19, 2024

Tek bir kıvılcım tüm bozkırı tutuşturabilir!

Türkiye'nin içinde bulunduğu mevcut durum düzenin yarattığı sorunları çözemediği gibi daha zorlu bir sürece giriliyor. Devletin yönetici kademelerindeki iktidar kavgası ve ezilen sınıflar üzerindeki baskı ve sömürü mekanizması egemen güçleri daha saldırgan kılıyor. Bunun sonucu devlet erki emekçi kitlelere, Kürt ulusuna ve tüm ezilen kesimlere yönelik baskı ve tahakkümünü giderek daha üst boyutlara tırmandırıyor. Devlet bu saldırılarıyla toplumu sindirmeyi hedefliyor. Onlar üzerindeki egemenliğini pekiştirmeyi amaçlıyor.

Ancak tüm saldırılarına karşın mevcut durum hiçte devlet erkinin başında bulunan R.T. Erdoğan/Saray'ın tasarladığı gibi değil. Kendi çıkarları için hedefledikleri istikrarı bir türlü oluşturamadılar. Darbe ve sonrası yapılan baskılar ve saldırılar Kürt halkının direnciyle birlikte, diğer bölgelerdeki diğer bölgelerdeki halk katmanlarının da tepkisiyle karşılandı. Devletin saldırılarına karşı boyun eğilmedi ve çeşitli eylem ve gösterilerde karşılık bulan direnişle yanıt verildi. OHAL ilanı ve hileli referandum ile devlet kurumu kitleler nezdinde daha teşhir oldu.

KHK Devleti!

15 Temmuz 2016'da yapılan darbe girişimi bahane edilerek, 20 Temmuz'da ilan edilen Olağanüstü Hal(OHAL) gerçekte bir darbedir. Öyleki OHAL ile birlikte devlet erki üzerinden yapılan baskılar, saldırılar, katliamlar ile darbe dönemine özgü bir sürece girilmiştir. Bunun sonucu ezilen sınıflar, Kürtler, Aleviler, ilerici tüm kurumlar üzerinde uygulanan baskı ve saldırılar üst boyutlara tırmandırıldı.

İlan edilen OHAL ile birlikte, uygulamaya konan Kanun Kükmünde Kararnameler(KHK) üzerinden 135 bin cıvarında kişi görevden alındı, işten çıkarıldı, ihraç edildi. KHK üzerinden bu ihraç uygulamaları halen yürürlüktedir. İhraç edilenlerin çoğunluğu okullarda, üniversitelerde, devlet dairelerinde vb. yerlerde çalışan kamu emekçileridir. Ayrıca 10 binlerce kişi tutuklandı ve cezevine kondu. Tüm bunlarla beraber 1400'ü aşkın dernek, vakıf, televizyon, radyo vb. kurum kapatıldı. Devrimci, yurtsever, muhalif basın üzerindeki baskı ve engellemeler de daha artırılmıştır. Bunun sonucunda yüzlerce gazeteci sorgusuz-sualsiz tutuklandı.

HDP/DBP üzerindeki baskılar da 20 Temmuz darbesiyle daha üst düzeye tırmandırıldı. Partinin eş başkanları ile 12 milletvekili, binlerce parti yönetcisi ve üyesi gözaltına alındı ve tutuklandı. Seçimlerde seçilen il ve ilçe belediye başkanların çoğunluğu da görevlerinden alınmış ve cezevine konmuştur. Yerlerine yapılan kayyum atamaları OHAL sonrası da sürdürüldü. Böylece HDP/DBP iyice etkisiz hale getirilmek istendi.

Tüm bu uygulamalar mevcut süreçte aynı hızla devam etmektedir. 16 Nisan 2017'de düzenlenen referandum bu koşullarda yapıldı. Referandum ile hedeflenen, devletin hakim sınıfların ihtiyaçları temelinde yeniden örgütlenmesidir. Tüm yetkilerin tek bir erkte toplanması bu dönüşümün temel odağını oluşturuyor.

Bu uğurda referandum öncesinde ilan edilen Olağanüstü hal yasası ve KHK üzerinden AKP tüm insiyatifi ele aldı ve baskı aygıtnı daha üst boyutlara tırmandırdı. AKP, 16 Nisan referandum sürecinde temelde Türk hakim sınıflarının ayrıca MHP'nin merkezi yapısının açıktan desteğini aldı. Artık neredeyse AKP'nin bir propaganda bürosuna dönüşen “ana akım” medya referandum boyunca AKP'ye çalıştı. Referandumda “hayır” tavrını takınan CHP, düzen partisi olarak HDP'ye yönelik politikalarla yaratılmaya çalışılan muhalefet boşluğunu doldurma rolünü oynamıştır. HDP, ana akım medya tarafından yok sayılmış, kriminalize edilmiştir.

Tüm bunlara karşın kitlelerin önemli bölümü öne sürülen anayasayı kabul etmemiştir. Kürtler, Aleviler, devrimci ve demokratlar devletin tüm baskılarına karşın dayatılan gerici anayasaya karşı tavır aldı. Bunun sonucunda “Hayır” tavrı takınan kitleler, baskı ve engellemelere rağmen referandumda ciddi bir duruşu sokakta inşa etmiş ve daha fazla politize olmuştur. giderek daha öne çıkmış ve çoğunluğu oluşturarak muhalif ruh haletiyle referanduma gitmişlerdir... Nitekim referandum “hayır” atmosferinin damgasını vurduğu koşullarda yapılmıştır.

Ne var ki, 2.5 milyonu bulan geçersiz oy, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) tarafından geçerli sayıldı. “Evet” oyları çoğunluğu sağlayarak anayasa değişikliğinin “kabul edildiği” ilan edildi. YSK tarafından ilan edilen hileli ve şaibeli resmi sonuçlar, TC Anayasası'na göre bile yasal ve meşru değildir. Dolayısıyla darbe ve OHAL şartlarında yapılan, üstelik hileyle sonuçlandırılan bu referandum gerçekte geçersidir.Dolayısıyla piyasaya sürülmek istenen bu anayasa kitlelerin çoğunluğu nezdinde meşru değildir.

Böylesi bir referandum mevcut sistemin ve devletin nasıl çetrefilli bir sürece girdiğinin göstergesidir. Ekonomik, sosyal, siyasal olarak mevcut sistem iyice tıkanmıştır. Sorunların üstesinden gelemeyen mevcut düzen ve devlet giderek saldırganlaşmakta, devleti yönetebilmek için artık bu denli hile ve gayrı-meşru faşist yöntemlere hem de yığınların gözünün içine baka baka başvurma ihtiyacı duymaktadır. Devletin kurumları ve üzerinde yükseldiği temeller iyice sarsılmaktadır.

Hiçbir zaman demokratik ve gerçek anlamda hukukla ilişkisi olmayan yasama, yürütme, yargı kurumları özerkliklerini ve işlevlerini iyice yitirmişlerdir. Öyleki kararlar meclis dışında alınan günübirlik kararnamelerdir. Devlet KHK'lerle yönetiliyor. Devletin çarkı iyice raydan çıkmış durumda. Bunun sonucu zaten temsili bir işlevi olan meclis artık bu fonksiyonunu bile iyice yitirmiştir. Yasama ve yürütme kurumları işlevsiz kılınmış durumda. Tüm bunlar Cumhurbaşkanlığı/Saray üzerinden yerine getirilmektedir.. Tüm yetki “Başkan”da toplanmaktadır. Mevcut devletin bu denli saldırgan ve pörsümüş bir hale gelmesi, üzerinde yükseldiği sistemin temellerinin nasıl çatırdağının göstergesidir...

Yığınların Devinimine Kulak Verelim!

Ülkenin içinde bulunduğu bu durum çeşitli milliyetlerden emekçi halk kesimlerinde güvesizlik ve tepkinin birikmesine ve büyümesine neden olmaktadır. 19-25 Aralık'ta yolsuzluk ve rüşvetle ayakta duran karakteri iyice teşhir olan AKP hükümeti, referandumda yapılan hile ve entrika sonucu daha fazla teşhir olmuştur. T.Kürdistanı'nda özyönetim direnişlerine yönelik faşist terör ve katliamlarıyla da bu durumu iyice perçinledi. Nitekim referandum öncesi ve sonrası halk yığınları oluşan öfkelerini sokakta dile getirmişlerdir. Bu tepki ve öfke giderek kitlesel eylemliliklere dönüşmüştür. Kitleler biriktirdikleri tepkiyi referandumda yapılan hile ve şaibelere karşı sokakta açığa çıkardılar. Bunun sonucu referandum sonrası kitleler çeşitli illerde sokaklara dökülürler. Öfkelerini ve tepkilerini dışa vururlar. Bunun için refearandumda yapılan hile ve şaibelere karşı tavır takınmak istemişlerdir.

Açık ki ezilen yığınların, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, AKP şahsında düzene karşı oluşan öfke dalgasının farkına varılmış 20 Temmuz'da yapılan darbe, ilan edilen OHAL ve KHK'larla bunun önüne geçilmeye çalışılmıştır. Kitlelerin haklı eylemleri devlet güçlerince bastırılmak istenmiştir. 20 Temmuz'da yapılan darbe, ilan edilen OHAL ve KHK'lara karşın bu eylemler ve öfkeler engellenememiştir. Darbe koşullarında referandumdaki hilelere karşı çeşitli illerde yürüyüşler, gösteriler yapılmış, tepkiler dile getirilmiştir. Bu eylemler ezilenlerin enerjisinin daha radikal kulvarda ilerleme eğiliminde olduğunu da gösterdi. Ne varki, tam da bu sırada düzen partisi olan CHP devreye sokuldu. Kitlelerin öfkesi düzen partisi olan CHP tarafından pasifize edilip, denetim altına alınmak istenmiştir. CHP kısmen bunda başarılı olmuştur. Kendi kitlesinin tepkisini frenleyebilmiş ve denetimi altında tutmuştur. Herşeye karşın kitlelerin AKP yönetimine karşı güvensizlikleri ve hoşnutsuzlukları yok olmadı. Birbirinden kopuk, kendiliğinden kitle eylemleri gündemdeki varlığını koruyor.

OHAL kararıyla ihraç edilen eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevine gittiklerinde, giderek kitlelerin desteğini almışlardı. Bunun sonucu ülkenin çeşitli illerinde onlar için eylemlere gidilir. Onların açlık grevi direnişi aynı zamanda bozkırın ne kadar da kuru olduğunu ve ve tutuşmaya hazır bulunduğunu gösterdi. Eylemin kamuoyundan aldığı destek AKP iktidarını, İkinci Tekel ve Gezi isyanı korkusuyla harekete geçirmiş ve bunun sonucunda Nuriye ve Semih tutuklanmıştır. Onların eylemlerinin giderek gündemde yer alması cumhurbaşkanı ve hükümeti rahatsız eder. Bundan dolayı onların hakkında tutuklama kararı alınmıştır. Buna karşın onlar ve direnişleri gündemdedir.

Gezi Direnişi'nin 4. yıldönümünde yapılan miting ve yürüyüşler emekçilerin ve devrimci, demokrat kesimlerin mevcut sisteme yönelik öfkelerinin dışa vurumudur. T. Kürdistan'da kentlerin yerle bir edilmesine, yıkıma ve yağmaya, siyasi ve askeri operasyonlara rağmen Kürt hareketinin, Kürt ulusunun direnişi durdurulamamıştır.Türk devletinin tüm çabalarına, örgütlediği çeteler eliyle Kürtlerin kazanımlarına dönük düşmanlığa karşın DAİŞ büyük oranda yenilmiş, geri püskürtüımüş ve Rakka zaferinin menziline girilmiştir.Ayrıca Ege, İç Anadolu, Karadeniz gibi bölgelerde toprakları gaspedilip kompradorlara devredilmek istenen köylülerin direnişleri de giderek artmaktadır...

Ayrıca AKP daha önce yaptığı gibi işçi grevlerine yönelik düşmanlığını bu defa da OHAL döneminde işçi grevlerini yasaklayarak gösteriyor. Türk sermayesinin talebi doğrultusunda AKP, işçi sınıfının kazanılmış bir hakkı olan kıdem tazminatını kaldırmayı gündeme almıştı. Ancak işçilerin tepkisi sonucu şimdilik kıdem tazminatının kaldırılması erteleniyor.

AKP'nin, kıdem tazminatına dair değişikliği ertelemesi, geri adım atması, bozkırın tutuşmasından duyulan korkunun bir ürünüdür. AKP/Saray, yasak ve ertelemeye rağmen Şişecam işçilerinin devam eden direnişinden ve duruşundan gerekli mesajı almışa benziyor.

Tüm bunlar günümüz darbe, OHAL, KHK koşullarında, sömürü ve baskı mekanizmasının daha katmerli boyutlara tırmandığı bir süreçte uygulanıyor. Ama mücadele yüne de bastırılamıyor ve ezilen, sömürülen sınıf ve katmanlara mensup kitleler tepki ve öfkelerini dile getiriyor, direniyor, faşizme meydan okuyorlar!

Burada eksiklik devrimci yapıların ileri kitelelerle bağ kurma ve mücadelelerine önderlik etme sorunudur. Emekçi ve ezilen yığınlarla ilişkileri geliştirmek ve onları yönlendirmek sorunudur. Dolayısıyla kitlelerin düzene karşı kendiliğinden ve birbirinden kopuk eylemlerinin ve tepkilerinin örgütlü bir hatta çekilmesidir. Günümüz konjonktüründe bunun nesnel koşullarıyla birlikte, örgütlenmeye takabül eden öznel koşullar daha olgunlaşıyor. Baskının, sömürünün daha arttığı, çelişkilerin daha keskinleştiği, ileri emekçi kitleler nezdinde sistemin ve devlet erkinin daha teşhir olduğu, güvenin daha sarsıldığı bu konjonktür örgütlenme zeminini daha güçlendirecektir. Burada sorun bu nesnel gerçekliğin görülmesi ve öznel adımların atılmasıdır.

Bunun için kararlı ve inatçı olunmalıdır!..

40271

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

"Uyuşturucu Hazır Taslaklar" ve Devrimci Eğitim…

Yaşadığımız coğrafyanın sosyal, siyasal ve ekonomik çelişkileri ezilenlerin dünyasını dev bir bataklığa döndürürken, fabrikalarda işlenen, madenlerden sökülen ve günden güne biriken emekçi sınıfların ve ezilen ulusların mücadelesi, heybesinde önemli ve kritik bir sorunlar yığınını da barındırmaktadır.

TKP/ML’ye bağlı komiteler ve Komsomol’dan “hizip” tartışmasına karşı ortak açıklama:

Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Ortadoğu Bölge Komitesi, Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği (TMLGB), Kadın Komitesi, Enternasyonal Büro, Geçici Yurt Dışı Komitesi (GYDK), … Komitesi “Kamuoyuna Zorunlu Açıklama” başlığıyla ortak bir açıklama yayınladı.

Devrim Kapıyı Farklı Çalabilir

Seslenebileceğim örgütsüz proletaryalardan başka kimsem yok.
Bu günkü yaşadıklarımız dün kitleleri seferber edemememizin sonucu.
Tezat bir ilişki yaşanıyor abd' yle ( ingiltere, almanya... dahil ) halklar arasında.
Bir yandan abd halklar üzerinde faşist kararlara imza atıp mağduriyetlerin, tepkilerin sayısını artırırken diğer bir yandan da aşırı solcu savaşçılarca desteklendiğini bildiği ulusalcılarla da uyum, barış içerisinde.
Normal de abd' den aşırı solcu savaşçılarca desteklenen bir hareketi terörist ilan edip savaş açması beklenir.

Kaypakkaya geleneğinin yüz akı, “genç” “asker”: Hasan Bayrak

Bir anneyi düşünün. Oğlunu arıyor…

Oğlu devrimci, oğlu Kaypakkaya’nın yoldaşı…

Gözaltına alınmış birkaç zaman önce, ama haber yok. Kapı kapı geziyor. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın karanlık günlerinin korku duvarları kâr etmiyor, annenin oğlunu cesurca aramasına…

Sonra…

Bir morga götürüyor ve önüne bir cenaze veriyorlar. “Al, bu oğlun” diyorlar. Sımsıkı sarılıyor oğluna… Ama o an, kalbinin zayıf da olsa attığını ve teninin sıcaklığını fark ediyor.

2 Şubat…

“Herkes işini yapsın” dedi gerilla birliğinin komiseri toplantıyı bitirdi. Bitirmeden önceki son sözleri yüzü kadar net, gözleri kadar berraktı. Toplantı bitiminde mangalarına çekilen tüm gerillalar iki gündür süren ve bu akşam son bulan eleştiri-özeleştiri toplantısının muhasebesini yapmaya başladılar. Ve hepsi de “Herkes işini yapsın” sözüne odaklanmıştı. Aslında mesele bu kadar basit ama bir o kadar da karışıktı gerillalar cephesinde. Gerillalar yoğunlaşma içindeyken sözün sahibi de manganın girişindeki tüneli, gökyüzünün ferahlığına kavuşmanın sabırsızlığıyla geçti.

Partizan: “Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!”

Yaklaşan referanduma ilişkin bir açıklama yapan Partizan, “HAYIR” diyeceğini duyurdu. “HAYIR’ı kitlelerin kendine güvenini ve umudunu faşizme karşı yeniden yeşertme ve egemenlerin kaosunu böyle derinleştirme aracı olarak kullanacak, Cizre bodrumlarında 150’ye yakın insanla yakılarak katledilen Mehmet Tunç’un ‘Teslim olmayacağız, diz çökmeyeceğiz’ çığlığını ‘Diz çökmeyeceğiz, HAYIR’ diyerek taşıyacağız” diyen Partizan’ın açıklaması şu şekilde:

Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak...

Aliboğazı direnişinin ortaya çıkardığı görevler

Aliboğazı direnişi halk ordusunun savaş tarihinde ayırt edici önemli bir yer tutmaktadır. ALİBOĞAZ direnişi Seyfi Batar yoldaşların düşmanla uzun süreli çatışmaya girerek kahramanca çatışmalarıyla yarattıkları Amed-Piran (Dicle) direnişine eklenen yeni bir direniş ve savaş halkası denilebilir.

Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları

HDP İstanbul milletvekili Garo Paylan'ın Anayasa görüşmelerinin yapıldığı sırada söz alarak Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma AKP-CHP-MHP'lilerce oluşturulan Milliyetçi Cephe tarafından lince dönüştürüldü. Tarihin en düşük, itibarsız ve onursuz milletvekilleri olarak anılacak olan bu bayların işi Saray'a biat etmek ile ellerini oylamalarda indirip kaldırmaktan başka hiçbir şey olmamıştır. Garo Paylan'ın ''1913-23 yıllarında Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler kaybedildi. Büyük katliam ve soykırımlarla bu topraklardan sürüldüler ya mübadelelere uğradılar.

Faşizme Ve Tek Adam Diktatörlüğüne HAYIR!

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kitlelere yaşatılanlar, tam da burjuvaziye özgü despotizmin, işçi ve emekçileri ise aşağılanmanın trajedisidir.

Çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Kürdistan halkları, son 93 yıllık tarihin içinde bunlara tanıklık etti ve yaşadı. “tek vatan - tek millet - tek bayrak - tek din, tek devlet” ırkçı-faşist-dinci politikaların cenderesi içine alındı. Salt, burjuvazi sömürüsünü rahat yapsın, palazlansın ve içinde eşitlik, özgürlük ve demokrasinin olmadığı diktatörlüğünü sağlamlaştırsın diyedir.

Tutsak Partizan Halil Şahin’in kaleminden: “Anda bizim cephedeki durum ve zayıflıklarımız”

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece

Kendimde denemişim ben

Kulak ver dinle

Her acının sonunda açık bir pencere

vardır

Aydınlık bir pencere

Hayal edilemeyecek bir şey vardır

Yerine getirilecek bir istek

Doyurulacak açlık

Cömert bir yürek

Uzanmış açık bir el

Canlı canlı bakan gözler vardır

Bir yaşam vardır yaşam

Bölüşülmeye hazır

-Paul Elvand-

Sayfalar