Perşembe Mayıs 9, 2024

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: YAŞASIN TİKKO KONFERANSIMIZ!

DEVRİMCİ SAVAŞTA İLERİYE DOĞRU BİR HAMLE!

YAŞASIN TİKKO KONFERANSIMIZ!

DEVRİMİN ZAFERİ İÇİN HALK SAVAŞI’NDA DERİNLEŞ, GERİLLADA UZMANLAŞ!

Bilindiği gibi Partimiz TKP-ML, 2019 yılında gerçekleştirdiği 1. Kongre’de, kuruluşundan bu yana askeri çizgimizin sistemli bir hale getirilmesi konusundaki eksikliğe dikkat çekmişti. Öngördüğü devrimin, silahlı mücadeleyle başarıya ulaştırılabileceği ve ülkemiz özgülünde bu mücadelenin Halk Savaşı Stratejisi olduğu konusunda kuruluşundan bu yana net ve ısrarlı bir pratik içinde olan Partimizin tarihinde bu konuda önemli ve değerli çalışmalar bulunmaktadır. Ancak bu çalışmaların sistematize edilmesi ve mevcut konjonktüre uygun hale getirilmesi konusunda yaşadığımız eksikliğin bir özeleştirisi olarak TİKKO’nun önüne bu konuya özgülenen bir Konferans gerçekleştirmesi görevini koymuştu. Bu Konferans aynı zamanda 7. Konferans’ta karar altına alınarak uygulamaya geçen TİKKO Yönetmeliği’nin de güncellenmesi görevini içermekteydi.

Mao yoldaşın “Komünist Parti ve Devrimci Savaş” makalesinde ifade ettiği gibi “Tarih, bize, doğru politik ve askeri yolların durup dururken kendiliğinden ortaya çıkmadığını, ancak mücadeleyle elde edildiğini anlatıyor. Bu yollar, bir yandan ‘sol’ oportünizmle, bir yandan da sağ oportünizmle savaşmak zorundadır. Devrimi ve devrimci savaşı engelleyen bu zararlı eğilimler ile mücadele etmez ve bunların üstesinden gelemezsek, doğru bir hareket çizgisi saptamamız ve bu savaşta zafere ulaşmamız olanaksızdır.”

Bu sözleri ilke edinen TKP-ML’nin, sağ ve “sol” oportünizmle mücadeleyi ihmal etmeksizin doğru bir hareket çizgisi saptamak konusunda bize yüklediği görev ve sorumluluğu başarıyla sonuca ulaştırdığımızı duyurmanın onuru ve coşkusu içerisindeyiz. Aynı zamanda farklılaşan koşullarda savaşı ileriye taşıma cüretinin sorumluluğunu da taşıyoruz.

Halk Savaşı’nda Derinleş, Gerillada Uzmanlaş!

“Önümüzdeki dönemde savaş çizgimiz nasıl oluşmalıdır? Düşmanın her geçen gün askeri örgütlülüğünü yenileyerek yapılandırması, teknik ve teknolojinin bütün araçlarını kullanarak, ajan-işbirlikçi ağını güçlendirerek vuruş ve hakimiyet gücünü artırmaya çalıştığı ve belli ‘başarılar’ da kazandığı günümüzde bu durumu nasıl çözeceğiz? Nasıl bir anlayışa, plana, sistemli bakışa kavuşturacağız? Nasıl anlayış birliği oluşturacağız?” vb. sorular üzerinden yürütülen tüm tartışmaların açtığı kapının Halk Savaşı Stratejisi olması tesadüfi değildir. Nitekim Halk Savaşı’nın günümüze uygun bir tarzda tanımlanması ve yaratıcı bir tarzda, düşmanın teknik alanda yaptığı atılımlara da denk düşecek şekilde uygulanması gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Bu açıdan Halk Savaşı’nın kavranmasında yöntem sorunu açığa çıkmaktadır. Halk Savaşı Stratejisi’nin evrensel ilkeleri olduğu gibi o ilkeler üzerinden yaşam bulacak özgün halkanın yakalanması gerekir. Bu stratejiyi kendi ülke özgünlüklerine uyarlayabilenler başarılı olurken -olduğu gibi- hiçbir değişiklik yapmadan uygulamaya kalkanlar gerçeğin karşısında başarısızlığa uğramışlardır. Kendi savaş tarihimiz açısından da açılım yaptığımız dönemlerdeki başarılar ve stratejiyi taktik politikaların yerine geçirdiğimiz dönemlerdeki tıkanmalar bunun örneğini oluşturmaktadır. Başkan Mao da yazılarında meselelerin dogmatikçe kavranmasına savaş açmış ve Halk Savaşı teorisini esasta dogmatizmle mücadele içerisinde geliştirmiştir. Fakat benzer durum kimi ülke devrimleri şahsında Başkan Mao’nun ortaya koyduğu bu teorinin de başına gelerek dogmatikleştirilmiştir. K. Marks’ın o meşhur 11. Tezine atıfla Leninist sözü hatırlamak gerekirse, Halk Savaşı Stratejisi bir dogma değil iktidarı almak için bir eylem kılavuzudur.

Tam da bu noktada, düşmanın, emperyalist işbirlikleri ve pazarlıklar içerisinde her geçen gün daha da güçlenen teknik üstünlüğü karşısında artık Halk Savaşı’nın geçerli bir strateji olmadığını iddia eden ya da “tutunma” siyaseti adı altında sağ tasfiyeci bir konumda “yaşam savaşı” veren anlayışlar karşısında Halk Savaşı’nda derinleşmeyi ve gerillada uzmanlaşmayı temel yönelim olarak önümüze koyuyoruz. Bu yönelimi ayrıntılandırarak somutlaştıran Konferansımız, şu belirlemeyi yapmıştır: “Halen yolun başında olduğumuz sayısız deneme, yenilgi, darbelenme ile bugünlere geldiğimiz, hatalarımızdan, dogmatikliğimize kaynak oluşturan subjektivizmden kurtulmak için parti tarihimiz ve onun savaş pratiği oldukça öğreticidir. Çünkü yolun başında olmamız bu işe yeni başladığımız anlamına gelmemektedir. Öğrenmekten utanmayacağımız bir tarihimiz, üzerinden yükseleceğimiz bilimsel bir temelimiz vardır. Biz de bu tarihten öğrenecek, temelimizden kopmayacağız.”

Yeni dönemin gerillacılığını geliştirmenin bir parçası olarak ideolojik-politik eğitimler, askeri eğitimler, yeni savaşçı eğitimleri, uzmanlaşma eğitimleri ve özel kuvvetlerin eğitimi başlıkları altında yapılan tartışmalarla, Konferansımız TİKKO’nun komuta kademesinden savaşçılara kadar bir bütün eğitim anlayışını ortaya çıkartarak yönelimini somutlaştırması önemli bir noktadır. Savaşçı yapımızın belirleyici önemdeki unsuru olan komutanlık kademesinin ve komutanlarımızın niteliği üzerine yapılan tartışmalar da TİKKO’nun savaş gücünü yükseltecek başlıklar olarak yer almıştır Konferansta.

Konferansımızın en önemli başlıklarından birisi de kadın ve LGBTİ+ özgürlük mücadelesiydi. Konferansımızda hem yönetmeliğe yansıyacak kararların alınmasında hem de verdiğimiz savaşın aynı zamanda ataerki ve heteroseksizme karşı bir savaş olduğu noktasında netleşmede cüretli ve sağlam adımlar atılmıştır. Bu adımlar doğrultusunda kadın ve LGBTİ+ların komutanlaşmasında ve savaşın her alanında daha ileride konumlanışında ordumuz üzerine düşen görevleri yerine getirecektir.

Ordumuzun, 7 yıllık Rojava savaş deneyimi, Rojava Devrimi’ne katılımı partimizin savaş tarihinde önemli bir deneyim olarak yer almıştır. Bu deneyimin özetlenerek somutlanması ve sistematik bir şekilde değerlendirilmesi Konferansımızın başarılarından biridir. Şehir savaşlarından düşmanın teknik üstünlüğüne karşı mücadele yöntemlerine, halkı yönetme deneyimine kadar bir dizi deneyim değerlendirmeye tabi tutularak somut bir kazanım haline dönüşmüştür.

Halk Savaşı stratejisi, proletarya önderliğinde halk katmanları arasında stratejik düzlemde geliştirilen cephe tarzı ittifaklara dayanan politik bir stratejidir. Halkın Birleşik Cephesi, Halk Savaşı stratejisinin belirleyici özelliklerindendir. Fakat DHD yolunda komünist partinin sınıf mücadelesinin diğer politik özneleri ile uzun süreli ya da dönemsel ittifaklar geliştirmesinin önünde engel yoktur. Bilakis Halk Savaşı stratejisinin her aşamasında temel ittifak siyasetimiz hedefi küçültmek, cepheyi geniş tutmak şeklindedir. Bu noktada, içinde bulunduğumuz HBDH gibi örgütlenmeler içinde, ortak mücadelede üzerimize düşenleri yerine getirmede daha kararlı bir çizgi izlemek zorunda olduğumuz da açıktır. Bu dönem birbirimizin deneyimlerinden öğrendiğimiz dönemdir de aynı zamanda. Konferansımız, bu avantajları Halk Savaşı’nın başarısı için değerlendirme konusunda bir kez daha net bir irade koymuştur.

Partimiz TKP-ML’nin ideolojik-politik önderliği altında savaşan TİKKO’nun gerçekleştirdiği konferansımız, ordumuzun şehit düşen ilk komutanı Ali Haydar Yıldız ve ilk kadın siyasi komiseri ve TKP-ML MK üyesi Sefagül Kesgin (Eylem) yoldaşlarımıza adanmıştır. Attığımız her adımda yanıbaşımızda olan tüm Parti ve Devrim şehitlerimizin mücadeledeki kararlılıkları, ideolojik sağlamlılıkları, savaştaki ısrarlarını hissediyoruz. Halk Savaşı’nı büyütmekteki cüretimizi onlardan ve Partimizin 50 yıllık mücadelesinden alıyoruz.

 

Şan Olsun 50. Mücadele Yılında Partimiz TKP-ML’ye, önderliğindeki TİKKO, KKB ve TMLGB’ye!

Şan Olsun Parti ve Devrim Şehitlerimize!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı

Ocak 2022

2484

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: YAŞASIN TİKKO KONFERANSIMIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar