Perşembe Mayıs 9, 2024

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Kürdistan mücadelesi açısından çok daha sinsi ve tehlikeli olan entegrasyon programına ise gerek kendi topraklarında gerekse Türkiye’de yaşayan Kürdistanlıların ciddi bir itirazı veya mücadelesi yoktur.

Kuzey Kürdistan’da entegrasyona karşı ciddi bir itiraz veya mücadelenin gelişmemesinin nedenini Kürdistanlıların global sisteme kendi varlıklarından yola çıkarak değil ,Türkiye üzerinden bağlanmakta oldukları olgusunda  aramak gerekir. Kullanılan bilgisayar programlarından mobil telefonlara,bayilik ağlarından uluslararası ticaretin çıkış noktası olan Türk limanlarına varana kadar herşey Türki bir varoluş içindedir.Sömürgeci düzen, Kürdistan’daki tüm olumlulukları yerle bir ederken, tüm gelişmişliği Türkiye’de yaratmayi ve bunu Kürdistanlıların Türkiye’ye gönüllü/gönülsüz göçertilerek entegrasyonununda araç olarak kullanmayı yöntemleştirmiştir.Bu politika öylesine başarılı olmuştur ki Türkiyeci Kürtçülerimize "biz enayimiyiz ki İstanbul'u Bodrum'u Türklere bırakıp Hakkari'yle yetinelim" dedirtebilmektedir.Öyle ki ekonomik durumunu biraz düzelten Kürdistanlıların ilk yaptıkları şey sermayelerini ve ailelerini de alarak Ege-Akdeniz sahillerinde bir konut edinmek ve Türki yaşama entegre olmaya çalışmaktır.Kürdistan’daki eğitim kalitesinin düşüklüğü de bu süreci hızlandırmakta ve aileler çocuklarına mümkün olan en iyi eğitimi verebilmek adına da entegrasyon süreçlerine katılabilmektedirler.Kürdistan’da anadilde ve “kaliteli” bir eğitimi mümkün kılmak asimilasyon ve entegrasyon süreçlerini engelleme anlamında önemlidir. Entegrasyon süreci en temelde ekonomik tabanlı olduğundan,bu süreci sadece siyasal mücadeleyle kırmak neredeyse imkansızdır.Entegrasyon girdabının dışında kalma bireysel olarak kararlı bir şekilde siyasal mücadeleye katılmayla ve siyasallaşmayla mümkün hale gelebilir,ancak 20 milyonun üzerinde nüfusuyla tüm Küzey Kürdistanlılardan bu derece bir siyasallaşma beklemek rasyonel değildir.

Güçlü Türki entegrasyon dinamiklerini kıracak olgu Kürdistanlıların dört parçadaki kurumlaşmaları ve ekonomik olarak Kürdistan ortak pazarını oluşturmalarıdır,ancak Kürdistan topraklarının özgürleşmesi bir deniz çıkışı olmadıkça hep eksik kalacaktır.Rojava’nın önemi buradadır.Rojava’daki dinamik devrim süreci Kürdistanlılara denize çıkış için bir fırsat sunmaktadır ve TC’nin ana korkusu Rojava’nın Güney Kürdistan’la birleşerek Kürdistan’a şu ana kadar mahkum olduğu paradigmanın dışına çıkma ve uluslararası sisteme direk entegre olma şansı sunmasıdır.Hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından beri Ortadoğu’daki sınırların ilk kez bütünlüklü anlamda tartışmaya açıldığı; TC’nin uygulamış olduğu Neo-Osmanlıcı politikalar neticesinde yalnızlaştığı; TC Başbakanı’nın “Mısır’da yaşanan gelişmelerin arkasında İsrail var” iddiasına İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün “ Bu üzerine yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri” dediği ve ABD’den de güçlü bir kınamayla desteklendiği  bu momentte. Zaten Kürdistan’ın kurtuluşu dediğimiz şey tam da Kürdistan halklarının bizzat kendileri olarak ve sömürgeci aracılıklar olmadan dünya sistemine entegre olmasıdır.Dünya sistemine entegrasyonun önkoşulu da Kürdistanlıların kendi ülkelerinde iktidarlaşmalarıdır ve iktidarlaşma Ortadoğu koşullarında silahsız yapılabilecek bir şey değildir.Bu anlamıyla içinde bulunduğumuz süreç tüm barış ve kardeşlik edebiyatına rağmen Kürdistani güçbirliğinin özellikle Rojava’da ordulaşma sürecidir.Ortadoğu’da silahı olmayanı ciddiye alan bir jeopolitik ortam yoktur.Mevcut süreci PKK sisteminin silahsızlanması olarak okuyan ve bu silahsızlanmanın kendilerine politik alan açacağını sanan anlayışın, PKK’nin silahlı güçlerinin çekildiği alanlarda ulus öncesi geri sosyolojik ilişkiler sonucu ortaya çıkan aşiret-aile kavgaları bağlamında, silahın Kürdistan toplumunda ulusal kurtuluşu sağlama dışında da ulusal otorite ve hukuka ilişkin bir fonksiyona kavuşmuş olduğunu farketmesi gerekiyor.Kürdistan’da filizlenen ulusal otoritenin bir yansıması olarak bunun önemini ve değerini bilmek de gerekiyor.

Türki entegrasyon dinamiklerinden en çok kullanılanı İslam dinine yapılan referanslardır.Zaten Kürdistan’ı sömürgeleştiren dört devlet de entegrasyon dinamiği olarak İslamı kullanma konusunda uzmandır.İslamiyet sömürgeciler tarafından öylesine ustalıkla kullanılıp Kürdistan toplumuna nüfuz etmesi sağlanmıştır ki bugün Rojava’daki Kürdistanlılara barbarca saldıran selefi çeteler içerisinde pek çok Kuzey ve Güney Kürdistanlı mankurtlaştırılmış genç bulunmaktadır.Kürdistan’ın statü edinmesinin en büyük düşmanı,uluslaşma ve modernite karşıtı bu işbirlikçi İslami anlayışın teşhiri inançlı/inançsız ayırtedmeden tüm Kürdistanlıların yurtseverlik görevidir.

Bir diğer entegrasyon dinamiği de bugüne tercümesi BDP-HDP denklemi olan Türki sol ve halkların kardeşliği edebiyatıdır.Kürdistanlılar elbette Türkiye halklarıyla dostturlar ama Türkiye’de sol üretmek Kürdistanlıların değil Türkiye halklarının işidir.Talan ve işgal ekonomisi üzerinden uluslaşan ve başka halkların vatanlarını sömürgeci boyunduruk altında tutma konusunda bırakın itirazı,kendi ulus-devletine en ciddi desteği sunan Türki halkların “sol” üretme kapasitesi yoktur.Kürdistan ve Kıbrıs özgürleşmedikçe Türki halkın solla tanışması da mümkün olmayacaktır.Ciddi bir tarihsel arka planı olan bu eksikliği giderme işi Kürdistanlıların omuzuna binmesi gereken bir yük değildir. Gezi  Protestoları nedeniyle cezaevine konulan gençlerin üçte birinin Dersimli olduğu yolundaki bilgiler Kürdistan gençliğinin bu entegrasyon dinamiği üzerinden nasıl manipule edilebildiklerini de ortaya koymaktadır.Legal Kürdistani hareketin odaklanması gereken şey Türkiyelileşme,Türkiye partisi olma değil,Kürdistanileşme ve Kürdistan partisi olmaktır.Binbir bedelle bugüne ulaştırılmış legal kurumlar kendi halkını örgütlemede yetersiz kalmış yarı kemalist kadrolara rehberlik mevkileri veya makamlar sunma yeri olmamalıdır.Legal Kürdistani hareket kendisini bu anlamsız/verimsiz Türkiyelileşme tartışmalarından soyutlamalı ve asıl işi olan Kürdistanlıları örgütleme işine hız vermelidir.Bu bağlamda legal Kürdistani hareketin süreklileşen seçim barajının düşürülmesi talebi de yerinde bir talep değildir ve TC Başbakanı “çalışın,barajı geçin” derken haklıdır. En az 20 milyon Kürdistanlının yaşadığı TC sınırları içerisinde %10 seçim barajından dertlenmek anlamsızdır.Seçim barajını aşmanın ve Kürdistan’da legal Kürdistani hareketten daha fazla oy alan TC’nin iktidar partisiyle mücadelenin yolu alternatif siyaset kanalları açarak Kürdistan’da iktidarlaşma;Türk metropollarında ulusal temelde daha atak bir örgütlenme  ve mevzilenme perspektifidir.Legal Kürdistani hareketin Anadilde Eğitim Talebi entegrasyonla mücadelede en stratejik olgudur ve TC tüm kurumlarıyla bu talebin uygulamaya dönüşmemesi için elinden geleni ardına koymayacaktır.Anadilde Eğitim Talebini tüm Kürdistanlıların ortak talebine dönüştürmek ve Kürdistan ve Türkiye’deki tüm Kürdistanlıları örgütlemek perspektifi legal Kürdistani hareketi barajın çok ötesine taşıma potansiyeline sahiptir.

Entegrasyonla mücadele en az asimilasyonla mücadele kadar önemlidir.Türk metropollerindeki Kürdistanlıların gettolaşmalarının zaman içinde dağı(tı)lacağını,ikinci ve üçüncü kuşaklarda Türki etkinin ve entegrasyonun Kürdistani kültürü bastıracağını hesaba katmak gerekiyor.

 ZULKUF AZEW, 26.08.2013

102348

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Zülküf Azew

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar