Perşembe Mayıs 2, 2024

Umutlarımızı Büyütüyoruz

 

“... komünist için sorun, mevcut dünyayı köklü bir biçimde dönüştürmek (revolutionieren), varolan duruma pratik olarak saldırmak ve onu değiştirmektir.”Marx-Engels

Komünistler, en karamsar günlerde dahi umutlarını yitirmemişler, tersine hep umutlu olmuşlardır. Burjuvazinin korku saldıkları günlerde dahi umutlarını korumayı ve yükseltmesini bilmişlerdir. Çünkü onların arkasında bir tarih, önlerinde ise bir gelecek vardır. Ve onlar, Marksist bilimle hareket ettikleri gibi, tarihleri değiştiren ve tarihleri yapan  halk gibi toplumsal bir dayanakları, işçi sınıfı gibi devrimci sınıf özneleri vardır. 

 

Geçen yıl da, 2013’e girerken umutluyduk, kitleler ayaktaydı. Bu yılda umutluyuz ve kitleler yine sokaklarda. Bu kez, bir önceki yıla oranla katalanarak sokaklar zapt edildi. Yerine göre dişe diş çarpışıldı, yerine göre öfkeler sloganlara döküldü.

 

Soruna anlık olarak yaklaşanlar, bunları küçümseyebilir, görmezden gelebilir. Ya da küçük burjuva pesimist yaklaşımlarla, sokakta haykıran kitlelerin taşıdıkları devrimci dinamizmi görememe körlüğüne sahip olabilirler. Ancak, bir gerçek var ki, özellikle son beş yıllık süreç, Türkiye ve dünyada, kitle hareketlerinin ivmesinde düşme değil, tersine yükselme ve kitleselleşme görülmektedir. Tüm istatistiki verilerde bu gerçekliği doğrulamaktadır. Bu gelişmeyi, kapitalizmin içinde bulunduğu durumdan ve bağrında taşıdığı emek-sermaye çelişmesinin keskinleşmesinden ayrı ele almamak gerekiyor.

 

Sadece, ülkemiz açısından dahi ele alsak, Tekel işçilerinin direnişi, ODTÜ ve peşinden gelen Gezi (Haziran) Ayaklanması’yla birlikte, ülkemiz, artık eskisi gibi değilidir. Ne hükümet eski hükümet ne de işçi sınıfı ve emekçiler eskisi gibi değiller. Yönetenler yönetemiyor, yönetilenler ise yönetilmek istemiyor. Burjuvazinin korku çemberini, parçalayıp atan kitleler, sokakları, adeta, günlük sınıf çatışmasının yapıldığı alanlara dönüştürdüler. Özgürlüklerine sahip çıkanlar, burjuvazinin saldırganlığına ve her tülü tehdidine de boyun eğmiyorlar. Güncelleşen direnişler, kitlelerin bilincini yükselttiği gibi örgütlü hareket etmelerini de beraberinde getiriyor. 

 

Burjuvazi tarafından, kitleleri “uyuşturma aracı” olarak içerikleştiren futbol, Gezi’den sonra bu özelliğini de yitirdi. Oralar da, artık, birer politikleşme alanları haline dönüştürüldü. Bu bile, Gezi’nin, yani kitle hareketinin ve elbette sınıf mücadelesinin kitleleri nasıl devrimcileştirebildiğinin en yalın örneğini oluşturmaktadır. Sınıf mücadelesi, tüm gerici öğeleri kitlelerin üzerinden söküp alma ve onları devrimcileştirme gibi bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle, kitlelerin en geri taleplerle dahi olsa sokaklara dökülmesi ve haklarını haykırması ileri bir adımdır ve bu, sınıf mücadelesinin basiten karmaşığa giden süreçleridir.

 

Kitleler devrimcileşiyor. Bu, dünya çapında genel bir belirleme olarak gözlemlenebilir. En gelişmiş kapitalist ülkelerin sokaklarından en geri ülkelerin sokaklarına kadar, kitleleri buralarda direnirken, çatışırken görmek olasıdır. Yüzler, binler değil. Bazı ülkelerde milyonlar sokakları zapt ediyor. Bu da, burjuvazinin işini zorlaştırırken, kitlelerin tarihsel sınıf bilinciyle donanmasının kaçınılmaz olarak önünü açıyor. Ne denli geri taleplerle ortaya çıkılırsa çıkılsın, kaçınılmaz olarak bu sosyalist bilinçle örtüşecektir. Bu bir öngörü ya da, salt amprik gözlemlere dayalı bir saptama değil, burjuvazi ile proletaryayı sınıf mücadelesi içine iten çelişmelerin niteliğinden ileri gelen kaçınılmazlığın realitesidir.

 

Buradan ötesi komünistlere düşmektedir. Komünistler, hayalci ve kendi iradelerini kitlelerin iradeleri yerine, kendi gerçekliklerini kitlelerin nesnel durum gerçeklikleri yerine geçirmezler. Onlar, kitlelere bilinç ve örgütlenme götürürler. Kitlelerin tüm ileri hareketlerinin içinde ve önünde yer almaya çalışırlar. Kitlelerle özdeşirler, ama geri yanlarıyla değil, ileri yanlarıyla. Ama, en sevdikleri şey kitlelerin sokak eylemleridir. Çünkü orada hareket vardır. Devrimcileşme ve örgütlenme vardır. Bilinç sıçraması ve sınıf bilinciyle donanmak vardır. İnsanlığın özgürleşmesinin adımları vardır. Bu nedenle de onlar hep umutludur. Umutları büyütenlerdir.

 

Önümüzdeki yıllarda, umutlar daha büyük olacağa benziyor. Şimdiden sokak dövüşlerine barikatlara hazırlıklı olmak gerekiyor. Var olanları büyütmek, olmayan yerlerde ise yaratmak için donanmak gerkiyor. 

 

2014’de  devrim umutlarımızı daha yukarılara çekmek dileklerimle...

30.12.2013***

93178

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

Sayfalar