Pazar Mayıs 5, 2024

“Uygun adımda birlikte yürümek…”

Devrimci örgüt sadece belirlenmiş, ortaya konmuş bir programla inşa edilemez. Bunun kadar önemli bir diğer konu da örgütün bir bütün olarak tek bir insan gibi, aynı amaç uğruna, uygun adımda ve disiplin içinde yürümesidir. Bu yaratılmadığında örgüt yapısı aksar. Ağırlığını tek bir ayak üzerine vererek yürümeye çalışır. Bu durum hem uygun adım yürüyüşü bozar hem hızı düşürür hem de örgütteki eşitlik ilkesine ciddi zarar verir.

Örgüt içinde “herkes işini yapmalı”dır. Herkes komitelerinde-faaliyet ve mücadele alanlarında işini doğru yapınca örgüt inşa edilmeye başlanır. Birileri işini yapıp diğerleri işini yapmazsa, birileri akıl ve yüreğini ortaya koyup canla başla çalışırsa ama bir başka yanı kılını bile kıpırdatmazsa ya da çalışıyor görünüp hiçbir şey yapmazsa, kendi görevlerine-anın görevlerine değil yanlış noktalara yönelirse devrimci örgüt asla inşa olamaz.

Üstlendiği komite görevini başarıyla yerine getirenle/sağlam bir komite bile inşa edemeyen, işini yapanla-yapmayan, görevini kutsallık derecesinde önemseyenle-önemsemeyen, randevuya-toplantıya gelenle/gelmeyen, örgütün almış olduğu devrimci kararları canla başla yerine getirenle/getirmeyen, ideolojik-politik çalışma yapanla-yapmayan arasına kalın ve keskin çizgiler çekmek çok önemlidir. Başarı ve başarısızlık ölçüleri ortaya konup çizgiler çekilmediğinde "unutulup", ihmal edildiğinde ya da yeterince önemsenip üzerine gidilmediğinde disiplin içinde aynı amaç uğruna TEK BİR İNSAN GİBİ UYGUN ADIMDA yürüyen bir örgüt yaratılamaz. Devrimci örgüt, bir bilim gibi ele alınarak büyük ciddiyet ve tutarlılık içinde birlikte yüründüğü zaman maddi bir güce dönüşür. Örgüt biliminde hiçbir konuda-sorunda-olay ve gelişmede belirsizliğe, muğlâklığa, netsizliğe yer bırakmayacak kadar açıklık-netlik kazanmak/kazandırmak gerekir.

Örgütün ideolojik-örgütsel-pratiksel doğruları nedir? Yanlış olan nelerdir? Başarı ve başarısızlık ölçüleri nelerdir? Yanlışlık ölçüleri nelerdir? Her konuda “kabul ve red”eri açıklık ve belirginlik kazanmalıdır. Çizgileri, ölçüleri “bireylere-çıkarlara-duruma-pozisyona” göre değil örgütün ideolojik temellerine, devrimci gelişim ilkelerine, pratikte elde ettiği sonuçlara göre değerlendirilmelidir. Ve örgütte kolektif, ortak bir bilinç mutlaka yaratılmalıdır. Ortak bir sorgulama yöntemi, ciddi denetim mekanizması çalıştırılmalıdır. “Randevuya-toplantıya gelmeyen-hesap vermekten inatla kaçan örgüt karşısına geçtiğinde ciddi bir örgütün hesap sorucu “korkusu”nu yaşamalıdır. Rahat olmamalıdır. Uykuları kaçmalıdır. Ciddi bir eleştiri sarsıntısı geçireceğini, alt-üst yaşayacağını bilmelidir. Kendisinden mutlak suretle hesap sorulacağını-sorgulanacağını-cezalandırılacağını bilmelidir. Yanlış yapana, suç işleyene örgütün devrimci ölçüleri ve çizgileri açık net bir şekilde ortaya konarak örgütün ciddiyeti hissettirilmelidir. Keskin ve açık bir dille hatalı pratik sahibi yoldaşlar mahkum edilmelidir. Devrimci anlayış-eleştiri ilkesi hata yapanı rahat bırakmamalıdır.

Özellikle yönetici bileşenlerde görev yapan, sorumluluk sahibi yoldaşlar örgütün hesap sorma ağırlığını, ideolojik sorgulama ciddiyetini bir savaşçıdan-militandan daha ağır bir şekilde ensesinde hissetmelidir. Eğer bir devrimci örgütte hata yapan bir şey olmamış gibi rahat-olağan bir şekilde hareket edip yaşamını devam ettiriyorsa hesap sorulup gerekli ceza verilmiyorsa o örgütte liberalizm-uzlaşmacılık kol gezer, çürüme-yozlaşma ciddi boyutlara varır. O örgütte uygun adımda yürüme kararlılığı ve savaşma iradesi kırılmış demektir.

İdeolojik sorgulama, hesap sorma” örgütün üstten alta doğru bütün komitelerin doğal işleyen bir gelişim ilkesi ve çalışma tarzı haline gelmelidir. Komitenin bir bütün bileşenleri yanlış ve hatalı pratikler ve kişiler karşısında ortak tutum sergilemelidir. Biri ciddiyetle sorgulayan diğeri duyarsız bir şekilde davranan olursa o örgütte yanlış cesaret alır. Örneğin eleştiri karşısında öz eleştiri metodu değil kişiselleşme, tepkiselleşme, esas konuları değil tali konuları gündemleştirme, açık arama, örgütü de tali konularla uğraştıran, yanlışlarının-suçlarının açığa çıkmaması için kaos ve krizi dahil göze alan, akıl almaz manevralar yapan bir tarz açığa çıkar. Eğer yanlış yapan kadro ise sorgulama ve cezalandırma ilkelerinde hiçbir esneme ve gevşeme olmamalıdır.

Özellikle sorumluluk düzeyinde görev yapan kadro ve üyelerin ağırlıklı bir bölümü mücadelenin savaşın içinde veya en yakın cephe gerisinde olmalıdır. Eğer yönetici kadroların önemli bir bölümü sürekli bir şekilde “uzakta” ve savaşa-halka yabancı yerlerde konumlandırılırsa davasına ve görevlerine bağlı bir avuç kadro ve savaşçıları savaş alanındaki faaliyetlerde görev yaparsa o örgütteki eşitlik ilkesi bozulmuş demektir. Adalet terazisi savaşmayanların lehine bozulmuş demektir. Bu durumda devrimin kadro ve militanlarının arasında ciddi moral bozukluğu yaşanır, devrimci coşku kaybolur. Örgütün uygun adımda tek bir insan gibi yürümesi engellenir. Devrimin görevleri bütünlüklü olarak yerine getirilemez ve devrimci örgüt inşa edilemez.

Her faaliyet her çalışma sonucunda özellikle yönetici kademelerde görev yapanlar başta olmak üzere “hesap verme-hesap sorma”, “rapor verme (buna mali rapor da dahi)-rapor isteme” ciddi ayrıntılı ideolojik sorgulama sistemi oturtulmalı denetim mekanizması önemsenerek ciddiyetle işletilmelidir. Tamamlanan bir görev ve faaliyet süreci sonucunda başta yönetici komite ve kadro kendisi örgütün ve yoldaşların bir bütününe özeleştirel temelli bir hesap vermelidir. Bu ilke devrimci yaşamın ve mücadelenin varoluş temeli haline getirilmelidir. 

Emek ve birikim isteyen, dikkat –yoğunlaşma gerektiren görevler yerine getirilirse gerçek anlamda güven duyulan örgüt yaratılır. Etrafında ne kadar canlı diri devrimci olan varsa toplanarak gerçek bir devrimci örgüt inşa edilir.

 

Bir Partizan

46167

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Sayfalar