Perşembe Mayıs 2, 2024

Varlık zeminini sorgulamak, varlık bilincini kavramak ve gerçeklerden beslenmek

Dünyada ve ülkemizde karşı devrimci dalganın büyütülmek istenmesinin en net emaresini Ortadoğu’daki emperyalist pazar savaşından görmekteyiz. Emperyalistlerin Ortadoğu’da gerçekleştirdiği bu saldırılar aynı zamanda bölge halkının emperyalizme olan öfkesini büyütmektedir. Ancak ne yazık ki bu çelişki yine emperyalistlerin desteği ile ortaya çıkan, gelişip serpilen veya bölgede kendini bu çelişkiler üzerinden var eden fundemantalist İslami akımlarca dönüşüme uğratılmaktadır.

Emperyalizm ve bölge halkları arasında ortaya çıkan çelişki, hakim sınıflarca kullanılmakta ve halk kitlelerin bilinci bulandırılmaktadır. Buna en net örneklerden biri Erdoğan’ın kendini “Batı” karşısında bir model olarak ortaya koyması ve sürekli “batı karşıtlığı” üzerinden siyaset yapmasıdır. Kuşkusuz bunun verili bir durumu vardır. Emperyalizm ile bölge halklarının arasında süren bir çelişkinin bir başka görüngüsü ise DAİŞ’tir. Faşist ve tekfir-i bir hareket olarak DAİŞ kendi varlığını bölge halklarının çelişkilerine dayandırmaktadır. El-Kaide ve DAİŞ arasındaki farkı anlatırken Scott Atran “IŞİD her şeyden önce Ortadoğu halklarının bir yüzünü gösteriyor. Halkın büyük çoğunluğu yıllara varan sorunlarının ve Skys-Picot ile oluşan parçalanmışlığın IŞİD’in mücadelesi ile aşılacağı yanılgısı içindeler. IŞİD bu sorun üzerinden halkın ciddi desteğini almış durumda” diyor. (The Guardian/ Mart 2015)  

Türk hakim sınıfları, öncesinden belirttiğimiz gibi bir çıkmazın içine sürüklenmiş ve özellikle Ortadoğu politikasındaki durum ile çırpınır duruma düşmüştür. Andaki çelişkiler, AKP’nin boğulmakta olduğunu ve bu çırpınış ile etrafındaki her kesimi boğarak yüzeye çıkma çabası içinde olduğunu gösteriyor. Uzatılan OHAL, sebil ettirilen KHK’lar ile tükenen ömür, uzatılmak istenmektedir. Son olarak da referandum ile boğazda kalan iktidar lokmalarını sindirmenin derdi içindedir. Bu açıdan politik olarak bu sindirimin engellenmesi hâkim sınıfların kaosunu büyütecektir. Kaos iyidir ve onun verili koşulu devrimcidir. Bu açıdan kaosu yaratmak bizler açısından önem arz ediyor ve bu noktada üstümüze düşen görev ve sorumlulukların; bunların yerine getirilmesindeki cüret ve kararlılığın analizini yapmamız gerekiyor. Somut koşulların somut tahlilini nereye uygulayacağımızın adını koymalı ve çelişkinin ne yönde esasiyet kazandığını söylemeliyiz. Hakim sınıflar topyekûn bir saldırının sürecini hazırlarken, bizlerin ne yaptığı önemlidir ve bunun adının konulması gerekmektedir. Çekiştirilen kelimelerin, kurumuş teorilerin, nemlenmiş, küf tutmuş statik tespitlerin ötesine geçmek gerekmektedir. Düşman cephesinin gelişim evresini incelemek ve çelişkinin verili durumuna ve onun yarattığı çelişkilere yönelmek süreç açısından kaçınılmazdır.

Halk kitleleri içinde alazlanmak, mayalanmak ve ihtiyaca cevap vermek…

Halk kitleleri ve dünya gericiliği arasındaki çelişkinin mevcut verili durumu sınıf hareketleri için önemli bir yerde durmaktadır. Bu noktada ortaya konulacak tasarruf mevcut hareketin hem tarihsel misyonu hem de halk kitleleri içindeki mayalanma sürecinde keops etkisi yaratacaktır. Bu açıdan kolektifimizin böylesi bir dönemeçte içinden geçtiği sürecin detaylıca incelemesi ve sonuç çıkarması önemlidir. Önemli olan politik sürecin hassasiyetleri ile kendi hassasiyetlerimiz arasında bir tartıma gidilmesidir. Tarihe düşeceğimiz not, geleceği yaratma mücadelesinde yürüyeceğimiz bilimsel zeminin ve devrimci koşusunun nişanesi olacaktır. Ancak özgün olarak bizlerin anda düştüğü durumun, tarihe düşülecek kötü bir notu ifade etmekten ileri gitmediğini söyleyebiliriz.

Burada sorun politik gündem açısından dile getirilmektedir, zira devrimci hareketin ödediği bedellerin kıymet-i harbiyesi ölçülemez. Politik gündemin akışından uzak bir şekilde ortaya koyduğumuz ve subjektif güçlerimizi ifade eden tasarrufların ne iç sorunların çözümünde ne de politik gündemi omuzlayacak bir cürette yeri vardır. Bu çıkmazdan çıkma çabamız ne yazık ki apolitik ibreyi geçemiyor. Bu noktada elde edemediğimiz derinlik deneyimi halk kitlelerinin engin ve derin denizinde politik olarak boğulmamıza vesile oluyor. Ortaya çıkan çelişkiler münferit bir zaman dilimini ifade etmemektir. Uzun soluklu bir evrenin ortaya çıkardığı bu sonuçlar aslında toplumsal çelişkiler karşısında dirayetli ve değiştirici bir politik güce kavuşmayışla ilgilidir.

Düşman cephesinde yaşananları incelediğimizde aslında AKP’nin karşısındaki tüm kesimleri kendisinin istediği şekilde politika yapmaya ittiği ve hatta öyle ki kendini muhalefetin konumlanışa göre var ettiğini görmekteyiz. Bu durum bir evreden sonra politika yapıcılıktaki sorunları gündem yaratma ve onu örgütleme konusundaki sakatlığı ortaya çıkarıyor.

Tüm bu bahsini ettiğimiz başlıklar, şeylere diyalektik yaklaşım sorununu ifade ediyor. Aslında sorunun özü MLM biliminin kavranmayışı ve sürece yön verecek politik kadroların yetersizlikleridir. Eğer bir kolektif kendi içinde iki çizgi mücadelesini yürütemiyorsa kitleler arasındaki çelişkileri çözmede nasıl başarılı olabilir? Bu noktadaki tasarruflara baktığımızda karşımızı koca bir hiç çıkmaktadır. Gerçekliğin verili koşulu münferit ve tek yönlü değildir. Gerçekler devrimcidir derken burada ifade edilen münferit bir olgu değildir. Zira gerçek zıtların varlığıdır, çelişkidir ve buna diyalektik müdahale devrimcidir. Devrimci hareket çelişkiler üzerinden yükselir ve kendini burada örgütler ve yayar. Çelişki karşısında kayıtsızlık ve ona metafizik yaklaşım biçimi kolektifi tökezletir, yere çalar ve onu kendi sreci içinde kitlelerden kopartarak çalındığı yerde emeklemeye mahkûm eder. Dolayısıyla gerçekler devrimcidir kavramı içinde esas olarak ifade edilen bir çizginin değil iki çizginin gerçekliğidir. Zıtların birliği gerçeklerin devrimci olduğudur. Mehmet Demirdağ yoldaştan yapılan bir önceki alıntıda ifade ettiğimiz alıntı şu şekildeydi. “Zira biz partiyi kafamızdaki yerin üstünde oturtmak, onu sosyal kurtuluş ve nihai özgürlük kavgasının önderlik etmekle sorumlu kılınmış öncüsü olarak, bu ideallerimizin yenilgisiz silahşörü yapmak istiyoruz. Öyleyse ancak yeterli bir diyalektik kavrayışa sahip olmayan beyinlerin boşluğunda sarsıntı olanağı bulabilen şaşkınlıklar yaşamak için kabul etmeliyiz ki devrime hem parti hayatı açısından hem de onun üye ve taraftarları olarak kendi siyasal ve sosyal pratiğimiz açısından hiçbir zaman belalardan kurtulama olanağı bulamayacağız, ‘oh nihayet belasız, sorunsuz bir gün’ diyeceğimiz bir süt limana demir atma şansı bulamayacağız. Çelişkinin başlıcası, başlı başına olanı, sınıf çelişkileri olduğu müddetçe ve nihayet bir dünyasal devrim vücut bulacak komünizme kadar bu böyle olacaktır. Oraya kadar sadece belaların boyutu ve gelişmeleri değişecektir. Mao: ‘Eğer parti içinde çelişmeler olmasaydı, parti ölür giderdi’ der. Sorun çelişkilerden ve parti içi sorunlardan yılmak değil, yıldırıcı olan çelişkilerin ele alış yöntemidir. Partiyi yoran, gerileten ve yozlaştıran parti içi mücadeleler bir çelişkinin burjuva eğilimler ve parti düşmanı akımlarca partiyi yıpratmak bölmek ve güçten düşürmek amacıyla ele alınmasıdır.” (Mehmet Demirdağ, Fırtınalar içinde Bıçak Sırtında, Cilt 1, s. 243)

İşte devrimci olan bu gerçekliktir. Bu gerçekliği görmemek devrimci çizginin silikleşmesidir ve aynı zamanda devrimci hareketin MLM felsefeden ve bilimden koptuğu ve uzaklaştığı anlamına gelmektedir. Gerçek karşısında konumlanış devrimci olandır ve bu noktada gelişimin ana hatları bu duruş ile ifade edilir. Politika yapıcılıktaki sorunlu durumu rehabilite ederek sürdürmek mahkûmiyettir. Ve bu mahkûmiyet kendini kavramların kavgası ile var eder ve felsefi derinlikten uzaktır. “Gerçekler Gerçekten Devrimcidir” isimli makalede çekiştirilen manipülasyon kavramı bunun en net ifadesidir. Bu algılayış kuşkusuz bir şekilde bir zamanlar şiddet hareketlerini “terör” olarak ifade eden Lenin’e “terör sizin işinizdir” bile diyebilir. Şu bir gerçektir ki kavram veya kavramlara yaklaşımda ortaya çıkan sorunsal durum dogmatizimin bir ürünüdür.  Her şeyden önce savaş aygıtına sahip olan hareketlerin kendierini var edecekleri nokta kitlelerin çelişkileri üzerinedir. Bu noktada ortaya konulacak savaş pratiği kapsamı ne olursa olsun devrimci çizgiye sebat ettiği müddetçe burjuvazinin savaş aygıtından ayrışır. İlgili yazıda manipülasyon politika değildir şeklinde bir yaklaşım sunulmuş ve eleştirilmişse de eleştirdiği yazıda “manipülasyon politikadır değildir” gibi bir çıkış yapılmıştır.  Okuma zafiyetinin bu ser-i vahim hali çekiştirdiği kelimeyi anlayamamaktadır, zira yanlış bir okuma mağdurudur.  İlgili yazıda  “gerekirse manipülasyon ve spekülatif argümanları da kullanarak” denilmektedir. Bu politika yapıcılıkta çokça kullanılan bir yöntemdir. Örneğin faşist devletlere karşı yapılan savaşta kayıpların gizlenmesi veya verdirilen kayıpların fazla gösterilmesi manipülatif argümanları barındırmakla beraber psikolojik bir savaşın zeminini hazırlar. Lenin 3. Enternasyonal konuşmalarında “işçi sınıfına gerçek gücünüzü gösterirseniz sizlerden umudunuzu kesebilir” diyerek Bolşeviklere politika yapıcılıkta kendilerini bir merci olarak göstermelerini istemektedir. Yine aynı şekilde henüz ordulaşamamış, dağınık çete grubu olarak duran bir yapının kendini ordu olarak kullanması kendi içinde manipülatif bir durum barındırır. Anca tüm bunlar devrimci mücadeleye ve gerçeğe işaret ettiği için devrimcidir.

Sorunlar karşısında MLM’ye yaslanmak!

Sınıf kavgası içinde burjuvaziye karşı tavrın idelojik olduğu kadar politik olduğu herkesin kabulüdür. Dolayısıyla bunlara yaklaşımda politik çizginin önemi de oldukça ortadadır. Hareket içindeki burjuva eğilimler karşısındaki yaklaşımımız ideolojik mücadele ekseninde geleceğe sıçramayı hedeflemelidir. Buradan sağlanacak politik sıçrayış devrimci hareketi zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Mao Zedung’un tespitinde olduğu gibi çelişkiler olmasaydı KP denilen bir şeyin olmayacağı tespiti aynı zamanda bizim çelişkilere minnetimizi işaret eder. Mutlak bir doğrunun olmadığı ve olmayacağı gerçeği ile hareket etmeli ve bu gerçek üzerinden iki çizgi mücadelesinin geçerliliği kavranmalıdır. Sınıf kavgası içinde karşı karşıya gelen sınıf tavırları, uzlaşmayan eğilimler, son kertede metafizik ve diyalektik tavırların dünya görüşleri olarak pratik ideolojik alanına ahlaki, hukuki, politik estetik ideolojilerle yansır. İşte bu dünya görüşleri devrimci hareket içinde felsefe yoluyla yansır. Dolayısıyla MLM bilimine burada ihtiyaç vardır. Felsefenin bir kavga, politik kavga, bir sınıf kavgası olması bundandır. Bunun devrimci hareket içindeki bulduğu bu etki pek doğaldır ki burjuva eğilimlere karşı değişimi hedef alan, katalizör olmayı hedefleyen ve geleceğe sıçrama yaratmayı kendine misyon eden bir devrimci hareket olmak zorunludur.

MLM felsefi pratiğin ana görevi açık biçimde doğru fikirlerle düzmece fikirleri bir çizgi ile ayırmaktır. Kolektif içinde bu sorun ideolojk mücadele ile olmalıdır. Bunun dışındaki her burjuva yöntem MLM’ye aykırı olup burjuva otlaklardan beslenmektedir. Zira hareket içinde çelişkinin olduğu genel kabul ise bunun çözüm yöntemi ise Marksizm’in büyük öğretmenleri tarafından proletaryanın öncü müfrezesinin tarihsel deneyimlerince açıklanmıştır.

Özetleyecek olursak; devrimci biriliğin teminatı için gerekli olan en önemli nokta MLM biliminin kavranmasıdır. Bu bizler açısından görev olarak görülmelidir.  Böylesi bir zeminde bir hareket felsefeye hakim olmalı ve her organına kadar bu felsefe ile donanmalıdır. Bunun olmadığı bir yerde birlik sağlanamaz. İki çizgi mücadelesi ise bir hayal olur. MLM olmayan yaklaşımlar kolektifi güçlendirmez aksine tökezletir, zayıflatır.  

Öğrenmek örgütlemek ve örgütlenmek üzere donatılmış hareket kadrosu burjuva bir dünya içinde bin bir çelişki içinden geçmektedir. Dolayısıyla bu geçişte dirayetli ve komünist sıfata layık bir duruşa ihtiyaç vardır. Zira burjuvazinin acizlik durağından geçen kadro, o durakta kibir sağanağına maruz kalmaktadır. Bu noktada bu sağanaktan sıyrılıp MLM’ye sığınmamız gerekmektedir. Bu sığınmanın da sorgulamasını yapmak, yola devam edebilmek için ciğerlere doldurulması gereken taze solukların alınabilmesi gerekiyor. Bugün kimimiz her durakta soluklanır kimimiz ise tek solukta ineceği durağa ulaşırız. O durağa ulaştıklarını düşündüklerimiz ise bizlere yola devam cesareti verirler. Amma velakin o cesaret için bile bir gücün varlığına ihtiyaç duyarız ki bu da bilimsel yöntemimiz olan diyalektik materyalizm ve onun kudretinde gelişen devrimci harekettir.

Bir Partizan

41345

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

“Aliboğazı’ndan Rojava’ya direnişimiz sürüyor!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

“Sınıfsız toplum kurulana kadar kültür devrimleri gereklidir”

Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) 1966 yılında sosyalist Çin’de ÇKP MK içindeki kapitalist yolculara karşı Mao Zedung’un bizzat önderlik ettiği büyük bir devrimdi. Sosyalizmi kurmuş ve bu yolda ilerleyen bir ülkede, Çin’de, Liu Şao-Çi’nin başını çektiği parti içindeki yeni burjuvaziye karşı, Mao’nun Ağustos 1966 tarihinde “Karargahı Bombalayın” şiarıyla başlayan o büyük devrim, revizyonistlerin parti içinde alaşağı edilmesiyle başarıya ulaşmıştı.

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yol

Düşünce tarihinde Ad Hominem(insana yönelme, işaret etme) denilen latince bir kavram vardır.gerçi latince olmasının halk nazarında bir halta yaradığı yoktur, bu yazıya konu olacak ülkemiz yarı akıllıları veya akıllı görünmeye çalışanları, halk tarafından anlaşılmamayı bir üstünlük belirtisi olarak gördüklerinden dolayı bu türden bolca latince kelimeler kullanırlar. Ancak bu fularlı, top sakallı, ressam şapkalı “akıllılara” cevap verirken bir halta yaramaktadır.

TKP/ML-GYDK:Halk savaşını sürdürme kararlılığımızın temsilcisi şehitlerimizin adları ve idealleri sonsuza dek yaşayacaktır!

Yoldaşlar; Çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçiler;

Burjuvazinin Cumhuriyeti Kendini Tekrarlıyor

TC’nin dünü ile bugünü arasındaki benzerlikleri yeni kuşak bilmeyebilir, ama araştırırsa kolayca öğrenebilir. 

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Sayfalar