Pazartesi Mayıs 27, 2024

On yıl mı beş yıl mı bu ne demektir?

AKP’nin başı Başbakan mahpusların uzun yargılama süresini kısaltacağını açıkladı! Herhalde bravo dememizi bekliyorlar. Ne diyelim ülkemizin kara mizahı böyle oluşmakta.  Ülkeyi  öyle ki yazboz tahtasına çevirdiler ki. Bu zevatlar ne yaptıklarını biliyorlar mı? Yoksa, bizlerle dalga mı geçiyorlar? Sanki on yıldır bu iktidarda olan, bu yasal düzenlemeleri yapan kendileri değilmiş de başka biri imiş gibi ortalığa çıkıp ne iyi düzenleme yapacaklarını ballandıra ballandıra anlatıp duruyorlar.  Hâlbuki bu zamana kadar Yaptıkları iş: yaptıkların yazıp bozmaktan,  yeniden yaparken yeniden bozarak yeniden yapmaktan ibaret bir düzenlemedir. Bir bakıma halkın sırtına yapışmış keneler gibi sürekli kan emmekteler. Devalüasyon, enflasyon gibi şeylerle halkın cebini boşaltmaktalar. Bu tartışmalar eşliğinde hangi yandaşın kasasını şişirdikleri ise önümüzdeki günlerde netleşir.

En son yaptıkları yasal düzenlemelerin de yasakları kaldırmak değil yasakları genişletmek olduğu çok açık biçimde kendini göstermekte. İnternetlerin düğmesini bakanların yada Başbakanın iki dudağı arasına montajlamaktan başka bir anlama gelmeyen bir düzenlemedir. Yasaklarla birlikte yasal bir biçimde halkı ıslah etmenin adı reform olmakta! AKP hükümeti bu türden uygulamaları yapmakta bayağı uzman bir konumda!

 Aslında yeni yapacaklarda eski yaptıkları gibi topluma da dar gelecek. Yarın bu yaptıklarını yeniden değiştirmek zorunda kalacaklar. Çünkü bugüne kadar yaptıkları hiçbir eylemleri toplumun genel istemine yanıt vermedi.  Zaten vermesi de mümkün değil. Halka sorulmadan yapılan bu türden  her türlü  icraat her türlü  eylem  toplumsal ihtiyaçları karşılama yerine sistemin dökülen yanlarına yama yapmaktan ibarettir. Deyim yerinde ise yapar gibi yapıp halkı kandırmaktan ileri gitmeyen bir tutum. Bu uygulamanın esası:  halkı oyalamaya endeksli uğraşlar olarak karşımıza çıkmakta. Ortaya çıkan bu yolsuzluk dosyalarını bir biçimde halkın benliğinden silerek ayakkabı kutucuklarına doldurmak, Damat ve yandaşa açılan kasaların gerçek anlamdaki görüntüsünü görünmez hale getirmesinden başka bir anlama gelmemektedir.

 Bu boyutuyla da paralel devlet tartışmaları yeniden biçimlendirerek bir güzelleme ile devletin derinlerini şirinleştirmek gayreti olarak da sayabiliriz! AKP’li Ali Aşlık rüşvet veya benzeri işlerin tarifini çok ustaca yapmış:  Koyun sürüsünü gösteren TWİT’le birlikte” alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” demekle hedefi işaretlemiş! Suç koyunlarda değil çobanda diyerek başbakanı göstermiş. Geçmişte o  tarikat şeflerinin hazırladığı dosyalar Başbakanın elinde kesin deliller olarak sunuluyordu! Peki, Başbakan kendisinin ortaya koyduğu bu ”deliller hakkında ne diyecek? Yaptıkları suçlamalar sonucu zarar görenlerin hakları nasıl telafi ettirilecektir?

Bu soruların hepsinin karşılığında bilinmezlik olduğu gibi çıkarılacak yasada da ayrımcılıkta hâkim! Daha baştan Ergenekon tutukluları yasanın kapsamı dışında tutuluyor! Yarın,  KCK tutukluları da  bu yasanın kapsam dışında demeyeceklerinin ne gibi garantisi var? Bu iki devasa davalar da yasa geçersizse o yasa kimin için çıkarılmakta? Bu bağlamda 10 yıl tutukluluk yerine 5 yıl tutukluluk diyerek ortaya attıkları yasanın hiçbir kıymeti Harbiye’si olmadığı gibi daha baştan ölü doğan bir yasa olacak. Genel ihtiyaçları karşılamaktan hayli uzakta bir düzenleme olarak kalacak.

Ölü doğacak bir yasa için meclis enerjisi heba edilecek! Yaz boz yeniden aynı şeyi yaz türünden bir  yasal düzenlemeden kimseye yarar gelmeyecek. Bu yasal düzenlemeyle Hükümet içine düştüğü sıkıntının karabulutlarını dağıtarak herkese çalım atmakla övünecek! Yapılan işin aslı astarı kanımca bu.

Bekir Bozdağ Adalet Bakanı olarak “yargı Türkiye’de her zaman tartışıldı” demekle işin içinden sıyrılıp çıkamaz. Çünkü AKP 10 yılı aşkın bir zamandır tek başına iktidardı! Arınç çıkıp “ver Allahlım ver” derken tek kadir ve muktedir, egemen güç olduklarını anlatmış oluyordu. Şimdi çıkıp da paralel devletten söz etmeleri neyin nesi oluyor?

Tahir CANAN

tahir.canan@gmail.com

100270

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Sayfalar