Cuma Nisan 26, 2024

Yürüyüş gerçekleri nereye gömüyor?

Yürüyüş Dergisi bir süredir Ortadoğu’da yaşanan ve özelde de IŞİD üzerinden yaşanan gelişmelere dair değerlendirmeler yapıyor. Yürüyüş politik değerlendirme, analiz ve yorumlarını uzun zamandır “gerçekler”, “yaşanan durum” üzerinden yapmayı büyük oranda bırakmış durumda.

Bu durumdan Ortadoğu’daki gelişmelerde haliyle kurtulamamaktadır. Yürüyüş’ün gerçekleri sakatlama, manipüle etmesinin yanına bir de idealist düşünce yöntemini, sosyal-şoven karakterini, sakat emperyalizm tahlillerini eklediğimizde ortaya ucube boyutlara varan yorum, değerlendirme ve analizler çıkmaktadır. Özellikle var olan gelişmelerin odağında Kürt Ulusal Hareketi'nin de olması bu durumun gerçekleşmesinde önemli bir faktör olmaktadır.

Yürüyüş at izi ile it izini karıştırırken!

Yürüyüş’ün 17 Ağustos 2014’teki 430, 24 Ağustos’ta 431 ve 31 Ağustos’taki 432. sayılarında IŞİD ve bölgesel gelişmelerin durumuna dair değerlendirmeleri içeren yazılarında; Yürüyüş ve P/C'nin gerçeğin karşısında nasıl da tanınmaz hale geldiğini görmek mümkün.

“Ortadoğu’daki gelişmelere bakınca durumu tarif etmek için ‘at izi, it izine karışmış’ deyimi sanırız en uygun olanıdır. / Kim zalim, kim katil, kim kurtarıcı, kim ne yapmak istiyor... Yaşananların dünyaya sunuluşuna bakınca her şeyin ters yüz edildiğini görüyoruz.” (Yürüyüş sayı 432, 31 Ağustos)En nihayetinde anlıyoruz ki bu karmaşa içinde Esat dışında tüm güçler halkların ya düşmanı ya da emperyalistlerin maşası, ittifakı vs. Ama Esat bu denklemde mazlum, mağdur ve anti-emperyalist! Bunu bu yazılarda örtülü şekilde görüyoruz ama Yürüyüş daha önceden açık açık “Esat anti-emperyalist küçük burjuva diktatörüdür” diyerek ezilenlerin doğal müttefiki olarak da yazdı çizdi.

Hemen bir parantez açarak P/C'nin emperyalizm yaklaşımına daha doğrusu sakatlanmış anlayışına da bakalım. P/C, ABD’yi neredeyse yegane emperyalist güç olarak tanımlamaktadır. P/C gericilik tartışmasını adını koyarak yapmak gerektiğini ifade ederek “Ne demek ‘dünya gericiliği’. Devrimciler, sosyalistler için bu sorunun tek bir cevabı vardır: EMPERYALİZM!” diyor. (Yürüyüş sayı:432) Haklı bir noktaya değiniyor. Ama burada bırakmayıp “daha da somutlarsak Amerika’dır” diyerek emperyalizmi ve gericiliği tek bir noktaya hapsediyor. P/C, emperyalizmi bu şekilde ele alıp kavradığı için Ortadoğu’da (ve dünyada) gericiliğin izini sürerken, at ile it izini çokça karıştırmakla kalmayıp ortaya başka izlerde bırakıyor.

Ama P/C'nin sorunu sadece bu değil. Daha büyük bir sorunu var. Sosyal-şovenizm ve onun siyasal sonucu olan Kürt Ulusal Hareketi'ne yönelik alerjik hali PC'nin gerçekler karşısında ilgisizlikle sınırlı tutmuyor, gerçeği sakatlayarak tümüyle ters yüz ediyor. Son IŞİD saldırıları bağlamında Yürüyüş’ün yazdıklarına baktığımız da oldukça vahim bir noktaya savrulmakta olduğunu görmek mümkün.

Yürüyüş önce Kürt Ulusal Hareketi'nin emperyalizmle nasıl müttefik haline geldiğini ispatlamaya çalışıyor. Bunun için geçmişten bugüne Abdullah Öcalan, Cemil Bayık’ın bazı ifadeleri referans alınıyor. Hiç kuşkusuz Yürüyüş’ün bu ifadeler üzerinden PKK’yi eleştirme hakkı vardır. Kürt hareketinin siyasal çizgisindeki ulusal küçük burjuva çizginin lekeleridir bunlar. Bu çizgi emperyalizmle ya da egemen sınıflarla uzlaşma özellikleri taşıyan yapısal bir sınıfsal özelliktir. Ama aynı şekilde PKK’nin başka vesilelerle ve daha güçlü ve fazla sayıda emperyalizme yönelen söylemleri de söz konusudur. Bu da onun bu çizgisinin diğer yönüdür. Bu iki çizgi arasında diyalektiğin ruhuna uygun olarak bir mücadele vardır. Bugün için esasta anti-emperyalist karakter baskınken, başka koşul ve gelişmede uzlaşmacı çizgi hakim hale gelebilir.

Ama P/C, PKK’nin emperyalizmle ilgili müspet söylemlerini eleştirmekle sınırlamıyor kendini. Biliyor ki ciddi politik güç olma hali kendi alanını genişletmeyi içeren bir dizi taktik söyleme zorunlu ihtiyaç duyar. Bu durum ne PKK’ye özgün olmuştur ne de onunla sınırlı kalacaktır. Lenin, Stalin ve Mao’da da bu tarz taktik söylemler ve yaklaşımlar olmuştur. Stalin Hitler’le gerektiği zaman anlaşma imzalamış, sonra ABD ve İngilizlerle, Hitler faşizmine karşı ittifak kurabilmiştir. Ya da Mao Nixon’la el sıkışmıştır. P/C bunu “bildiği için”(!) sadece söylemleri eleştirmekle bırakmıyor sahaya inip Kürt Ulusal Hareketi'nin siyasi çizgisinin emperyalizmle müttefikliğini ispatlamaya çalışıyor.

P/C Kürt gördüğü yerde, emperyalizmi ve işbirlikçiliği görüyor!

P/C önce IŞİD’le mücadelede “Kürt grupları” diyerek bir torba oluşturup hepsini ABD müttefiki ve yeni “kahramanlar” olarak tanımlıyor. “Bu süreçte Amerika’nın müttefiki durumuna düşen Kürt grupları ise IŞİD’e geri adım attıran bölgenin ‘kahramanı’ oldular... Dolayısıyla emperyalistlerin IŞİD’e karşı kullanmak için Kürt grupları ile fiilen ve resmen müttefik oldular” (Yürüyüş sayı: 432) diyerek tüm Kürt siyasi temsilcilerini şıpınişi emperyalizmin işbirlikçisi yapıveriyor.

Oysa davulla zurnayla dünyaya duyurulmasa da siyasetle ilgilenen herkesin özellikle Barzani ve PKK arasında Kürt meselesi de dahil ideolojik ve politik anlamda sınıfsal ve siyasal anlamda hem ciddi bir fark hem de bir çatışma hali söz konusu olduğu bilinmiyor değil. P/C'nin de kulağına gitmiştir, bu iki Kürt hareketi arasındaki farklılıklar!

Ki IŞİD saldırganlığına karşı emperyalizmin özel olarak Kürtleri kullanma yaklaşımına gerek olmadığını, Yürüyüş idrak etmekten muzdariptir. Zira IŞİD zaten direnmek ve karşı koymak için yeterli ve gerekli politik, ideolojik ve her ne sebep ise onu zaten veriyor. Yürüyüş Kürt gördüğü her yerde emperyalizm ve işbirlikçi gören özel müstesna bir şoven gözlüğe sahip olduğu için IŞİD’in saldırılarına karşı Kürtlerin direnişini dahi o ünlü emperyalizm gerekçesiyle zehirlemeye çalışıyor.

“Bugün PKK’nin IŞİD’e karşı savaşması emperyalizmin icazetinde yürütülen bir savaştır. IŞİD’e karşı gösterdikleri ‘kahramanlıklar’ emperyalistlere, bölgede kullanılmaya hazır bir güç olduklarını kanıtlamak içindir.” (Agy)Yürüyüş yakaladığını düşündüğü politik açıktan yürüyerek bir adım sonrasında bunları da yazıyor.

Yani IŞİD’le mücadele Kürtlerin kendi ulusal kimliklerine saldırıya, yapılan katliamlara, oluşan sürgünlere, tecavüzlere vs. karşı değil emperyalizmin icazetiyle ve onun gözüne girmek için yürütülen bir savaş!!! Yürüyüş’e bunu söyletenin rasyonalite ve akıl olmadığı kesindir. Eğer Irak ve Suriye Kürdistanı'nda yaşananlar bir Hollywood film platosunda çekilip servis edilen bir kurmaca değilse, IŞİD’e karşı gösterilen haklı ve meşru direnişe karşı tiksindirici bir politik kara çalması ile muhatabız demektir. Hem de bu devrimci bir özneden gelmektedir! Ne yazık!

Yürüyüş’ün “faka basmamak için” sınır tanımazlığı!

Ancak Yürüyüş hızını alamamıştır. Şu satırlar da Yürüyüş’ün sayfalarından dökülmüştür: “Kürt milliyetçi hareket üç yıldır katliam yapan IŞİD’e, El Nusra’ya, ve diğer İslamcı örgütlere karşı tek bir defa ses çıkartmamıştır. Katliamsa üç yıldır Suriye’de, kelle kesmekten tecavüzlere, toplu katliamlardan diri diri gömmelere kadar her türlü katliamlar yapılmaktadır...

Neden ses çıkartmamıştır Kürt milliyetçi hareket? IŞİD’in gericiliğini yeni mi keşfetti? Elbette nedensiz değil; çünkü IŞİD o dönem emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından kullanılmaktadır. Amerika tarafından kullanılan IŞİD gibi örgütlere bile açık tavır almamıştır Kürt milliyetçi hareket...”(Yürüyüş sayı: 432)

Yürüyüş’ün bu satırlarının yazarı gerçekten uzaydan dünyaya yeni inmiş izlenimi yaratmaktadır. Ama hayır bu denli yabancılık köklü başka bir politik-ideolojik soruna işarettir. Birincisi IŞİD ve ondan önce El-Nusra vs. örgütlerin, Rojava’yı TC’nin bizzat desteği ile yaklaşık 3 yıldır hedefe koydukları, Esat’tan önce Rojava’da Kürtlerle ve onların kazanımları ile savaştıkları eminiz ki Yürüyüş’ün bile duyduğu bir vakıadır.

Tabii onun bildiği ve başka kimsenin bilmediği başka gerçekler varsa Yürüyüş bu bilgileri hızla paylaşmalı ve Rojava’da YPG’nin 3 yıldır kimle savaştığına bir açıklık getirmelidir. Eğer Rojava’da bir savaş ve çatışma olmadığını iddia ediyorsa tüm kamuoyunu ve devrimcileri yüksek bir sorumlulukla aydınlatmalıdır.

Eğer bunları yapmayacaksa “Kürt Milliyetçi Hareketi'nin” bizzat savaş yürüttüğü güçlere karşı tavırsız kaldığı tespitini mantık dairesi içinde açıklaması gerekir. Ama Yürüyüş ve P/C genelde bu sorumlulukları üstlenmekten uzak durmayı tercih eder. “Ben söyleyeceğimi söyledim”, “lafımı ortaya attım” havasında utanmazlığı bir tarz haline getirir.

Burada Kürt ulusal hareketi savunusu yapmıyoruz. Gerek de yok zaten. Gerçekler kendini Rojava'da, Şengal'de en iyi bildiği şekilde yapıyor. Bizim itirazımız ve kabul edemediğimiz bir devrimci hareketin yayın organında alenen bir dost ve müttefik güç üzerinden olmasını geçtik; Kürt halkı bebeklerinden yaşlılarına kadar tam anlamıyla bir katliamla, tecavüzle, vahşetle karşı karşıya kalmışken, bu gerçeklerin yok sayılması, yalan söylemesi ve kendi okur kitlesini manipüle ederek buradan politika yapılmasınadır. Bu tarz bir politikanın kimseye hayrı yoktur. P/C'ye de!

Devrimciliğin ürettiği tüm güzel değerlerin kirletilmesine karşı bu itirazı yapıyoruz. Zira Yürüyüş açıktan devrimci değerleri kirletme noktasına işi götürmektedir.

İkincisi, P/C, IŞİD’in emperyalistler tarafından Esat’a karşı kullanıldığını, ta o zamanlardan gerici olduğunu ifade ediyor. P/C için her şey çok basit gerçekten. IŞİD Esat’a saldırıyorsa kesin emperyalizmin yönlendirmesi vardır. Ama IŞİD Kürtlere saldırıyorsa Kürtler emperyalizm için savaşıyordur!

Üstelik bu denklemi kurarken Kürtlerin bizzat bu güçlerle üç yıldır savaştığı gerçeğini inkar ediyor. Zaten inkar etmez ise yani “Kürt milliyetçileri 3 yıldır bu IŞİD ve El-Nusra’ya karşı niye sesiniz çıkmadı” diye bir materyal üretmezse Kürt hareketini anti-emperyalist olarak ilan etmek zorunda kalmış olacak. HC’nin çıkmazı buradan ileri gelmektedir. Öyle ya IŞİD ile mücadele etmek (ta ki bugün Irak’ta Kürtlere saldırana kadar) emperyalizmle mücadele etmek anlamına gelecek Yürüyüş’ün anlayışına göre! Bu durumda Rojava’da Kürt direnişi üç yıldır anti-emperyalist bir politik hat olarak tarif edilmiş olacak. Oysa Yürüyüş Kürt hareketini emperyalizmin müttefiki, piyadesi vs görüyordu. Rojava gerçeğini tam olduğu gibi hatta genel bilinen gibi ifade etmesi, onun kendine yabancılaşması anlamına gelecek. Yürüyüş faka basmamak için hile ve yalan üretmek zorunda kalıyor. Utanç verici duruma düşme pahasına hem de.

P/C Esat’ı kollarken ezen Arap egemenliğini koruyor!

P/C, IŞİD’in Esat’la ve hatta hiçbir egemen güçle ciddi bir mücadeleye girmediğini, bölgede egemen güçlerin rahatsızlık duyduğu-düşmanlık beslediği kesimlere yöneldiğini görmeyecek kadar körleşmiştir. IŞİD mazlum ulus ve halkların ensesinde boza pişirmeye yeminli bir karşı-devrimci, katil örgüttür. En önemli hedeflerinden birisi de Kürt ulusu ve onun kazanımlarıdır. Bu örgüte karşı Kürtlerin haklı mücadelesini “emperyalist icazetli, onun piyadeliği” olarak yorumlamak, değerlendirmek Türk egemen zihniyetinin uzantısı olan Kürt gördüğü yerde “hain, işbirlikçi, emperyalizm maşası” görmekten başka bir şey değildir. Bu Kemalist zihniyetin P/C'ye bulaştırdığı sosyal-şoven bir lekedir.

P/C Kürtleri IŞİD’e karşı emperyalizmle ittifak yapmakla suçlarken söylemlere dayanmaktadır. Ama aynı P/C emperyalizme karşı gerçek kahraman gördüğü Esat’ın Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in ABD'ye yönelik, IŞİD’le birlikte mücadele etmeye hazır oldukları çağrılarını hiç görmemektedir.

P/C, Suriye’de ezen ulus olan Arap egemenliğinin temsilcisi ve ezilen Kürt ulusal haklarının açık düşmanı olan Esat’a gösterdiği toleransı Kürtlere göstermeyecek kadar Türk egemen zihniyetinin etkisi altındadır. Bu yaklaşımın kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tarihsel olarak Türk ve Kürt ulusları arasındaki ezen ezilen ilişkisinin bir yansıması olduğu açıktır. P/C egemen, büyük, ezen ulusun tüm toplumsal hastalıklarının devrim cephesindeki sosyal-şoven yanlarını taşımaktadır.

Kürtler karşısında tüm egemen ezen uluslar saflarında hizalanmak!

Durumun vahameti ise P/C'nin hem iç hem dış politika bağlamında artık bir mesele olan Kürt meselesine aynı pencereden yani ezen uluslar (Türk, Fars ve Arap) penceresinden bakıyor olmasıdır. Kürtlerin gericiliğin saldırılarına karşı açık, silahlı, demokratik mücadelesini ya yok saymakta ya da “emperyalizm” bağlantılı diyerek küçük düşürmeye çalışmaktadır. Türkiye’de barış politikası ve Türk egemenleri ile uzlaşma siyaseti hedefe oturtuluyor. Bu eleştiriler bir yere kadar anlaşılırdır. Ancak Irak ve Suriye bağlamında bu gerekçeler bulunamadığında yani P/C düz mantığına gerekçe oluşturacak bir maddi temelden yoksun hale gelince (silahlı mücadele var, egemen sistemin egemenliğini fiilen parçalama var vs.) bu defa önce gerçeği çarpıtmakta yani yalan söylemekte sonra da bu yalanla emperyalizmle işbirliği gerekçesi üretmektedir. P/C'nin durduğu vahim nokta burasıdır.

Kürt ulusal hakları ekseninde yürütülen ya da bunu korumaya yönelik her mücadele P/C'nin gözünde, emperyalizme yardakçılık, yataklık ve gericiliktir. Ezilen ulus olan Kürtlerin, Kürdistan’ın her parçasında yürüyen mücadelesine karşı bu yaklaşım üstelik yalanlarla, çifte standartlı tutarsız politik yaklaşımlarla sergileniyor. Bu tutumuyla ezen ulus egemenliğinin yanında objektif olarak hizalanıyor. P/C it izi ile at izini ezilen, mazlum ve mağdur ulus meselesinde iyiden iyiye karıştırmaktadır.

Yürüyüş 17 Ağustos tarihli 430. sayısında “Halk Düşmanı IŞİD'i Yaratan Besleyip Büyüten Amerika ve İşbirlikçileridir!” makalesi, 31 Ağustos tarihli 432. sayıda “Işid Emperyalizmin Gayrimeşru Çocuğudur / Başta Emperyalizmi Hedef Almadan Işid’e Karşı Savaşıyor Olamazsınız!...” ve “Solun Köşe Taşları ‘Kendine Devrimci Diyenler’” başlıklı makaleler; devrimci ve demokratik cenahta bölgesel gelişmeler ve Kürt meselesi bağlamında ibretlik diyebileceğimiz ve en genel anlamıyla ezilenler cephesinde politik bir utançla anılacak makaleler olarak şimdiden tarih tarafından kaydedilmiştir.

Yürüyüş ve P/C “gerçeklerle ilgilenme” macerasını kaybetmiştir artık. Kendi politik tutumuna uymayan her gelişme ve gerçek P/C'nin Prokrustes Yatağı'na* mahkum kalacaktır. Bu sadece Kürt meselesi için değil tüm toplumsal, sosyal ve siyasal meseleler için böyledir. Ancak Ortadoğu’daki son gelişmelere dair Yürüyüş’te yayınlanan yazılar, yalanın alenen bilinen/kanıtlanan gerçeklerin yerine nasıl ikame edildiğinin kanıtlarıyla doludur.

* Prokrustes Yatağı: Prokrustes Yunan mitolojisinde eski Attika’da yolcuları işkence yatağına yatırıp onları yatağa uygun hale getirmek için geren ya da ayak ve bacaklarından kesen haydut. Bu kavramın politik kullanımı herhangi bir şeyi maksadına uygun hale getirmek için çarpıtma, sakatlama anlamında kullanılır.

84349

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

Sayfalar