Cuma Eylül 20, 2024

‘Faşo nedir ula?’

Kaypakkaya-Partizan
12 Eylül 1980 sonrasıydı… DAL’dayız, yani devletin tam teşekküllü işkence mahallindeyiz. Doksan günlük işkence faslı bitmiş, artık Mamak cehennemine gönderecekler, usulen daktilo önünde yazılı ifade alıyorlar. İşte o sıra daktiloda yazan polis sitem etmişti bana: “Yahu, işkence deyip duruyorsunuz. İşkence dediğin, ne bileyim, gözlere mil çekmektir, kızgın demirle dağlamaktır, kafatasını yüzmektir filan… Bunlar yapıldı mı ki sana!”

 

Kibar Feyzo filmini seyretmiş olanlar cevabı bilir…

Malum Şahıs’ı (MŞ) izlemeye devam edenler de son takıntısının “diktatör nedir?” sorusuna cevabı olduğunu biliyor:

“Diktatörlüğün olduğu yerde ‘Diktatör’ diyeni sallandırırlar.”

Demek ki içinden geçiriyor ama şimdilik açıktan söylemiyor: “Sallandıracaksın Taksim meydanında üç beş kişiyi, bak bir daha diyorlar mı?”

Ama MŞ “sallandırmıyor”, çünkü şimdilik “sallandıramıyor”; lakin sopalıyor, sopayla idam ediyor, ettiriyor.

12 Eylül 1980 sonrasıydı… DAL’dayız, yani devletin tam teşekküllü işkence mahallindeyiz. Doksan günlük işkence faslı bitmiş, artık Mamak cehennemine gönderecekler, usulen daktilo önünde yazılı ifade alıyorlar. İşte o sıra daktiloda yazan polis sitem etmişti bana: “Yahu, işkence deyip duruyorsunuz. İşkence dediğin, ne bileyim, gözlere mil çekmektir, kızgın demirle dağlamaktır, kafatasını yüzmektir filan… Bunlar yapıldı mı ki sana!”

Şimdi de MŞ elbette gözlere mil çektirmiyor, gaz fişekleriyle çıkarıyor yurttaşlarının gözlerini…

Diktatör dediğin, ipte sallandırır, kurşuna dizer, gözlere mil sokarmış. Biber gazı atmaz, göz çıkarmaz, kafa patlatmaz, zindanda çürütmez, dağlarda kurşunlatmaz mıymış?

Peki, MŞ’ye “diktatör” derken abartmış oluyoruz, diyelim.

Tamam. Diktatör değil, diktatör gibi.

Başka?

Merhametli de değil. Merhametli gibi…

Gibi.

Çünkü hiç “kendi” olamadı… Onu hep bir şeyler gibi yaptılar, hep bir şey gibi oldu, olmaya çalıştı. Ama olabildi mi?

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest sert bir açıklamayla MŞ’yi “saldırgan, delilsiz konuşan, yanlış yapan” diye kınamıştı ya… I-ıh. MŞ de artık istedikleri “gibi” değilmiş…

Oysa bugünlere hep mış-gibilerle getirildi, demokrasiden yana olacakmış gibi, refahı sağlayacakmış gibi, özgürlükleri savunacakmış gibi… Şimdi de mağdur-muş gibi kendi finalini seyrediyor… “Tek adam” olmaya soyunmuşken, “tek başına” ve yalnız bırakılmışlığını…

Dımdızlak orta yerde kalıvermek: Değerli yalnızlıkmış!

Amma velâkin, “Malum Şahıs” desem bile, elbette ismi belli, cismi belli, sıfatı belli…

Bakın, devletinin TDK sözlüğünde “diktatör” kelimesinin karşılığında “isim” hali olarak ne yazıyor? “Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse.”

“Sıfat” hali de “Zorba” demekmiş.

Diktatör: Zorba sıfatlı bir kimsenin bütün siyasi yetkileri kendinde toplaması… Seçilmiş, seçilmemiş diye bir ayrım da yok…

O halde olanca saftorikliğimizle bir kez daha soralım: Sıfatını boş versek bile, bu memlekette bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunanın isim hali, yani tam yetkili MŞ kimdir?

Hadi cevap gelsin bakalım…

Kaldı ki… Bizler MŞ’ye diktatör desek ne yazar, demesek ne yazar?

Balkonuna konan kuş ondan korkup kaçarken, kanat çırpışlarından çıkacak o ses: Diktatör!

Deniz kenarından geçerken dalga hışırtıları seslenecek ona: Diktatör!

Makam aracının camını hafif araladığında içeri doğru esen rüzgârı duyacak: Diktatör!

Diktatööör! Diktatööör! Diktatööör!

Fısıltılar homurtulara, homurtular haykırışlara dönüştükçe, çaresiz MŞ son bir kez daha soracak:

“Diktatör nedir ula?”

Melih Pekdemir

2785