Cuma Eylül 20, 2024

Gelecek yıl 2015. Ermeni soykırımının 100. yıldönümü…Mikail Aslan

kaypakkaya-partizan
Ermeni soykırımının 100. yıla girmesinin arifesinde konunun gündemleştirilmesi, dikkatlerin bu noktaya çevrilmesi çok sevindiricidir. Ancak bildiğim tek gerçek şudur ki 1915 soykırımı halklarımızın aydınlık geleceği için öyle tayin edici ağırlığa ve öneme sahiptir ki hiç bir siyasal hareketin, grubun, çevrenin politik çıkarına malzeme edilemeyecek kadar, özen ve itinayı gerektirmektir.

 

Çocukluk yıllarımda Halam Ese’nin Ermeni Soykırımı ve Dersim Soykırımı üzerine anlattığı acı dolu olayları hiç unutamadım. 10 yaşındayken Xozat’daki köyümüzden koparıldık. Kayseri’de ortaokulu okurken anneme „bir gün Xozat’a dönüp Ese’nin anlattıklarını yazacağım“ demiştim. Maalesef bir daha dönemedik, ben Ese’yi bir daha görmedim.

Nereye gidersem gideyim bu anlatıların ağır hüznü peşimi bırakmadı. Almanya’ya mülteci olarak geldiğim yıllarda Frankfurt’ta “Soykırım Karşıtları Derneği (SKD)” adında bir dernekle sonra da onun başkanlığını yapan Sevgili Ali Ertem ile tanıştım. Siyasal bazı hareketlerin reçetelerinde derdime merhem bulamadım. Onların bu konular üzerindeki yüzeysel- kıt düşünceleri beni huzursuz etmişti ve bu konuda bireysel bir aydınlanmaya ihtiyaç duyuyordum.

Bu ihtiyaca cevap arayışı içinde derneğe üye oldum. Gerek dernek tarafından, gerekse Ermeni kuruluşları tarafından organize edilen çeşitli etkinliklere katıldım.  Katıldıkça ve yeni yeni şeyler öğrendikçe soykırıma uğramış bir halkın çocuğu olarak kendimden ve cehaletimden utandım. Dernekle beraber 2001 yılında Erivan’da yapılan soykırım anmasına katılmaya karar verdim. 24 Nisan’a bir kaç gün kala Erivan belediyesinin parkında oturuyordum. Belediyenin hoparlöründen yas gününün yaklaşmasından dolayı acı Duduk melodileri bütün benliğimi sarıyordu. Banklarda oturanlar gibi ben de bir anda putlaşmıştım. Uzun yıllardır efnedilmeyen bir cenaze duruyordu önümde. Kendime yapılanın ve komşuma yapılanın yasını tutmanın zamanı gelmişti. Araratın iki yüzünü gördüm, bir ara Ararat bulutlar arasında kayb oldu. Bir an annesinin elini yitiren küçük bir çocuğun yönünü yitirmesi gibi..simdi biliyorum hemen yanıbaşımda yükselen Ararat a dokunamamanın acısını.. Bir taraftan da Dersim soykırımı için halen bir yas günümüzün olmadığına ve bir soykırım anıtımızın bile olmadığına hayıflanmıştım…

24 Nisan’da kadınlı erkekli her yaştan mahşeri bir kalabalık, hüzünlü insan kitleleri ellerinde çiçeklerle soykırım anıtına akın ediyorlardı. Bende SKD delegasyonu ile birlikte o gün için hazırlanmış çelengi Anıtı’na bırakarak Soykırım Kurbanları anısına saygıda bulundum.  Ardından delegasyona özel olarak refakat eden özel rehberimiz ve tercümanımızla birlikte Soykırım müzesini gezdim. Soykırım Müzesindeki defteri açıp yazdım „kendi halkımın bir bölümünün bilinçli veya bilinçsiz olarak Ermeni soykırımına katılmasından utanç duyuyorum. Bir daha böyle acıların yaşanmaması için kendi adıma tarihten ve ermeni halkından özür diliyorum…“ Mikail Aslan (Dersim). Ben bunları yazarken biraz uzakta durup beni izleyen müze yetkilisi yanıma yaklaştı ve nereden geldiğimi sordu. Ben de tercümanımız aracılığı ile „mülteci olduğumu, Almanya’dan geldiğimi“ söyledim. O anda elini bana uzattı: “ Senden önce Yılmaz Güney de gelip bu deftere yazmıştı“ dedi. Tüylerim diken diken oldu…

Dersimlilerin soykırım ile ilgili tavrı bilinen bir gerçek, günümüzde bu konuda yeteri kadar kaynaklar mevcut. Lakin benim yakın köylerimde aksi durumlar da var bunu da yöre halkından yaşlılarımız anlatıyor. Bunları dinlediğimde ve toplum içinde Ermeniler ile ilgili küfürlü konuşmaları gözden geçirdiğim de bu konu da anlatıldığı kadar masum olmadığımızı düşünüyorum…

Ermeni soykırımının 100. yıla girmesinin arifesinde konunun  gündemleştirilmesi,  dikkatlerin bu noktaya çevrilmesi  çok sevindiricidir. Ancak bildiğim tek gerçek şudur ki 1915 soykırımı halklarımızın aydınlık geleceği için öyle tayin edici ağırlığa ve öneme sahiptir ki hiç bir  siyasal hareketin, grubun, çevrenin   politik çıkarına malzeme edilemeyecek kadar, özen ve itinayı gerektirmektir.  Bu konuda yakın zamana kadar  üzerimize düşen yüzleşme ve  hesaplaşma görevini  yerine getirmediğizi de göz önünde buludurursak, söyleyecegimiz her sözü, atacağımız her adımı deyim yerindeyse ‘‘yedi ölçüp bir kesmeliyiz‘‘.

Her bireyin kendisince yüzleşmesi gerekiyor… Soykırıma katılmamış bilinçsiz yığınların soykırıma katılmış olan bilinçli yığınlardan daha masum olduğunu söyleyebilir miyiz? Soykırıma katılan rant ve ganimet için bunu yaparken “bilinçsiz” olarak katılanlar da kendi önyargılarının ve cehaletinin “kurbanıdırlar” ki, iki durumda insanlık açısından yüz kızartıcıdır… Örneğin yakın zaman da Sivas Madımak pogromu oldu. Orada bu katliamı bilinçli olarak  tezgahlayanları sorgularken „Alevi ve Kızıbaşlara“ karşı önyargılarına yenik düşüp maşa olan olan bu yığınlara ne diyeceğiz, onlar da suçlu değil mi?

Diyelim hükümet Kayseri’de bir hafta boyunca Amed’i hedef göstersin, manipüle etsin. Kayserililer de vicdan terazisinden geçirmeden toplu bir şekilde Amed’e saldırsınlar,  o zaman Kayseri halkının bu tavrını nereye koyacağız? Burada katliamı pilanlıyanların adı cellatlık, manipüle edilenin adı cehalet, ikisinin birliginden doğan da faciadır, soykırımdır. Bütün katliamların arkasında bu tipde “birlik”ler mevcut.

Sonuç olarak bilinçli veya bilinçsiz yapılan bu soykırım hepimizin ortak günahıdır bununla yüzleşmenin zamanı geldi geçiyor. Asıl olan yüzyıllardan beridir yerleşen, yerleştirilen bir zihniyeti deşifre etmektir. Bu zihniyet şudur: Herkesin eline taş verilmiş, herkesin elinde taşı hazır duruyor. Bir hedef gösterilince kimse neden saldırıyoruz diye sormuyor, öteki de taşını alıp hedefe sallıyor. Iran da bir kadının taslandığını tv-lerde görüyoruz. Sokaktan geçen o kadının neden taşlandığını, suçunun ne olduğunu bilmiyor, ama o da hemen taşını alıp atıyor.

Hey cehalet, elindeki taşı bırak ve bir düşün. Ermeni’ye attığın taşın sadece elinde bir ağırlık olduğunu sanma. Masuma inen her darbenin boynumuzu nasıl büktüğünü, bu coğrafyamızı nasıl kana buladığını gör artık. Yaşanılan bütün bu acıların başlangıcının kadim komşularımızın katliamıyla başladığını gör ve çocuklarına anlat ki, sonraki kuşakların boynu tarih ve vicdan önünde bükük kalmasın. Halkların ulu divanında vicdan bir gün galip gelecektir.

Akunq.net

1830