18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)

Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.
18 Mayıs, inandıkları uğruna yaşamlarını adayanların günüdür. Komünist önder İbrahim Kaypakkaya, devrimin keskin inancı Haki Karer, Amed zindanlarının karanlık hücrelerinde ateşi bedenlerinde tutuşturan Dörtler’in günüdür. Dörtler’in 18 Mayıs’ı seçmesi tesadüfi değildir. İlk bakışta fark edilmeyen-görülmeyen tarih benzerliği aslında ateşin korunda direnen, unutulmayan mayanın kendisidir.
Kaypakkaya yoldaş kısacık yaşamında yaşadıkları topraklarda özgürlüğü arayanların bilinci-yüreği-öfkesi olmuştur. Devrimi gerçekleştirmenin aklı, iradesi ve cesareti olmuştur. O, söndürülmeye çalışılsa da yanan devim ateşi olmuştur.
Düşmanın gözünün içine bakarak devrimci düşüncelerini açıkça dile getirendir. Yoldaşlarını, kendisine kapısını açan halkın evlatlarını düşmana vermeyerek sırını acısında saklamayı başarandır. Halk düşmanlarına, cellatlara meydan okuma cüretidir. İşkence altında parça parça edilmesine rağmen serini verip sırını vermemenin yılmaz iradesidir.
Tarihe ve özgürlük sayfalarına “sır vermeyen bir yiğit” olarak geçse de onun asıl büyüklüğü herkesin ayakta alkışladığı Kemalizm karşısındaki devrimci tavrıdır. “Kemalizm faşizmdir” tespitiyle karanlığa ve düşünsel köleliğe meydan okumuştur.
Başında kahve renkli yamalı bir kasket, sırtında eski askeri parka, üst üste giyilmiş üç adet pantolon, ayağında bir çift 45 numara çelik marka lastik ayakkabıyla yola çıkar. Kurtuluşun yolunun silahlı mücadeleden geçtiğine inanır ve yönünü dağlara, sırtını halkına verir.
50 yıllık İttihatçı-Kemalist damardan, ırkçı-faşist-Türkçü ideolojiden radikal biçimde kopuşu sağlayarak devrimci bilinçte ve mücadelede önemli bir sıçrama yaratır. Övgüye değil doğru anlaşılıp, doğru uygulanmaya ihtiyacı olan İbrahim Kaypakkaya yoldaş en belirgin tanımlamayla kopuşun da kopuşudur. O sadece mevcut feodal-faşist sistemden koparak devrimci bir çıkış yaratmamıştır. Aynı zamanda İttihatçı-Türkçü-Kemalist ideolojiden de kopuşu sağlamıştır.
Türkiye devrimci hareketini büyük bir gerici ağırlıktan ve zifiri karanlıktan kurtarmıştır. Bundandır ki o İttihatçı Türk solcuları ve Kemalist aydınlar tarafından hep saklanmaya, gizlenmeye, yok sayılmaya çalışılmıştır.
İbrahim Kaypakkaya kendi deyimiyle ve Kürt özgürlük sorunu ve Kemalizm hakkındaki bilimsel görüşleriyle 50 yıllık İttihatçı-Kemalist-Türk aydınlarını ve sahte solcularını yerlerinden hoplatıp öfkeyle ayağa kaldırmıştır. Dönemin bilumum Kemalist solcu ve aydınlarıyla çatışmaktan çekinmemiştir.
Dönemin tüm reformist sol kesimini karşısına alarak Kemalizm’in ırkçı-faşist özünü deşifre etmiştir. Ermeni-Pontus-Süryani-Kürt halkının kanlı tasfiyesini gerçekleştiren soykırımcı katliamcıların gerçek yüzünü ortaya sermiştir. Kimsenin cesaret edemediği, konuşmaktan çekindiği Ermeni-Kürt meselesine doğru bakış açısı kazandırarak mazlumların ve ezilenlerin sesi ve adalet kılıcı olmuştur. O, Kürt halkının güvenilir yoldaşı ve sağlam dostu olmuştur.
18 Mayıs sadece Amed İşkencehanelerinde ser verip sır vermemenin, karanlık hücrelerin yakıldığı gün değildir. Soykırımcı İttihatçı paşaların, (Enver-Talat-Cemal) sonrasında gelen M.Kemal paşanın kanlı faşist yüzlerini açığa çıkarmıştır. Bugünün Erdoğan paşasını, AKP-MHP faşist iktidarını doğru ve devrimci tarzda tahlil etmenin ve mücadeleyi kesintisiz yürütmenin yolunu açmıştır.
Bazı kitaplar vardır. Sadece tarihin, geçmiş dönemlerin aydınlatıcısı olmamıştır. Aynı zamanda, zamanın ve günün de sorunlarına da ışık tutmayı başarmıştır. İbrahim Kaypakkaya’nın ömrünün 23 baharında devrimci pratiğin içinden süzüp biriktirdiği devrimci görüşleri günümüze ışık tutmaya devam etmektedir.
İşkencehanede son günlerinde “Bizi geliştirip güçlendirecek olanın silahlı mücadele olduğunu belirtir”, “Daha sıkı daha sağlam daha kararlı bir savaş” talimatını verirken bile devrimci, direngen kalmıştır.
Amed Zindanlarında, zulmün önünde eğilmeyen, zalimin karşısında diz çökmeyen Dörtler’in ve devrimci öncü Haki Karer arkadaşın şahsında 18 Mayıs şehitlerini saygıyla ve minnetle anarken, onların direniş ve sözlerini talimat olarak kabul edelim…
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.