Cuma Eylül 20, 2024

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir

Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Bütün mesele, sınıf bilinçli proletaryanın işçi ve geniş emekçi yığınları örgütleyip harekete geçirme kapasitesinde düğümleniyor. Genel olarak ifade edecek olursak, örgütsüz yığınların kendiliğinden öfkesi, toprakları yağmur bereketiyle buluşturmayan gök gürültüsü gibidir. Mao, neredeyse bir asır önce dünyadaki genel tabloyu şu cümlelerle tanımlıyordu: “Dünyadaki en büyük sorun nedir? En büyük sorun, yemek için yiyecek bulmaktır. En büyük güç nedir? En büyük güç, halk yığınlarının birliğidir.” (Seçme Eserler, c. 1, s. 24)

Bugün de dünyada emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal kriz, tüm insanlığı büyük bir felakete doğru sürüklemekte. Bir yanda bir avuç egemen güç, servetlerine servet katarken diğer yanda her geçen gün açlık ordusuna milyonlar eklenmekte. İnsanca bir yaşam için yüz binlerce insan göç yollarına düşmekte.

Tüm bunların yanısıra emperyalistler arasında süren rekabet, yeni bir emperyalist savaş tehlikesinin sinyallerini vermekte. Kısacası başta işçi sınıfı olmak üzere tarihin yaratıcısı geniş halk yığınları, büyük bir yıkımla karşı karşıya. Ya gerçek bir barışın ve özgür bir geleceğin inşası için emperyalist barbarlığa ve dünya gericiliğine karşı birleşilerek mücadele edilecek ya da bu yıkım politikalarına boyun eğilecektir.

Bundan dolayı bugün her zamankinden daha fazla dünya proletaryasının, ezilen halklarının birliğine ihtiyaç vardır. Evet, devrimci ve komünist hareket, ezilen dünya halklarının emperyalist işgallere, sömürüye karşı giderek yükselen öfkesini örgütlemekte yetersizdir. Ama biliyoruz ki, bu yetersizlikler ortaya konulacak devrimci çabayla aşılabilir. Bunun için de enternasyonal proletaryanın her bölüğünün bu tarihsel görevlere uygun konumlanması gerekir.

Mücadelenin gelişimini frenleyen hatalardan arınarak, sınıf düşmanlarıyla ve her türlü burjuva anlayışla hesaplaşması gerekir. Bu mücadelede diğer öncelikli görevlerden biri de, basitten karmaşığa doğru devrimci militan bir çizgi temelinde geniş yığınlarla buluşmaktır.

Yığınların gücü örgütlülüğünde, militan çizgideki ısrarda yatıyor. Asgari düzeyde bu çizgiyi pratikleştiren enternasyonal proletaryanın kimi bölüklerinin bu zorlu süreçte yaratmış oldukları değer ortadadır. Dahası karşımızda hangi yolda nasıl yürünmesi gerektiği noktasında geniş bir tecrübe vardır. Bunlardan öğrenmeliyiz. Özellikle de her başarılı tecrübe bizim için bir moral, bir güç kaynağı olmalıdır.

Sınıf savaşımında kararsız duruşlar, karmaşık sorunlar karşısında çaresiz kalışlar ideolojik zayıflıklara işaret eder. Eğer bu zayıflıklar ideolojik eğitimle, devrimci militan pratiklerle adım adım aşılmazsa zayıflıklar giderek derinleşir. Devrimci bir özne için ideolojik zayıflık, ağacı içten çürüten bir kurt işlevi görür. Dolayısıyla kavranması gereken ana nokta, bu zayıflıkların esas nedenini dışarda değil, içerde aramaktır. Sorgulamanın başlayacağı ilk adres burasıdır. Bu yöntem, aynı zamanda genel değerlendirmelerde her zaman dış faktörleri de hesaba katar. Diyalektik materyalist bakış açısı bunu gerektirir. Ve daima altı çizilen iç çelişkilerin belirleyiciliği de bu gerçeklik üzerinde hayat hakkı bulur.

Her şeyi dışında aramak, dışındaki gelişmelerle açıklamaya kalkmak, bir devrimci öznenin izlemesi gereken yol olmamalıdır. Evet “iş yapan hata da yapar”. Kolektifin her üyesi bu iş yapma, halka hizmet etme pratiğinin bir parçasıdır. Hem başarıda hem de başarısızlıklarda rolü vardır. Bunun kapsamı farklı düzeylerde olabilir. Keza başarısızlığı paylaşmayan bir devrimci öznenin, başarılardaki rolü de her zaman tartışılır hale gelir. Bu türden hatalara düşmemenin yolu kendimizi bütünün bir parçası olarak görme anlayışından geçer.

Tüm bu değerlendirmeler aynı zamanda bütüne karşı sorumluluk duyma yaklaşımını da içerir. Kendisini bütünün bir parçası olarak gören ve bu anlayışı içselleştiren her özne ne kendisinin ne de bütünün başarısızlıklarına kayıtsız kalır. Çünkü her hatanın her başarısızlığın bütüne zarar verdiğinin bilincindedir.

Bu bilinç, eleştiride yapıcılığı, öz eleştiride samimi bir tutumun sergilenmesini sağlar. Bu bilinç, halkın davasına hizmeti, işin merkezine koymayı ve daha büyük başarılar için sıkıca kenetlenmeyi sağlar. Bu bilinç, proleter devrimci bir bilinçtir. Ve küçük büyük demeden devrim ve halkın davasına sunulan her emeğe saygı duyma erdemliliğine sahiptir.

501

Pusula

Pusula

Pusula

Harekete Geçiren Umut…

Her örgütlenme açısından olduğu gibi kolektifimiz açısından da “sorun”ların ilki görevlerimizin doğru saptanıp saptanmadığı, ikincisi buna uygun yol ve yöntemin doğru belirlenip belirlenmediği, üçüncüsü bu yönde ne kadar arzu ve gayret içinde olduğumuzdur.

Kaypakkaya’da Rejimin/Kemalizm’in Teşhiri (Sait Çetinoğlu)

Kaypakkaya,  sol yada sosyalist gelenek içinde Kemalizm ile arasında mesafe koyarak cepheden eleştirip  bir ilki gerçekleştirmiştir. Olağan üstü sınırlı koşullarda olmasına karşın eleştirilerinde son derece radikaldir. Bu güne göre oldukça sınırlı bir bilgi[1] dağarcığı ile yapıldığını söyleyebileceğimiz rejimin niteliğine dair bu eleştirileriyle Kemalizme büyük gedik açmıştır.

19 Mayıs’tan bir gün önce 18 Mayıs (Rakıp Zarakolu)

İbrahim Kaypakkaya 19 Mayıs’tan bir gün önce öldürüldü. 19 Mayıs bizim gençlik bayramımızdır. 24 Nisan’dan bir gün öncesi  23 Nisan bizim çocuk bayramımızdır.

11 Eylül Şili’de Allende’nin sosyalist hükümetinin Pinochet’nin faşizan darbesi ile devrildiği tarihtir. İnsanların stadyumlarda oluşturulan toplama kamplarına konulduğu, kitapların Nazi Almanya’sındaki gibi ateşe verildiği tarihtir.

İbrahim Kaypakkaya…(Nubar Ozanyan)

Ser verirken bile gösterişten uzak olan öndere…

Tarihsel-toplumsal gerçekliğin en ağır ve en ciddi sorunlarına düşünsel-pratik-önderlik düzeyinde çözüm bulmak için yaşamını feda eden İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 23 yaşın bilimsel olgunluğunda işkenceciler tarafından katledilerek aramızdan ayrıldı. 18 Mayıs’ta devrimin kocaman yüreği katledilerek susturulmak istendi. Ne susturulmak istenen o yüreği ne de onu susturmak isteyenleri asla unutmayacağız.

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya, direnmek ve özgürleşmek isteyenler için bir devrim feneridir! (Cemile Meryem)

İbrahim Kaypakkaya’nın Amed Zindanları’nda işkenceyle katledilmesinin 48. yıldönümündeyiz. Aradan yarım asra yakın bir zaman geçmiş ve bugün hala Kaypakkaya’nın ardılları tüm dışsal ve içsel zorluklara (ki sınıf mücadelesinin doğası da budur) rağmen mücadelede, komünizm davasında ısrar ediyorsa, bunun elbette Kaypakkaya’nın görüşleriyle doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Ama sadece bu değil.

Cemil Amed: Kaypakkaya’nın bilinci ve yüreği Kürt halkının özgürlüğü için çarpmıştır

Rojava’nın her konuda gerçek bir “devrim laboratuvarı” olduğunu vurgulayan Cemil Amed, Kaypakkaya’nın; Türk hakim sınıflarının Kürt milletine ve ezilen milliyetlere uyguladığı baskıya yönelik belirlemelerini alıntılayarak, “Yoldaşlarımız ve dostlarımızla omuz omuza, Rojava Devrimi’ni halkımızı ve özgürlüğümüzü korumak ve savunmak için bu topraklardayız.” diyor. 

 Vedat Yeler:

Nerede Mücadele Varsa Kaypakkaya Oradadır!

 

Bugün coğrafyamızda devrim ve demokrasiye dair bir söz söylemenin Ortadoğu topraklarının bütününden bağımsız olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu topraklar propaganda edildiğinin aksine Ortadoğu’ya aittir. Diğer bir ifadeyle Türkiye toplumu, bütün başlıca çelişmeleriyle bir Ortadoğu toplumudur. Kemalist faşizmin “Batılılaşma” hedefiyle yarattığı sanal gerçeklik beraberinde kendisine ilericiyim diyenlerde bile topluma yabancı bir şekilleniş yaratmış durumdadır.

Kapitalist Devlet: Burjuvazinin Tüm Pisliklerinin Biriktiği Lağım Çukurudur!

Kapitalist devlet, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde egemenliğni kurduğu bir iktidar aracıdır. Toplum içinde azınlıkta olan burjuva sınıfı, bu devlet sayesinde, çoğunluk üzerinde kurduğu diktatörlüğüne bir yasal ve meşruti bir zemin hazırlar. Bir avuç haydutun çoğunluk üzerine kurduğu baskı ve sömürü sisteminin temiz olması bekelenebilir mi? Elbette ki hayır!

Sülyetler

Sokaktaki birey sizin için neyse kitle içerisindeki bireyde aynıdır.

Her şey değişir bazı insanlar değişmez derler.

Memleket değişir; insanlar yeni yeni iş alanlarına yönelir, aralarındaki iletişim değişir, farklılaşır ....

Ama bazı insanlar değişmez derler.

Onlar yıllar yüzyıllar geçse de aynı kalırlar.

Ellerine aldıkları, kendileriyle aynı huydaki dergilerle - gazetelerle veyahutta sanal alemlerle kendilerine yakın gördükleri insanlara, mahallelere... giderler.

Sistem; her sokağa, haneye girecek kadar başarı göstermiş olsa da...

TKP-ML MKSB: Katledilişinin 48. Yıldönümünde Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

Yangını o başlattı harlamak bizde,alazlanalım!

Başkan Mao’nun “Yangını ben başlattım” çağrısıyla başlayan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin alazları coğrafyamıza ulaştığında, sınıf mücadelesi ve kitle hareketleri içinde çelikleşen genç bir komünist önderi ortaya çıkardı: İbrahim Kaypakkaya!

“Biz, insanın eski benliğini fırlatıp atması gerektiğini söylüyoruz*”

Her birey, içinde şekillendiği toplumun izlerini taşıyarak mücadeledeki yerini alır. Ancak mücadeleye katıldıktan sonra bu izleri bir çırpıda söküp atmak mümkün olmaz. Bu süreç ağır, sancılı, acı verici ve görece uzun bir zamanı kapsayacak şekilde işler.

Bireyin aileden başlayarak almaya başladığı eğitimin kazandırdığı düşünce biçimi, bakış açısı ve davranış kalıplarının kısa vadede ve kolayca aşılması mümkün değildir.

Sayfalar