Çarşamba Şubat 26, 2025

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu. Fransa derhal, İsviçre kendi yasalarının usullerinden dolayı biraz gecikmeli iade işlemlerini gerçekleştirdi. Yunanistan’da ise yoğun kamuoyu baskısı ve Yunan-Alman devletleri arasındaki politik gerginliğin yarattığı basıncında etkisiyle “iddialar Türk devletinin tipik iddialarıdır” gerekçesiyle iadeyi ret etti ve beraat kararı verdi.

Bu operasyon Alman devletinin belirlediği yasaları ihlalden dolayı değil, 129/b maddesinin “başka ülkede terör faaliyeti” kapsamında gerçekleşti. “Kaypakkaya anma etkinliği”, “TKP/ML’ye maddi olanak yaratma”, “Rojava’ya karşı politik duyarlılık” gibi bir dizi gerekçe operasyonun nedeni olarak gösterildi.

Bu operasyonun ATİK’le sınırlı olmadığı, bir bütün devrimci-demokratik faaliyeti hedef aldığı, demokratik halk devrimi-sosyalizm ve komünizm mücadelesinin “terör kapsamında” saldırıya maruz kaldığı, ezilen ulus ve halklara karşı taşınan devrimci duyarlılığın cezalandırılmaya çalışıldığı açıktı. Yani saldırının muhtevası yalın kat politikti. Mesele tüm demokratlar, aydınlar, devrimciler için ciddiye alınması gereken bir durumdu. Bu politik gerçeklik hala geçerlidir ve yakıcıdır.

Ki bu operasyondan konuya dair duyarlılıkla birlikte açığa çıkarılan tablo durumun boyutunu gözler önüne sermiştir. Alman parlamentosunda verilen soru önergesindeAlman devletinin tüm devrimci, demokratik kesimleri hedef alacak şekilde soruşturma furyası yürüttüğü deşifre olmuştur. Birçok devrimci-demokrat örgüt, kurum ve kişi ATİK operasyonundaki gerekçelere dayanarak soruşturma altındaymış. Türk-Alman devletlerin ortaklığı büyük bir politik saldırının ilk adımını ATİK’e saldırarak başlatmış. Soru önergesiyle açığa çıkan tablonun buzdağının görünen yüzü olduğu bilinmelidir. Devrimci demokrat faaliyetlere yönelik saldırının kapsamı daha geniş ve büyüktür. Özellikle Ortadoğu eksenindeki büyük çalkalanma ve alt üst oluşun karşısında emperyalist güçler ve yerli uşaklar bütünü kapsayacak şekilde odaklanmış bir politik saldırı ve temizlik peşindedir. Kendi sistemlerine karşı muhalefet eden komünist, devrimci ve demokratlar bu saldırının her zaman ki gibi en önemli hedeflerinden birisidir.

Son olarak ise İsviçre’nin Mehmet Yeşilçalı’yı Almanya’ya iade etme gerekçesi tüm politik mültecileri hedefleyen bir tablo yaratmıştır. Yeşilçalı’nın iade gerekçesine dayanarak Faşist Türkiye cumhuriyeti “kırmızı bültenle” aranan tüm politik tutsakların kendilerine iade edilmesi yönlü bir girişimde bulunmuştur. İsviçre’nin iade kararının emsal teşkil ettiğini, aynı gerekçelerle kendi taleplerinin de karşılanması gerektiğini belirtmektedir. Bu eksende bir hukuki ve politik süreç başlatmıştır. Avrupa Birliği’nin kirli Ortadoğu ve göçmen pazarlıkları ekseninde Türkiye’yi güvenli ülke ilan etme projesiyle birlikte düşünüldüğünde politik saldırının kapsamı daha anlaşılır olacaktır. Şimdi ATİK operasyonu kapsamında yaşanan her gelişme ve durum Türk egemen sınıfları tarafından tüm devrimci-demokrat kesimlere yönelecek şekilde kullanılmaktadır.

Bu eksende ATİK operasyonuna devrimci, demokrat kesimler kendi dışında bir sorun olarak yaklaşma lüksüne sahip değildir. Sembolik destek ve dayanışma, saldırının kapsam ve boyutuna denk gelmemektedir. Zira saldırı sadece ATİK ile sınırlı değildir. Büyük resmin bir parçasıdır. İlk hamlesidir ama son olmayacaktır.

ATİK operasyonu ve bu davanın karşısında alınacak tutum, buna karşı yürütülecek mücadelenin boyutu devrimci-demokratların etrafında oluşmuş gerici kuşatmanın daha ilk adımda boşa çıkarılması açısından önemlidir. Bu karşı koyuş ne kadar güçlü ve kararlı olursa yeni saldırılara karşı daha donanımlı ve o saldırıları boşa çıkarma durumu yaşanacaktır.

ATİK operasyonu ve davasının etkisi, yaygınlığı, hedefleri ve niteliği gözden kaçırılmamalıdır. Bu süreçte elde edilecek başarı devrimci-demokratik mücadelenin alanının genişlemesi anlamına gelmektedir. Yeni saldırıları daha ilk mevzide karşılama anlamı taşımaktadır. Bu süreç birliğimizi, ortak kaygımızı ve büyük paydaşlığımızı öncelemeli ve pekiştirmelidir.

15 Nisan bu operasyonun yıl dönümüdür. 16 Nisan’da Nünbergde bu eksende kitlesel bir protesto yürüyüşü yapılacaktır. Yine 3 Haziran’dan itibaren yargılamalar başlayacaktır. Bu sürece tüm devrimci demokrat kesimlerin duyarlı olması, en aktif en etkin şekilde bu saldırıyı göğüsleyecek bir konumlanış alması zorunludur, esaslı bir görevdir. Tüm duyarlı, ilerici, devrimci, demokrat kesimleri ATİK tutsaklarını sahiplenmeye, politik alanımızın darlaştırılmasına karşı  meşruiyetimizi, mücadelemizi daha fazla genişletmeye davet ediyoruz.

47082

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar