BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

12 Eylül’ün en karanlık döneminde 1981’in 10 Ekim’inde faşizmin orduları beni köyümden, evimden aldılar. Ağabeymi de benimle birlikte aldılar. Köyümüz dağlık, ormanlık bir vadinin yamacında kurulu, dünya harikası doğal güzelliğe sahipti. Ben henüz 17’sine yeni girmiştim. Devrimci fikirlerle çocukluğumda tanıştım. Özelimde Kaypakkaya İbrahim’e, onun kurduğu Partiye gönlümü, sevdamı kaptırmıştım. TKP/ML’ye, onun Partizanlarına katılmayı en büyük hayalim bilirdim. TİKKO’cu kirveler evimize geldiğinde bütün hayranlığımla onlara bakakalırdım, peşlerinden bakarak uzandıkları dağlarımıza sevda besler, hayaller kurar gerilla olurdum dağlarda, beni alıp götürürdü kirvelerim, yoldaşlarımın yanlarına, sonra ise gerçeğe dönerdim. Ama yüreğimin yarısı onlarda kalmıştı hep.
12 Eylül karanlığını Dersim bir 38’de yaşamıştı, bir de şimdi yaşıyor. O nedenle karanlık bir dönemde beni nasıl, hangi vahşi işkenceyle öldürdüklerini siz, evet siz, nereden bileceksiniz ki! Karanlık bir dönemdi, yapılan bütün katliam, işkence, zulüm ve kaybetmeler karanlıkta kalıyordu. Karanlığa gömülüyor, unutturuluyordu, sesini duyurmak isteyenlerin ise sesleri boğuluyor, ezilmek isteniyordu. Bir tek dağlar faşizme karşı ses veriyor, yapılan katliam, vahşet ve zulme meydan okuyordu. Yolu dağlardan geçenler, faşizme karşı demokrasinin, özgürlüğün, sosyalizmin ve komünizmin sesini yütkseltiyor, onurluca direniyorlardı. Bu direniş zindanlara ulaşıyor, moral ve devrimci zindan direnişiyle bütünleşiyordu.
Erdal Eren’i hepiniz bilirsiniz, Erdal’da idama giderken daha 17’sinde idi. Erdal’ın sesini duyurdunuz, gösterdiği onurlu direnişi sahiplendiniz ama benim gibi gözleri ateşle dağlanan, ağaça bağlanarak diri diri kardeşinin, annesinin, babasının gözleri önünde yakılan, onursuzluk göstermediğim, yoldaşlarımın yerini söylemediğim için azılı faşist Kulaksız Yüzbaşı tarafından yanıp kül olan vücudum kurşunlara hedef oldu. Tabi ki, duymadınız, ağrılarımı, çığlıklarımı, Munzur dağları duydu. Ali Boğaz duydu, Yılan dağı duydu, Zel dağı duydu. İsyanım Amed zindanlarında yankılandı, Metris’de alevlendi, Mamak’ta direniş türküsüne dönüştü. Dağın direnişini size küllerimi uçurarak getirdim, duyasınız diye. Ama yaşadıklarımı hissetmediniz, sitem ediyorum. Çünkü bu vahşet gizli ve kapalı kalmamalıydı, diyorum.
Katlederken ağabeyimin yalvararak bana “Kirvelerin yerini söyle, kurtul”, anamın, babamın ben yakılırken bin kere öldüklerini, benim yerime kendilerinin yakılması için Kulaksız Yüzbaşı’ya nasıl yalvardıklarını kelimelerle sizlere anlatamam, mümkün de değil.
Sizce beni niçin, neden yaktılar? Faşizmin beni yakması, gözlerimi ateşte dağlaması tesadüf değildi. Ellibinin üzerinde ordusuyla, tankıyla, topuyla, uçak ve helikopteriyle ölüm saçarak, terör estirerek Partimi TKP/ML’yi imha ve yok etmek istiyorlardı. Aldıkları istihbaratın direkt bana gelmesi, beni hedef alması bilgi ve bilinçli seçimdi. Ben ateşlerde yakılırken, kirvelerime, yoldaşlarıma acılarımı bal eyleyerek attığım çığlıklarla selam gönderdim. Kara gözlerimle güneşin ışıklarını emerek, acılarımı faşizmin karşısında zafere taşıyordum. Öpücükler, gülücükler, sevgiler ve gelecek güzel günleri müjdeliyordum yoldaşlarıma, halkıma.
Kulağıma Partizanların sesi geliyordu, seni faşist kan emici katillerin elinden kurtaracağız, diren Behzat yoldaş, topluca yok edilsek de seni bu zulümden kurtaracağız diyerek bana, ben yakılırken gözleri dolu dolu bakıyorlardı. Veysel’in, Rustem’in, Erdoğan Tekin’in, Şefik ve diğerlerinin beni faşizmin elinden kurtarmak için karar beklediklerini görüyordum, seslerini, kin ve öfkelerini görüyordum. Ateşler bedenimi kül ederken ben, tekrar tekrar çığlıklarımla yoldaşlarıma ses veriyordum. Sakın ama sakın ortaya çıkmayın, kendinizi koruyun, beni Partinin genel çıkarları için feda edin, intikamımı da mutlaka ama mutlaka alın yoldaşlar diyordum. Partim TKP/ML, Kor Osman’ın sorumluluğunda toplanan yönetici yoldaşlarım önce birbirine yakın olan üç gerilla grubuyla saldırı kararı alıyorlar. Bütün güçlerini saldırıya hazır duruma getiriyorlar, hatta hareket halinde olan gerillalar saldırı işareti beklerken, Kor Osman operasyonun amacının Partiyi imha olduğunu, binlerce faşist kolluk gücün pusuda bekletildiğini hesaba katarak yeniden durum değerlendirmesi yapar ve büyük bir eziklikle, acı ve üzüntüyle yapılacak saldırıdan vazgeçildeiğini açıklar. Bazen genelin, Partinin çıkarları için bireyin kendini feda etmesi gerektiğini gözleri dolu dolu yoldaşlarına açıklar. Birçok yoldaşı şok olur, itiraz eder, karara uymayacaklarını açıklasalarda saldırmama kararının gerekçeleri anlatılır, gerilla grupları ikna edilirler, duygusal karar alma yerine bilinçli karar almayı tercih ederler, gözyaşları içinde Behzat’ı, yani beni sonsuzluğa zafer şarkılarıyla yolculayarak direnişim karşısında, gösterdiğim fedakârlık karşısında zaferime selam duruyorlardı ve ben onları sevinç gözyaşlarımla ayrı düştüğümüz için selamlıyordum. Yaşama, ülkeme, halkıma, yoldaşlarıma ve Partime veda ederek öpücükler yolluyordum. Elveda elveda geride kalanlarım diyor, arkama bakmadan sonsuzluğa kucak açıyordum…
Hasan Aksu
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.