“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.
İnsan bir eşyasını kaybeder, anahtarını bulamaz örneğin, cüzdanını düşürür, gözlüğünü unutur bir kafede vs. ama evladını, eşini, anne-babasını nasıl kaybeder? İnsanlar tabii ki kaybolmaz ama Türkiye gibi faşizmle yönetilen bir ülkede insanlar kaybedilir, en ufak bir iz dahi kalmaz arkasında. Bir gün bir Toros marka araba yanaşır, içinden çıkan telsizli, sivil ve insan görünümlü birileri kolunuzdan tutup zorla arabaya bindirir sizi ve “kaybolursunuz”. Geride kalanlar ise insan ömrünün yettiği sürece kaybını arar, çalmadık kapı bırakmaz ama artık kemiklerini bulmaya bile razıyken, çoğunlukla tek bir yanıt bile alamazlar. Galatasaray Meydanı, her Cumartesi günü, kaybedilmiş insanların akıbetini öğrenmek, hem kaybedenlerden hesap sormak hem de ortak acıların sahiplerini biraraya getirmek için mesken tutulmuştur 1995’ten bu yana.
8 Nisan 2023’te Cumartesi Anneleri/İnsanları, 700’üncü haftadan itibaren eylemlerinin engellenmesine karşı başvurdukları Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı vermesinin ardından, eylemlerinin 941’inci haftasında “AYM kararına uyun, Galatasaray’daki ablukayı derhal kaldırın” diyerek çıktıkları Galatasaray Meydanı’nda polisin saldırısına uğradılar. Ve 20 haftadır her Cumartesi, AYM kararına rağmen ablukaya alınıp, ters kelepçeyle gözaltına alınıyorlar.
Taksim’i iktidarın kendi soytarılık gösterileri dışında her türlü toplumsal eyleme, protestoya kapatan AKP-MHP iktidarı, çocuklarının akıbetini öğrenmek isteyen Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının yarım saatlik oturma eylemine de tahammül edemeyecekti elbette. Çünkü gözaltında kaybetme politikası, hangi hükümet gelirse gelsin, bu faşist sistemin tüm halka yönelik verdiği gözdağıdır, yıldırma-korkutma siyasetinin bir parçasıdır. Mesele, bugün gözaltında kayıp politikasının yaygın bir şekilde uygulanması ya da uygulanmaması değildir. Mesele bu politikanın, faşizmin elinde bir silah olarak bulunmasıdır, bu nedenle de “yüzleşme- hesaplaşma” gibi bir durumun olması söz konusu dahi değildir. Ancak Cumartesi Annelerinin, kayıp yakınlarının, insan hakları savunucularının yarım saatlik eylemi, bu politikada açılan önemli bir gediktir.
Tüm toplumsal mücadele alanları gibi kadın mücadelesi-hareketi de, Cumartesi eylemlerinin bir parçası olma konusunda sürece daha fazla müdahil olmalıdır. 1994’te Dersim/Mirik’te köye yapılan askeri operasyon sonrası kendilerinden bir daha haber alınamayan Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve üç yaşındaki kızı Dilek Serin, 1997’de Kulp-Diyarbakır yolunda kaçırılan Zozan Eren, 1993’te Tatvan’da gözaltına alınan Hamide Şarlı, 1994’te İstanbul’da gözaltına alınan Lütfiye Kaçar, 1995’te Ankara’da gözaltına alınan, işkence görmüş bedeni Gölbaşı’da gömülü bulunan Ayşenur Şimşek, 1996’da gözaltına alınan ve iki yıl sonra Cizre Asri Mezarlığı’nda bulunan Fahriye Mordeniz, 1 Mayıs 1995’te Diyarbakır Bismil’de gözaltında alınan Hatice Şimşek, 31 Mart 1998’de İzmir Çeşme’de gözaltına alınan Neslihan Uslu, Bedriye Gümüş, Cizre’de gözaltına alındıktan 18 yıl sonra yol yapım çalışması sırasında kemikleri bulunan Makbule Ökdem, 1992 yılında Dersim’de gözaltına alındıktan 8 gün sonra işkenceden tanınmaz haldeki bedeni Elazığ’da gömülü bulunan Ayten Öztürk, 1992 yılında Mardin/Derik’te gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdda Yavuz, 1993 yılında Hizbullah tarafından Nusaybin’de kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Sedika Dal, 1993 yılında Bitlis/Tatvan/Wanik köyündeki evlerinden askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hamide Şarlı, 1994 yılında İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Lütfiye Kaçar, 1994 yılında Muş’un Hasköy ilçesine bağlı Ortaç köyünde askeri bir operasyonun ortasında kalan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan Gülnaz Tatu ve Kadriye Tatu, 1996 yılında Diyarbakır / Bağlar’daki ev baskınında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Şükran Daş, 1998 yılında Hizbullah tarafından Mersin’de kaçırıldıktan 18 ay sonra, işkence görmüş bedeni Konya Meram’daki bir villanın bodrumunda gömülü bulunan Konca Kuriş, 2020’den bu yana kendisinden haber alınamayan Gülistan Doku ve tüm kayıplar için kadınlar, Cumartesi eylemlerinin bir parçası olmalı.
2011 yılındaki Cumartesi eylemlerinin 351. Haftasında Plaza de Mayo Annesi Maria Euquenia Mendizebal’in dediği gibi “…Bir tek mücadele kaybedilir; o da terk edilen mücadeledir.”
Son Haberler
Sayfalar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.

Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.