Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü: Kaypakkaya

Bir kırması ve yoldaşları ile Kaypakkaya, 46 yıl evvel faşist TC devleti tarafından pusuya düşürülerek, günlerce işkence edilerek katledildiğinde bizlere gözbebeğimiz gibi sakınmamız gereken çok değerli “silahlar” bırakmıştı. Bu “silahlar”, bu ülkede devrimi nasıl ve ne ile gerçekleştirileceğimizi açıkça önümüze koyuyordu. Aradan geçen 46 yıl boyunca onun bizlere devrettiği bu mirası, yüzlerce yoldaşımızı ölümsüzlüğe uğurlamak zorunda kalsak da asla terk etmedik.
Ama şu da bir gerçek ki, Kaypakkaya’nın bıraktığı mirasa hakkınca sahip çıkamadık. Bunun nedenlerinden biri, bugün 70. yılına erişen Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni kavrayamamak, dolayısıyla Kaypakkaya’nın, “hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünüdür” dediği mirası bu kapsamda okuyamamaktır.
Tarihin üç büyük devrimi olan Sovyet Devrimi, Çin Devrimi ve Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi, sadece eski düzeni yıkmakla kalmayıp, aynı zamanda Marksizm’in o güne kadarki paradigmalarını da yıkarak, ondan kopuşarak gerçekleşmiştir. Kautsky ile temsil edilen İkinci Enternasyonal, tarih biliminin “şaşmaz doğruları”ndan hareketle, sosyalist devrimin ancak kapitalizmin en çok geliştiği ülkelerde gerçekleşebileceği sonucuna varmıştı. Böylelikle bir anlamda Batı Avrupa dışındaki ülkelerde olabilecek devrimler peşinen reddediliyordu ve bu tehlikeli yaklaşım, kapitalizmin zorunlu olarak sosyalizme evrileceği tezinden hareketle, kapitalizmin fiilen desteklenmesine kadar ilerliyordu.
Lenin önderliğindeki Sovyet devrimi, bu tehlikeli yaklaşımın Marksist maskeli savunucularının utanç verici olan bu döneminin sonunu getirdi. Devrimler çağı sürüyor, Sovyet Devrimi ezberleri altüst ediyor ancak devrimlerin yeni aşamaları yeni çelişkileri doğuruyordu.
Tam bu sırada yoldaş Mao Zedung önderliğinde Çinli komünistler Şangay ayaklanmasında ağır bir yenilgi almışlardı ve bu yenilgi, devrimler çağında yeni bir dönemin fitilini ateşleyecek bir sürece evrilecekti. Mao Zedung, Şangay ayaklanmasının yenilgisinden çıkardığı dersler ışığında “Çin’de olacaksa bir köylü devrimi olacak ya da hiç olmayacaktır” sonucuna vararak uzun süreli halk savaşı stratejisini geliştirdi, Uzun Yürüyüş’le başlayıp, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilanına kadar giden muzaffer Çin devriminin mimarı oldu. Ancak bu da yeterli değildi ve dünya devrimcileri açısından yeni ve büyük bir muharebe başlıyordu. Bu muharebenin adı “Büyük Proleter Kültür Devrimi” idi!
10 seneyi kapsayan bu süreç, sosyalist toplum biçimi bakımından altyapı-üstyapı, üretici güçlerin gelişmesi, emek üretkenliğinin artırılması gibi ilerlemeci “Marksizm”in dayanak olarak kullandığı bazı kavramları sorguladığı için, Aydınlanmacı ana akım tarafından peşinen Marksizm-dışı ilan edildi. Onlar açısından sosyalizm için tek gerçek tehdit, dışarıdaki kapitalist dünyadan gelmekteydi. Bu nedenle merkezi devlet aygıtı güçlendirilmeli, “dışarıdan” gelen kapitalist tehdide karşı güçlü parti-devlet-ordu ile caydırıcı olunmalıydı. Kitleler adına her şeye parti ve devletin karar verdiği bu sosyalizm modelinde, doğal olarak kitlelere düşen rol de daha çok çalışmak ve daha çok üretmek ve yönetim işini yöneticilere bırakmak olmalıydı. İşte böyle bir dönemde kendini ortaya koyan BPKD, sosyalizmin bir “devrimci geçiş dönemi” olduğu tezine vurgu yapıyor, kaybedilmekte olan iktidarın kitlelerin yaratıcı gücü ile yeniden ele geçirilmesini amaçlıyordu. Amaçlanan, bu kez kitlelerin gerçekten iktidar olmasıydı.
Sorguladığı ve sosyalizmin gerçekleri ışığında yerli yerine oturttuğu bu mücadele nedeniyle, BPKD, sürekli bir karalama ve dezenformasyon ile devrimci kitlelerden gizlenmeye çalışılmış, bugün de devam eden sonu gelmez saldırıların hedefi olmuştur. BPKD’nin dünya ölçeğinde etkileri oldukça görkemliydi. Avrupa’nın emperyalist ülkelerinin, “Avrupa komünizmi”ne doğru evrilmekte olan reformist ve eski komünist partileri, SSCB’deki devlet kapitalizmini sosyalizm olarak savunmaya devam ederken başta Asya olmak üzere bütün dünyadaki devrimci kitle hareketleri BPKD’nin dönüştürücü etkisiyle tüm dünyayı saran yeni bir yangını ateşledi. Bu ateş 68 devrimci gençlik hareketinin de fitilini yaktı!
“Hareketimiz BPKD’nin ürünüdür!”
Bu yangın dünyanın her yanında büyürken kıvılcımların ülkemize ulaşması kaçınılmazdı kuşkusuz. Keza 68 devrimci gençlik hareketi ve ardından 71 silahlı devrimci çıkışının politik iklimi bu ateşin etrafında şekillendi. Ancak bunu bir kalıba döken ise komünist önder Kaypakkaya oldu! Ülkemiz devrimci hareketi açısından ciddi bir kopuşu temsil eden 71 silahlı devrimci çıkışı sırasında reformizmden kopuşun yanı sıra resmi ideolojiden, resmi tarihten ve burjuva-feodal devletin bütün kurumlarından tam ve geri dönüşümsüz bir kopuş sağlayan Kaypakkaya’nın bu kopuşundaki derinlik ve kapsam, kaynağını tam olarak buradan alıyordu! Ülke devriminin temel meseleleri ile ilgili değerlendirmeleri ve bunlardan çıkardığı politik sonuçların önemi kadar bu sonuçlara ulaşırken seçtiği yol, tuttuğu tarafın açıktan görülmesi ve anlaşılması şarttır. O da Kaypakkaya’da apaçık yer almaktadır. O, “Hareketimiz BPKD’nin ürünüdür” diyerek, izlediği yolu tartışmasız bir şekilde ve büyük bir özbilinçle ilan etmiştir.
Kaypakkaya buzu kırmış ve yolu açmıştır. Onu hakkıyla sahiplenmek, onun devamcısı olduğu iddiasıyla devrimi gerçekleştirme cüretini kuşanan bizlere aittir. Açıktır ki, onu savunmanın en tek yolu, açtığı yoldan ileriye yürümektir. Bu yolda mesafe kat etmenin ön ve tek koşulu da, emperyalist-kapitalist düzen sahiplerinin dünyasına ait her şeyi elinin tersiyle iterek ezilenlerden yana taraf olmak adına hiçbir mazerete sığınmamaktır. Kitlelerden öğrenmekten asla ve asla vazgeçmemek, MLM bilimini kuşanmış Kaypakkaya’nın mirasını ilkeli bir şekilde ayakları üzerinde dimdik sahiplenecek kadar sağlam, ezberlerden kopuş sağlayabilmeyi becerebilecek denli esnek olmakla mümkündür.
Meral Yakarlardan Aliboğazı’nda On İkilere… Nubar ve Lorenzo yoldaşlardan Serdar ve Güzel yoldaşlara… 47 yılın ardından Kaypakkaya’nın mirasını ayakları üzerine dikme iddiasıyla Proletarya Partisi’nin büyük atılımından kadın özgürlük mücadelesinde vücut bulan komünist kadın örgütüne…
Çünkü örnek alacağımız, sağlamlığımızı ve esnekliğimizi test edeceğimiz, umudu göreceğimiz yer burasıdır!
Son Haberler
Sayfalar

"Tarihte kalmış bir savaştan notlar ve dersler"*
1973'de Amerikan askerleri Vietnam'dan çekilirken, New York Times gazetesinin hükümete yakın yazarlarından Sulzberger şunları yazıyordu:" Birleşik Devletler savaşın kaybeden tarafı olarak görünüyor. Tarih kitapları bunu böyle yazmak zorunda… Biz savaşı Mekong Vadisi'nde (Vietnam'da) değil, Mississippi Vadisi'nde (Amerika'da) kaybettik. Birbiri ardından gelen Amerikan yönetimleri, ülke içindeki halktan asla kitlesel destek görmedi."

Tatava yapma, bas geç
Gündemle ilgili yazmak bana göre değil.
Aklım sırrım almıyor.
Delirecem.
Seçimler 30 Martta.
31 Mart ve ardında bazıları seçimlerde uğradığı hezeyanla ...
Seçimlere, örgütlenmeye .... yönelik iflah olmayan proletarya köylünün haline karşı kolektiflere sokağın, mücadelenin ve kavganın yıkıcı gücünü ( Bolşevikliği ) tavsiye ediyor.
Kimileri de, Yetmez ama evetçilerin gezideki adı: Tatava yapma, bas geçciler, diyi veriyor.
Ve daha nice şeyler.
Ya kardeşim: Durun, hele.
Sizler ne yazdığınızın farkında mısın ?

“İnsanlık için komünizmden başka yol var mı?” derdi o...
“İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır.”[1]
Ataol Behramoğlu’nun, “… insan olmak/ çoğalabilmektir başkalarıyla/ İnsansın, birinin canı yanıyorken/ senin de canın yanıyorsa,” dizelerini anımsatan bir devrimci ruh daha ayrıldı aramızdan... Çocuksu, coşkulu, insan gibi insandı...
Gerçek şudur ki Onun ölümüne inanmak zor, O az sonra kapımızı çalabilir…
Kolay mı? Can Yücel’in, “Bana Bir Varmış de!/ Bir Varmış Bir Yokmuş deme!/ İçime dokunuyor” şiirinin “Bir Varmış de” bölümünü gerçek kılmışlardandır Tuncel Kurtiz...

TKP/ML- TİKKO Gerillalarından Bombalı Pankart
Yerel kaynaklardan öğrendiğimiz bilgilere göre, 10 Nisan2014 günü TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları Ovacık’ta yol kapatma eylemi yaparak bombalı pankart astı.

Değişimlere Direnen İdeal İnadımı
Aradan otuz yıl geçmişti, ben daha ülkedeyken tanıdığım kadim bir dost diye bildiğim Hasan’a misafirliğe gitmiştim. Hal hatır faslından sonra kardeşi olan Hüseyin’in durumunu sormuştum. Aldığım cevap ise, ‘’Annesi ve babası bir olan bir ilişki içinde değiliz maalesef’’ olmuştu.
Çocukluğumdan beri anne ve babası bir diye bildiğim bu kadim dostumun söyledikleri kafamı epey karıştırmasına yetmişti bile. Hasan bana dönerek ‘’Yok yok zannettiğin gibi değil ya da düşündüğün anlamda baba veya annemiz bir değil anlamında söylemedim’’ diye tekrar aynı vurguyu yapmıştı.

Eleştirinin sefaleti
Halkın Günlüğü gazetesinin 16–28 Şubat 2014 tarihli 77 sayısında “Eleştirinin Eleştirisi!” başlıklı bir yazı yayımlandı.

Munzur’dan İstanbul'a Yaralı Kartal: Ali Uçar!
Yıl 1974 Haziran’ıydı. Seni İstanbul- Kazlıçeşme’de tanıdım. Daha çok gençtin, 16 yaşındaydın. Dersim-Ovacik Cakperi köyünde yoksul ama Munzur suyu kadar temiz bir Anne-Baba'dan gelmeydin. Okullar yaz tatiline girmiş sen ve abin Musa Uçar okul paranızı ve ailenize maddi yardımda bulunmak için Kazlıçeşme deri fabrikalarında çalışacaktınız. Okullar açıldığında ise geri Dersim’e dönerek eğitiminizi sürdürecektiniz. Ama öyle olmadı. Partimizle tanıştın. Eğitimini yarıda bıraktın. Zeytinburnu’nda işçi sınıfı içerisinde örgütlendin, örgütledin.

Sürecin hasasiyetine hasasiyetle cevap vermek gerekiyor
Yaklaşık 30 yıldan beridir Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin seslendirilmesini üstlenerek öncülük eden Kürt siyasal hareketin siyasal konumunda olan siyasal güçleri, son barış sürecinin heyecanıyla atağa kalktıklarından beri, ağızlarından hiç düşürmedikleri süreç ve bu sürecin ortaya koyduğu ‘’süreç çok hassastır’’ söylemidir.

Yaşamı degistirmek için tüm renkleriyle örgütlenmek[1]
“İnsan, uğrunda ölümü göze alabileceği bir şey bulmadığı müddetçe insan değildir.”[2]
Yaşamı, tüm renkleriyle, hep beraber, “11 Tez”in ısrarlı yaratıcı/ yıkıcılığıyla birlikte, el ele, omuz omuza örgütlemek insan olmanın ve kalmanın “olmazsa olmazı” olsa da, sürdürülemez kapitalizmin yıkım ve yoksulluk dünyasında hiç de kolay değildir…
KAPİTALİST VAHŞET

Seçim mi Devrim mi ?
Bu coğrafyada halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.

Sokaklar babam kokuyordu
Babamı hiç tanımadım, kokusunu da bilmem. Kulaklarımda çınlayan ne bir sesi ne de duvarımızda asılı bir resmi vardı. Olsaydı hep bakardım… Tam beş yaşındaydım. Bunların yokluğuyla bir gün sordum anneme. “Beni kaçırdı, köyden alıp getirdi buralara. Gerçi İzmir çok güzel ama…” dedi. Sustu, gözlerini tavana dikti, sonra da, “Benim için çoktan öldü baban,” dedi. ‘Benim için neden ölmedi?’ diye geçirdim aklımdan, hayıflandım. Biraz da gönül koydum. Babasızlık çok zormuş, insan büyüdükçe bunu daha iyi anlıyor. Örneğin sokaklarda hiç kavga etmedim, kavgadan kaçtım hep.