Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)
Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN Kayseri Develi’de 1891 yılında dünyaya geldi. İlkokulu burada bitirdi. Sonra babası Edirne Rüştiyesine kaydetmek ister. Fakat kabul etmezler. Arap kökenli biri aracılığıyla Harbiye mektebine kayıt olur.1914 savaş yıllarında topçu teğmeni olarak buradan mezun olur. Başarılarından dolayı kurs için Almanya’ya eğitim amacıyla gönderilir. Dönünce kendini savaşın içerisinde bulur. İlk görev yeri Çanakkale Boğazında Ertuğrul Tabyasında komutan olarak atandı. Bugün savaşın anısına « Çanakkale geçilmez » uğruna « abideler » yapılan Çanakkale savaşında ilk düşman zırhlısını attığı mermilerle suya gömer. Rumeli’ye geçen Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN burada da kumanda ettiği deniz savaşında düşman gemilerini batırır. Savaşın kaderini değiştirir. Bir ara yaralanır. Ama bu sefer kara savaşında topçu olarak görev alır. Ama bugün Çanakkale savaşlarında bir Ermeni komutandan, gösterdiği başarılardan hiç bahsedilmez. Adına hiç rastlamanız mümkün değildir. Rastlamayı bırak okullarda, tarih derslerinde kahramanlık bir yana Ermeniler « hain », »arkadan vurdu » teması işlenir.
Bunun üzerine Enver Paşa Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN’ı ödüllendirir. Çanakkale’de, Rumeli’de gösterdiği başarıdan dolayı YÜZBAŞI rütbesi ile onurlandırır. Devlet adına Harp madalyası tasdiknamesi ile 18 Mayıs 1915 yılında mükâfatlandırır. Savaşın doğasında olan Yenme veya Yenilme, Başarı veya başarısızlık… Yaşanırken Anadolu’da kıyımlar, sürgün Ermenileri yok etme planı uygulamaya konulmuştu. Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN olup bitenlerden habersizdi. Aile Cephesinde ise kara bulutlar esiyordu. Askerde ailesi ile hiç bir kontağı olmayan TOROSYAN‘dan her şey gizleniyor, bilgi verilmiyordu.1915 yazında Kayseri kaymakamı tehciri uygulamaya koydu. Kayseri’de Ermeni topluluğu topluca DER-ZOR çöllerine sürüldü. Şehrin dışına kaçanlar çetelerin zalimce katliamlarına maruz kaldılar. Soyulup kıymetli eşyaları alındıktan sonra öldürüldüler. İlkin TOROSYAN ailesi oğlu asker olduğu için Tehcire tabii tutulmadı. Ama sıra onlara gelmişti. Kurtuluş yoktu. Akşam kaymakam TOROSYAN’ın savaşta olduğu yalanın ailesine söyledi. Sonradan bütün aile fertlerini çöle sürdü. Kozan üzerinden ailesi perişan halde İslâhiye’ye ulaşır. Ve burada öldürülürler. Tüm aile burada herkes gibi yok olur. Tek içlerinde kız kardeşi BAYZAR sağ olarak kurtulur. O da kendini zor Suriye’ye atar.
Tesadüfen veya bilinçli olarak mı her nedense Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN görevli olarak bu sefer Suriye’ye gider. Artık tek hedefi ailesine kavuşmak ve aile fertlerini bulmak olacaktır. Tüm yaşananları duyar, sorur soruşturur. Ama iş işten geçmiştir. Asker elbisesini çıkarır atar. Osmanlı ordusundan nefret eder. DER-ZOR çöllerinde aç susuz, der ive kemik kalan Ermenileri görür. Yıkılır. Musul’da bir kampta kız kardeşini tesadüfen bulur, tüm ailesine yapılanları öğrenir. Ablası bakımsızlıktan verem hastalığına yakalanır ve ölür. Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN bundan sonraki hayatında İntikam almak için yaşar. Filistin’e geçer Araplarla tanışır. Emir Faysal’ın birliklerine katılır. Onların başında Osmanlı ordularına karşı savaş yapar. Çukurova’da çetecilik yapar. Son defa doğduğu toprakları gördükten sonra, dönmemek üzere Amerika’ya yerleşir…
Çanakkale savaşının kazanılmasının yıldönümüne denk düşen bugünlerde, TV ve Basın’da övgü ve kahramanlıktan bahsedilmektedir. Ama tek yanlı birilerinin hakkını vermeden sadece kahramanlığın kime ait olduğu eş geçilerek çarpıtılmaktadır. Yine okullarda öğretilen yalancı tarih hiç bir zaman gerçekten yaşanan olayları yazan, anlatan tarih olmamıştır. İşlenen konu her zaman Türk milliyetçiliği olmuştur. Türk askeri « ölmez » , »yenilmez » yalanları anlatılmıştır. Oysaki aradan geçen 95 yıl içerisinde devlet her zaman aynı devlet olmuştur. Niteliğinden özünden zerrece değişikliğe uğramamıştır. Dün entelektüel, hukukçu KIRKOR ZOHRAB’a, Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN’a yapılanlar bugün aynı şekilde hız kesmeden devam etmektedir. Komplo, entrika, yalan ve üzerine katliam yapmak devlet politikası haline bugüne kadar gelmiştir, Fazla çok gerilere gitmeye gerek yok son 30 yıl içerisinde Türkiye’de neler yapılmadı ki? Kürdistan’da üç bin köy boşaltıldı,. İnsanlar zorunlu olarak metropollere göç etmek zorunda kaldı. Bugün Kürdistan’ın her tarafı toplu mezarlarla dolmuş, açılmaktadır. Azınlıklara Rum ve Ermenilerin ganimetine konmak isteyen bir avuç çeteler, 6/7 Eylül’de bütün işyerlerini, kiliseleri ve evleri yağmaladılar. Kıbrıs ‘in bir parçası işgal edildi. Etnik çatışma denilerek Alevilere karşı katliamlar yapıldı. Binlerce günahsız insanlar hayatlarından oldular. Cezaevleri tıka basa dolu tek suçları insanca yaşam koşulları, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele etmek. İdam sehpaları. Kara bulut gibi gelen her on senede bir askeri faşist dikta yönetimleri. Cezaevlerinde yapılan Nazi dönemlerini aratmayan sözde « hayat kurtarma operasyonları » adı altında ölümler. Kürt Ulusu’nun demokratik yollardan gelen siyasi temsilcileri bugün hepsi ceza evine kapatılmıştır… Bunlar saymakla bitmez. Soykırımlar halen olduğu gibi halen devam ediyor. Boşuna mı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi her konuda insan hakları ihlalleri konusunda mahkûm, etti, Türkiye şampiyonluğu bu konuda kimseye bırakmadan ikinci sırayı almaktadır
Gazeteci, yazar Hrant Dink’e yapılan silahlı saldırı, faillerin belli olmasına rağmen halen yakalanmış değil. Toplumun en ileri kesimleri yazar, düşünür bugün komplo yalan bahanelerle susturulmak istenmektedir. Muhalif gazetecilerin düşüncelerine zincir vurulmaktadır. Vatan için oğullarını askere gönderen yoksul emekçilerin « şehit »oldu denilerek, ölü bedenleri ailelerine teslim edilmektedir. Son zamanlarda bu şekilde vakaların sayısı bir hayli yükselmiştir. Yüzbaşı Sarkis TOROSYAN’a ne yapılmışsa aynısı bugün AHMET veya MEHMET’E yapılmaktadır. Bunlar tesadüfü izah edilecek olaylar değildir. Sağ olarak devlete teslim ettikleri evlatlarının cenazelerini almaktadırlar. Yani devlet kendi vatandaşı olan ama kendine karşı olan herkesi öldürmektedir. Hapishanede ölüm, askerde ölüm, düşünene ölüm, yazara ölüm… Sonu gelmeyen ölümler her geçen gün artmaktadır. Korku imparatorluğu yaratılmak isteniyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Mart 2011
Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.
Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.
Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.
Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.
Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.
Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.
Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.
İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.
Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”
KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.