Perşembe Ocak 9, 2025

Çorbacılar ve halk kahramanı Hristo Botew

Dünyada hainleri en çok olan halklardan biri de herhalde Kürtlerdir. Asırlardır süren sömürgeci cendere bu işbirlikçi hainlerin yardım ve desteği ile ayakta durmaktadır. Onlar olmasa Kürtler çoktan özgürlüklerine kavuşmuş olurlardı. Bu ajanlaşmış işbirlikçiler önlerine konulan çanaklarda beslenmenin karşılığında ruhlarını sattıkları gibi halkı da satmaktadırlar. İdrisi Bitlisi, Diyap Ağa, Meço ve Rayber gibi isimler tarihin ünlü Kürt işbirlikçilerinin başında gelirler. Günümüzde de her il ve ilçede sayılamayacak kadar ajanlaşmış Kürt işbirlikçisi vardır. Meclis'e göz attığınızda kudretlilerin önünde diz çökmüş pek çok kişiliksiz Kürt hainini görürsünüz. Hoş Kürd'ün var da Türk'ün yok mu? Türklerin de sürüyle işbirlikçisi var. Meclis'te, basında, siyasi partilerde, kitle örgütlerinde ve hayatın çeşitli alanlarında kendi çıkarları için halkını düzene peşkeş çekmek için takla atan pek çok Türk işbirlikçisine rastlamak mümkündür. Kürt halkı üzerindeki esaret nasıl ki Kürt hainleri kullanılarak sürdürülüyorsa, Türk, Çerkes, Arap, Laz ve diğer emekçi halklar üzerindeki esaret de o halkların işbirlikçileri sayesinde sürdürülmektedir.


 DTP Kars il başkanı olduğum 2006'da Kürt işbirlikçilerine karşı yoğun bir tecrit kampanyası başlatmıştık. Bu onlara verilebilecek en ibretlik cezaydı. Onlarla tüm sosyal ilişkilerimizi kesmiştik. Solucan muamelesi yapıyorduk onlara. Selam vermiyor, selamlarını almıyorduk. Bize uzattıkları elleri havada asılı kalıyordu. Elleri havada kalınca pancar gibi kızarıyorlardı. Taziyelerine gitmiyor, düğünlerimize davet etmiyorduk. Halkın topluca bulunduğu taziye yerlerinde siyaset konuştuğumuzda süt dökmüş kedi gibi önlerine bakıyorlardı. İşyerlerinden alışveriş yapmıyorduk. Dağıttığımız bildirilerde onları lanetliyor ve halkı bu ajanlaşmış işbirlikçilerle ilişkilerini kesmeye çağırıyorduk. Bizimle görüşmek için ricacılar gönderiyorlardı. Ancak biz onlarla bir araya gelmeyi ve bir arada görünmeyi halkın kafasını karıştırır diye kesinlikle reddediyorduk.
İşbirlikçiler alışkın olmadıkları bir durumla karşı karşıya kalmışlardı. Şaşkındılar. Yürüyüşleri bile değişmişti. Hareketlerine bir siniklik ve sönüklük gelmişti. Eskiden Kürtler içinde Kürt olmak birçok kapıyı açabiliyordu. Ancak devir eski devir değildi; biz yeni bir kültür yeşertmeye başlamıştık. Artık iki çeşit Kürt vardı: Biri lânetlik işbirlikçi Kürtler, öteki ise yurtsever devrimci Kürtler ... Ve bu yurtsever devrimci Kürtler sadece Kürtlerle değil, Kars'ta işbirlikçi Türk siyasetçilerin parsellere böldükleri Terekeme, Azeri, Yerli, Türkmen ve Çerkes emekçileriyle de bağ kurmaya çalışıyorlardı. Ne var ki benim 2007 milletvekili seçimi sırasında sarf ettiğim bir söz Kürt işbirlikçilerinin elinde bize karşı öldürücü bir silaha dönüştü.  
 Kars'ta düzenlediğimiz seçim mitingde, "Bazı çorbacı Kürtler Kürt halkını bir tas çorba karşılığında AKP'ye satmak istiyorlar, ancak halkımız bunlara izin vermeyecektir,"dedim. Güya halkı işbirlikçilere karşı uyanık olmaya çağırıyordum. Düşünceme göre, halk teşhir ettiğimiz o işbirlikçilerle kendi arasına bir duvar örecek ve işbirlikçiler o duvarın arkasında utançlı yalnızlıkları ile baş başa kalacaklardı. Nerden bileyim ki, bu sözüm elimde patlayan bir bombaya dönüşecek! İşbirlikçiler bilenmiş bir öfkeyle hemen hücuma geçtiler: "Bakın, Kürtlere Çorbacı diyor!"diye bağırmaya başladılar. Benim onlar için söylediğim sözü tüm halka söylenmiş gibi yansıtarak ortalığı velveleye verdiler. O şeytani akıl çelme kurnazlıklarıyla halkı inandırmayı başardılar.


İşbirlikçi Kürtlerden bazılarına Kars'taki MİT bahçesinde mangal ziyafeti çekildiğini ve orada bize seçimi kaybettirme plânlarının yapıldığını sonradan öğrendik.
 Benim Çorbacı dediğim bu işbirlikçi Kürtler, MİT, emniyet, jandarma ve bürokrasiyle ilişki içinde bize karşı dişe diş bir savaş başlattılar. Seçimi kazandığımızda yapacağımız alternatif çalışmalarla onları siyaset çöplüğüne süpüreceğimizi ve oradan bir daha çıkamayacaklarını biliyorlardı.  Gece gündüz demeden kapı kapı dolaştılar. Asker ve polis bize nefes aldırmıyordu. Devlet ne yapıp edip seçimi bize kaybettirmeye karar vermişti. Tüm çabamıza rağmen devlet ve benim ÇORBACI dediğim işbirlikçi Kürt kuşatmasını yaramadık ve seçimi kaybettik.


 O Çorbacı Kürtlerle iyi geçinsek, yani onların gelecekleri için bir tehdit olmasak seçimi  kazanabilirdik. Gel gelelim böyle bir kazanç uzun zamanda kaybetmek demekti. Çünkü halkın gözünde meşruluğunu koruyan işbirlikçiler bir çıban gibi halkı zehirlemeye ve sömürgecilere köprü olmaya devam edeceklerdi. Şimdi yaptıkları da zaten budur
 Seçimden sonra elimizde kala kala o ÇORBACI sözü kalmıştı. Bir makalemde işbirlikçiler için "Postal Yalayıcılar" demiştim. Ancak Çorbacı tanımlaması onları daha iyi anlatıyordu. Ben bu sözün patentinin bana ait olduğunu düşünüp bazen kendi kendime tebessüm ederdim. Yanıldığımı geçenlerde internette dolaşırken öğrendim. Meğer Bulgaristan halk kahramanlarından Hristo Botew çok önceleri, ta 1870'lerde Bulgar işbirlikçileri için kullanmış bu sözü. Bilindiği gibi Bulgaristan o yıllarda Osmanlı sömürgesiydi.  Hrisro Botew, "Bize yaşatılan bu sömürge karanlığının bir sorumlusu da Çorbacı Bulgarlardır. Çorbacıların halkımız içindeki ajan faaliyetleri etkisizleştirilmedikçe bizi esaret altında tutan Osmanlı sömürge zincir kırılamaz,"demişti.
 Hristo Botew'in hain Bulgarlar için söylediğini, ben hain Kürtler için söylemiştim. Demek ki sadece Kürtlerin değil başka halkların da ÇORBACILARI vardı.
Hristo Botew inandığı gibi yaşadı ve aşağıdaki şiirinde yakardığı şekilde yaşama veda etti.1876'nın 20 Mayıs'ında bir grup arkadaşı ile Veslev Dağı civarında Osmanlı askerleri tarafından kuşatıldıklarında, Hristo Botew henüz 28 yaşındaydı. Onlar teslim olmayı reddettiler, birlikte çatışarak ölümsüzleştiler.


İşte size Hristo Botew'in Bulgar, Kürt, Türk… tüm ÇORBACILARI utandıracak o hazin şiiri:
YAKARIŞ
ey tanrım, ey adalet tanrısı !
sen değil, göklerde oturan !
içimizdeki sen, ey tanrım,
içimdeki, yüreğimdeki, ruhumdaki !
önünde papazların ve rahiplerin eğildikleri,
ortodoks sürülerinin mum yaktıkları,
sen değil.
çamurdan yaratıp kadını erkeği,
sonra da yarattıklarının toprak üstünde
köle gibi yaşamalarına razı olan,
sen değil.
acı çekmeyi öğreten kölelere,
boş umutlarela besleyen onları ta mezara dek,
sen değil.
ey yalancıların tanrısı, sen değil !
alçakların, zorbaların tanrısı,insanlığın düşmanı, salakların putu,
sen değil.
sen, ey aklın tanrısı, sen !
tüm köleleri koruyan.
çok yakın kurtuluş günü o kölelerin,
tekmil halk yakında kutlayacak o günü
uyandır tek tek her insanda, ey tanrım !
gerçek özgürlük sevgisini,
taksın canını dişine, dövüşsün, halkı ezenlere karşı.
güç ver benim de koluma, silahıma
başkaldırdığı gün köleler
güç ver ki, ben de kendi mezarımı dövüşenler arasında bulayım !
koma yaban ellerde sönsün yalım yalım yanan bu yürek.
sesim boşa gitmesin, sesim kalmasın çöllerdeki gibi
yankısız.             

94638

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar