Salı Mart 4, 2025

Devrimci bir gazeteyi hedef almak kimin işi, kimin görevi?

Gazetemiz Özgür gelecek’e dönük uzun süredir devam eden saldırı furyasına ilişkin birçok açıdan değerlendirmeler yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Bu konuda ben de düşüncelerimi kaleme alma gereksinimi duydum.

Hareketimiz içinde uzun süredir baş gösteren kriz içerisindeyken devrimci bir yayın organını şiddetin her türlüsünü maruz bırakan zihniyetin, düşünsel olarak nasıl bir şekillenişle hareket ettiğini uzun süredir düşünüyorum. Öyle ki düşündüğüm kadarı ile “bu kadar da olmaz” dediğim her şey, bir süre sonra gerçekleşti. Açık söylemek gerekirse bu şiddetin uygulayıcısı olan bu arkadaşların, bunları yapmasını beklemiyordum. Zira devrimcilerin şiddeti ne biçimde ve kime karşı kullanacağı bu zamana kadar açık bir biçimde ortaya konulmuş bulunmaktaydı. Gazetemize dönük tasarruflara baktığımda ise bu deneyim bilinçle değil tamamen güdüsel olarak ele alınmış, bilginin ve tarihsel deneyimler rafa kaldırılmış durumda. Bu pratiğin sahipleri açık biçimde devrimciliği sıradan bir kelime, popülizmin bir nüvesi olarak görmektedir. Ancak söylemek gerekiyor ki MLM deyince ve de büyük puntolarla yazınca devrimci de olunmuyor, MLM de...

Devrimcilik söylemin ötesine geçen ve bariz bir savunuculuk içinde onun gerekliliklerini ve farzlarını yerine getirme pratiğidir. Devrim için savaşmayana oportünist denilmesi gibi, devrimcilere şiddet kullanılamayacağını kabul edip devrimcilere uygulanan şiddeti yapan/yaptıranların sahipleri ve bunun savunucuları da devrimci olamaz. bu arkadaşlarımız, bunun bilincinde olsalar gerek ki; gazetemiz bürosunun basılmasından, çalışanlarının pusu kurularak darp edilmesinin tarifi ve açıklanması genellikle “şiddet yok” tekerlemesi ile geçiştirilmek istenmektedir. Mevcut pratiğini yanlışıyla/doğrusuyla sahiplenmek, savunmak her şeyden önce dürüstlüktür. Ancak bu dürüstlük yerine gazete bürosunun basılması ve çalışanlarının darp edilmesinden 1 Mayıs’ta uygulanan şiddete, şehit cenazesinden muhabirlerin kovulmasından gazete dağıtımcılarına dönük “kafanıza kurşun yağdıracağız” tehditlerine kadar birçok pratik ilk olarak devrimci ifade ve değerleri en üst perdeden dile getirerek yapılıyor ama ardından da “ama şiddet yapmadık ki”, “abartılıyor” minvalinde bu pratikler sahiplenilemez bir şekilde orta yerde bırakılıyor. Ne kadar da ironik! Ancak hatırlatmak gerekir ki, bu tür yaklaşımlar devrimci pratiğin deneyim haznesinde yok, bu konuda çıkarılan dersler ise seneler öncesinde mahkum edildi. Bana göre bu durum, devrime ve devrimciliğe inancın zayıflamasının sonucudur. Devrime inançta yaşanan erozyonun göstergesidir.

İki çizgi mücadelesini savunmak ve bunun pratik gerekliliklerini yerine getirmek çelişkili durumun tespit ve taraflarca devrimci polemiği ile ilgilidir. Burada bir şiddet pratiğinden bahsedemeyiz. Çünkü sınıf mücadelesinin “içeride hayata geçirilmesi” pratiği olan iki çizgi mücadelesi bizi biz yapan geliştirici bir moment olarak ele alınmaktadır. Şiddet pratiği ise halk düşmanlarına yöneliktir ancak gazetemize dönük saldırının tarafı bu pratiği ile galiba şiddet teoreminden ve Marksist bilimden oldukça “arınmış”. Plan ve kurgu içinde cinsiyetçi, homofobik, sosyal medya kurgulamalarından pusu kurularak uygulanan saldırılar şiddeti, politikanın düşmana yönelen bir aracı olarak görmeyen, amaç ve araç ilişkisinde kafası bulanık, devrimci değerleri tanımlarken bilim, felsefe ve politikayı heba eden ve körelmiş bir doktrin ile politik yaşamda nefes almaya çalışan, düşünsel topallığı bu düzlem içinde baki olan bir güdü hareketinin işidir. Bu halk içinde mahkum olma, ondan uzaklaşma pratiğinden başka bir şey değildir.

Başı çetecilik sonu mahkumiyet pratiğin hüzünlü hali

Her şeyden önce gazetemiz içeriği itibari ile bir düşünsel çizginin varlık bulan alanı olarak öne çıkmaktadır. Düşünsel bir birikim ve topluluk alanı ile var olan bir çelişkiden bahsediliyorsa bu konuda devrimci deneyimler gereği devrimci ve politik bir çizgi ekseninde polemikle sürdürülecek bir pratiğe ihtiyaç vardır. Yani kısaca her kim olursa olsun özelikle bir devrimci gazete ile mevcut polemikler silsilesi bilim ve felsefe ekseninde olmalı. Onun varlık zeminini ortadan kaldırmaya çalışan her ne pratik olursa olsun devrimci çizgiyle örtüşmez. Ona dönük şiddet pratikleri bu kapsamda dile getirilmektedir.

Ancak sosyal medyadan takip ettiğim kadarı ile gazetemizin bürosunun basılması kapsamında icra ettirilen şiddet pratiği inkar edilmiş, bu konuda da ortaya konulan politik eleştiriler olaylar örgüsü içinde tartışılarak apolitik bir düzleme çekilmek istenmiştir. Yani olgular ve onun politik zemini olaylara heba edilmek istenmiştir. Bu yaklaşım bilim ve felsefeyle örtüşmediği gibi bugüne kadar ki mevcut deneyimlerimizi de hiçe sayma yönlü bir içeriği karşımıza dikiyor demektir. Tartışmaktan kaçınarak en kolay yola yani “şiddete” ve “siyaset yasağına” başvurma yöntemi Mao Zedung yoldaşın iki çizgi mücadelesindeki önermelerini inkâr etmek anlamına gelmektedir.

İstanbul’un çeşitli mahalle ve semtlerinde siyaset yasakçı pratikler eşliğinde kendi örgütsel haznesine delikler açan ve kendini mahkum edecek veriler toplayarak tarih sahnesinde yüz kızarıklığı yaşayacak olan bu pratikler bugün hoyratça yerine getirilmektedir.

İşte bu düzlem içerisindeki pratiklerin politik analizini yapmak ve ondan dersler çıkararak yolumuza bakmak zorundayız. Olgular içinde hareket ederken buradan çıkaracağımız derslerle teorik ve pratik gelişmişliğimizi taçlandırmak gibi bir görev ile karşı karşıyayız. Gazetemizin beslenmesi ve yaygınlaştırılması, gazetemize dönük şiddet pratiklerine verilecek en kapsamlı yanıt olacağını düşüncesindeyim. Belirtmek gerekiyor ki bizler Vaka-i Nüvis değiliz. Bizler tarihi olayları bilen ancak buna hapsolmadan, bunun içindeki olguyu inceleyerek pratik hayatımıza yön veren bireyler olarak öne çıkmış bulunuyoruz. Halkın çıkarları ile kendi çıkarlarımızı karşı karşıya koyduğumuzda İbrahim yoldaşın perspektifi ile hareket ederek devrimci çizgide ısrar edenleriz. Homofobik, transfobik, cinsiyetçi, lümpen vd. bütün gerici yaklaşımlardan arı bir mücadele içinde gazetemize sahip çıkalım ve onun devrimci politik çizgisini güçlendirme yönlü hareket tarzımızı hızlandıralım. Çünkü gazetemiz Özgür Gelecek yalnız değildir!

(Bir Özgür Gelecek Okuru) 

49958

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar