Dişe diş dövüşülmeden kazanılmaz

Dünyada tüm savaşlar, sınıfların birbiriyle savaşıdır. Sınıflararası savaşım gibi görülmeyenlerin gerisine bakıldığında ise, yine sınıflararası çelişmelerden doğdukları görülecektir.
Günümüzde, din adına savaşanların, ulusal hakları için dövüşenlerin, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki sınıf çatışmasının değişik görüntüleri olduğu görülebilir. Günümüz savaşları, emperyalist dünya sisteminin içindeki çelişmelerden doğmaktadır. Temel çelişme; işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmedir. Diğer çelişmeler ve bunlardan doğan çatışmalar ise, bu temel çelişmenin varlığında kendini bulur.
Özellikle “islam” adına din savaşları çıkaranların, dinle hiç bir ilgisi olmayıp, esas olarak emperyalist burjuvazi ve ona bağlı işbirlikçi burjuvazinin sınıf çıkarları temelinde hareket etmeleridir. “Din adına savaş”, egemen burjuvazinin dini kullanarak sürdürdüğü bir egemenlik aracından başka bir şey değildir.
Emperyalizm egemenlik peşinde koşarken, tüm çatışmaları körükleyip insanlığın tahribatından kaçınmazken, yerel işbirlikçilerini de birbirlerine karşı kışkırtıp bölgesel savaşları çıkarırlar.
Emperyalist burjuvazi, bazan doğrudan (işgal biçiminde) bazan ise dolaylı (vekalet savaşı) şeklinde savaşın içine girer ve egemenliğini, genellikle, sermaye ve sermayenin hizmetindeki silahlı ordusuyla yapar. Kan döker. Sermaye ile giremediği yere militaris gücüyle, militarist gücüyle giremediği yere sermayesiyle ya da bölgedeki uşaklarını birbirine kışkırtarak ve para- militer güçler vasıtasıyla yapar. Ama, mutlaka kan döker ve kan döktürür.
Halkların dost olmasını değil, birbiriyle düşman olmasını ister ve elinden geldikçe halkları birbirine düşman eder. Yerel burjuvazinin vasıtasıyla halklar arasında yapay (suni) çelişmeler yaratmakta birebirdir. Halkların dini ve ulusal farklılıklarını kaşımaya ve kaşıtmaya çalışır. Ve bu farklılıkları kullanır, kışkırtır.
Emperyalist burjuvazi, kendisi hıristiyan olsa dahi, Sünni'nin karşısında Şii’nin, Şii’nin karşısında ise Sünni’nin yanında kolayca yer alır gözükür. Oysa, o hiç birinin yanında değil, sadece ve sadece kendi emperyalist çıkarlarının yanındadır. Amacı ise; din ve milliyet farklılıklarını kullanarak halkları birbirine düşman etmektir.
Sermaye, işçi sınıfı ve emekçilerle barış içinde yaşayamaz. Bu, kriz dönemlerinde daha belirgin bir hal alır. “Barış” içinde yaşıyor gibi yaptığı süreçlerde dahi işçilerin haklarını kısıtlamak için çaba harcar.
Burjuvazi, sahip olduğu kapitalist üretim ilişkilerinin karakteri gereği, “barışçı” olamaz. “barışçı” olduğu anda, işçi sınıfının sınıf mücadelesinin geliştiğinin bilincindedir. Bu iki sınıf arasında bir barış olmayacağı için, işçiyi soyan taraf her zaman kendini savaş içinde bulacaktır. Doğal olarak onun karşısında yer alan işçi sınıfı da burjuvaziye karşı savaş durumunda kalmak zorundadır.
Sınıflararası çelişmelerin ortaya koyduğu temel bir gerçek: İşçi sınıfı, kendini ezen ve sömüren burjuva sınıfına karşı açıktan savaşmadıkça ne haklarını elde edebilir ne de ezilmekten kurtulabilir ne de dünyayı yaşanabilir bir hale getirebilir.
Dişe diş dövüşmeden hiç bir hak alınamaz. İşçi sınıfı, sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız bir dünya yaratmak için dövüşmek zorundadır. Barış içinde bir dünya yaratmak için kavgadan kaçınılamaz.
Ne barış kendiliğinden gelir, ne de zulmün kaynağı sömürü kendiliğinden ortadan kalkar. Düşmanın tüm kalleşliğine ve alçaklığına karşın, işçi sınıfı kendi sınıfsal hakları için meydanlara çıkıp dövüşmek zorundadır.
İşte o zaman, 35 günlük Kürt bebekleri ensesinden vurulmayacaktır. Aylan bebekler, bir avuç haydut emperyalist burjuvazinin egemenlikleri uğruna çıkardıkları savaş yüzünden, denizde boğulmayacaktır.
İşte o zaman, bir burjuva alçağını zengin etme pahasına; ne Soma’da 301 maden işçisi diri diri toprağa gömülecek; ne de meydanlarda güle oynaya en demokratik haklarını kullanmaya çalışan insanlar bombalarla parçalanacak; ne de insanlar salt “Kürt” oldukları” için şehir ve köyleri tanklarla toplarla bombalanacak; ne de farklı din, cinsiyet, ulus ve mezheplere sahip oldukları için katledileceklerdir.
İşçi sınıfı, “denizdeki balıklar, havadaki kuşlar ve karadaki karıncalar gibi çokturlar.” İşçi sınıfı ve emekçiler; toprak gibi verimli ve üretkendirler. Canlı, doğurgan ve yaratıcıdırlar. Onlar, insanlığın dört mevsimidirler. Bütün dünyada yaratılanlar onların eseridir. İşte bundan dolayı ezen sınıflar onlardan korkarlar. İşçi ve emekçilerin örgütlenmelerinden korkarlar. İşçilerin birliği, ezenlerin darlığı olduğunu bildiklerinden, öncelikle ezilenlerin örgütlenmelerine saldırırlar. Çokların, çok olduklarının bilincine varmamaları için her türlü zorbalık ve şiddeti uygularlar. Türk devletinin GEZİ’de işçi ve emekçilere ve şimdi de Kürdistan’da Kürtlere saldırdığı gibi.
İşçi sınıfı, hayatı yeniden ve yeniden üretenin kendisi olduğunun bilincine vardığında ve sosyalizm bilinciyle kendisini donattığında, ne dişe diş dövüşmekten kaçacaktır ne de düşmanı burjuvazinin kof saldırılarından korkacaktır. İşçi sınıfı, sermaye sınıfının ve onun temsilcisi Hitler ardılı Erdoğan’ın “kağıttan kaplan olduğunu” savaş alanında daha net görecektir.
Sosyalist sınıf bilinciyle donanıp, örgütlenip faşist iktidarın zorbalığını yerle bir etmek için harekete geçmeliyiz. Bu devrimci güce işçi ve emekçiler sahiptir!
İşçisiyle, emekçisiyle; komünist, devrimci, demokrat, Kürt yurtsever, alevi, sünni; kadınıyla, genciyle ve her türlü ayrımcılığa maruz kalan tüm ezilenleriyle: Biz çoğunluğuz, güçlüyüz ve haklıyız!
Az, güçsüz ve haksız olan onlar. Yeter ki; birleşelim, örgütlenelim ve harekete geçelim.
Örgütlü gücünü zalimlere karşı kullanmaktan çekinmeyen halkların özgürlüklerini kazandıklarına tarih hep tanıklık etmiştir.
02.01.2016

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN
ULUSAL SORUN
Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

Faşizm
Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir. Dimitrov

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor
Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir
Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir
Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor
Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA
Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde...

ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ
“Acıya yenilmek istemiyorsan,
onunla yüzleşmen gerek.”
(Lanza del Vasto.)
Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…