Çarşamba Ekim 16, 2024

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Yine güncel bağlamda parçalı da olsa, işçi sınıfı ve ezilenler cephesinde belli bir hareketlilikten söz edebiliriz. Aslında bu tablo belli yönleriyle uzun yılların resmini de yansıtmakta. Yoğunlaşan işçi eylemleri, köylüler cephesinde gelişen protestolar, toplumun farklı kesimlerinde demokratik hak ve özgürlükler temelinde artan talepler vb.

Elbette ki, tüm bu baskıların, yokluk ve yoksullukların yaratıcısı burjuva egemenlik sistemidir. Bundan dolayı en sıradan demokratik talepli eylemin karşısına sistemin jandarması ve polisi dikilmekte. Yargı kurumları hemen devreye girmekte. Tabii ki, bu yaşananlarda bir terslik yok. Asıl mesele tüm bu sorunların kaynağı olan sisteme karşı mücadelede sergilenen parçalı duruştur. Çünkü işçi ve emekçilerin birliği sağlanmadıkça, Kürt ulusunun ulusal demokratik taleplerine karşı var olan ön yargılı yaklaşımlar aşılmadıkça, egemen sınıfların “Böl, yönet” politikaları hayat hakkı bulmakta zorlanmayacaktır.

Haklı talepleri karşısında saldırıya maruz kalan bir işçi veya köylünün yanıtı “Niye biz terörist miyiz” veya bize “Bize neden terörist muamelesi yapılıyor” olduğu müddetçe egemen sınıfların ırkçı milliyetçilik propagandaları halkların birliğini bir virüs gibi kemirmeye devam edecektir. Çünkü bunu diyen işçi, köylü genel manada Kürt halkının, devrimci ve komünistlerin haklı ve meşru mücadelelerini “terörist” bir faaliyet olarak görmektedir. Yani sistemin ırkçı-milliyetçi, dini gerici propagandalarının etkisi altındadır. Ve faşist iktidarın, diğer burjuva muhalefet partilerinin dini gericilikte, ırkçı milliyetçilikte bu denli yarışmaları burjuva-feodal egemenlik sisteminin selameti içindir. Bu gericilik dalgası, bilimin ışığıyla, devrimci ve komünistlerin “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin” enternasyonalist şiarıyla yürüttükleri mücadeleyle alt edilebilir. Onun için ezilenler cephesinde uğultuların yükseldiği, çaresizlik içinde çarelerin arandığı her yere, devrimci müdahalelerde bulunarak ezilenlerin birliğini sağlayacak pratiklerde yoğunlaşmalıyız. Ezilenlerin düşünüş ve hareket tarzında devrimci temelde bir değişim yaratılmadığı müddetçe geniş emekçi yığınlar gericiliğin yaydığı karanlığın, ırkçı milliyetçiliğin propagandaları etkisinde kurtarılamaz.

Elbette ki basit bir görevden söz etmediğimizin farkındayız. Ama özgür bir gelecek için bu yolda yürümek zorundayız. Düşünsel ve hareket tarzı bakımından sistemin işçi ve emekçileri uysal birer modern köle haline getirmeye çalıştığı her kirli silaha karşı, devrimci bir silahla yanıt vermek bir tercih değil, zorunluluktur.

Çürümüş sistemin çürük argümanları

AKP iktidarı, burjuva egemenlik sistemindeki çürümeyi gün geçtikçe daha da derinleştiriyor. Hiç kuşkusuz tarikat ve cemaatlerin sistemin kurumlarında artan etkisi, günlük toplumsal yaşamda da bir karşılık bulmaktadır.

Özellikle devletin dini kurumlara ve bu kurumların gölgesinde mantar gibi biten vakıflara sunmuş olduğu ekonomik destekler bu alanda büyük bir pastanın oluşmasına yol açmıştır. Pastanın olduğu her yerde rekabet-çatışma vardır.

İktidar var olan kitle desteğini korumak diğer bir anlatımla oy deposunu güvence altına almak için din ve ırkçı milliyetçiliği bir teminat olarak görüyor. Yokluk ve yoksulluk içinde kıvranan milyonları ırkçı milliyetçi propagandalarla, ahiret korkusuyla kontrol etmeye çalışıyor.

AKP milletvekili eski savunma bakanı Hulusi Akar’ın eğitimin amacının “Bilgi edinmek değil, Allah korkusunu öğretmektir” sözleri bir gerçeğin itirafı niteliğindedir. Çünkü Allah korkusuyla, sömürü ve zulüm düzenlerini devam ettirmek siyasal İslamcıların önceliklerinden biridir. Her yerde imam hatip okulları açan, diğer bir ifadeyle eğitim, sağlık alanında bilime dayanan her düşünceye karşı sergilenen düşmanlık, orta çağ zihniyetinin ürünüdür. “Kindar ve dindar gençlik” de ancak bu karanlık bataklıktan beslenerek çoğalabilir. Artan tacizler, tecavüzler, kadın düşmanlığı, sokaklarda işlenen cinayetler, bu sistemin ideolojik, siyasal, kültürel cephedeki çürümüşlüğünün önemli oranda toplumun farklı kesimlerini de sarıp sarmalamasından başka bir şey değildir.

Elbette ki burjuva egemenlik sistemindeki “dindarlık ve kindarlık” politikaları, AKP iktidarıyla başlamadı. Yüz yıllık cumhuriyet tarihinde her zaman diğer dinlere ve inanç gruplarına karşı yok sayıcı-saldırgan bir pratik izlemiştir.

Yine TC devleti hiçbir zaman gerçek manada laik bir devlet olmamıştır. Bu ne kadar gerçek bir olguysa, dinin devlet kurumlarında, sosyal yaşamda hiçbir dönem bu denli etkin olmadığı da bir o kadar gerçektir. Tabii ki, bu durumda bölgenin nesnel koşullarının da rolü vardır. Bu tehlikeye işaret etmek, aynı zamanda dünden farklı bir tutum içine girmeyi de gerekli kılmaktadır.

870

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

Sayfalar