Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir.
Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.
Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.
Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı”
ABD Irak’a da 2003 yılında: “Irakta kimyasal silah var. Müdahale etmeliyiz. Demokrasi getirmeliyiz” demişti. Evet, Saddam da eli kanlı bir diktatördü. Halepçe şehrinde 5.000 den fazla Kürd’ü kimyasal silahlarla katletmişti.
Evet, Esad’ın babası da, kendisi de Suriye halkları için birer diktatördüler ve halklarına zulmetmekten hiç vazgeçmediler.
Ama onlarca yıldır Afrika’dan Ortadoğu’ya, Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya kadar halkların bir numaralı düşmanı, en büyük savaş gücü ve emperyalisti olan, bugüne değin milyonlarca kişiyi, kimyasal silah da dahil katleden, ülkelerin yer altı yerüstü zenginliklerini ele geçiren ABD’den medet ummak, ABD’yi Suriye’de yardıma çağırmak tüm Müslüman, İslam dünyasının en büyük sahtekarlığı ve acizliğidir. Üstelik yıllar yılı “Kahrolsun Amerika” diye bağıran bu kesimler hem takiyyeciliklerini, hem de emperyalist ABD’nin nasıl sadık uşağı ve yakın dostu olduklarını bir kez daha ispatlamışlardır.
Herhangi bir ülkenin veya diktatörün elinde kimyasal silah var diye, o kimyasal silahlar kullanıldı diye söz konusu ülke halklarını, halkların iradesini hiçe saymak, kimyasal silahları bahane edip o ülkeyi sömürgeleştirmeye, savaş açıp parçalamaya çalışmak, asla kabul edilemez. Emperyalist ülkelerin tümünde miktarı bilinmeyecek kadar çok kimyasal silah olduğunu tüm dünya kamuoyu bilmektedir. Yani Suriye’ye “kimyasal silah var, kitle imha silahları var” gerekçesiyle savaş açmak sadece emperyalistlerin bir bahanesidir.
“Suriye’ye de demokrasi, özgürlük getireceğiz,” “kimyasal silah kullanmanın bir bedeli olmalıdır” diyen Obama ve ABD’nin Irak’a da benzer gerekçelerle açtığı savaşın sonuçlarına bakarsak, Suriye’ye açılacak savaşın sonuçlarını da şimdiden görmemiz çok net şekilde görülecektir. Irak’ta 9 yılın sonunda tespit edilen bazı sonuçları anımsayalım.
İşte sonuç:
2,5 milyon evsiz barksız,
4 milyon yetim çocuk,
2,5 milyon ölen Iraklı,
haber alınamayan 800 bin insan,
hapislere doldurulan 300 bin kişi
4.5 milyon kişi göçmen…
Genel olarak ABD ve diğer AB üyesi emperyalist güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi temelinde, Batı Afrika’dan başlayıp, tüm Ortadoğu coğrafyasına yayılan bu emperyalist saldırı ve savaşa karşı durmak, tüm işçilerin, ezilenlerin, mazlumların ve de uluslararası devrimci hareketlerin, yapıların birinci dereceden görevidir. Türkiye’de demokrasiden, özgürlüklerden, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunan sol, sosyalist yapılar ve uluslararası devrimci dinamikler, Suriye’de yaşayan Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni ve Filistinli etnik topluluklarla Sünni, Nusayri, Hristiyan, Dürzi, Şii ve Yezidi vb inançsal toplulukları “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” veya “kırk katır mı, kırk satır mı?” tercihiyle, Beşar Esad rejimine terk edilmemeli, Suriye halklarının geleceğini belirlemesi için özgür bırakılmasını, kendilerinin demokratik yol ve yöntemlerle çözüm bulmalarına olanak sağlanmalıdır. Yani hem emperyalist savaş çığırtkanlarına, hem Esad rejimine ve hem de Suriye’de İslamiyet ve Müslümanlık adına işlenen katliamlara saldırılara karşı çıkmalıdır.
Aleviler penceresinden baktığımızda da görülecektir ki, Alevi toplumu ve örgütlerinin, emperyalistlerin son yıllarda “ılımlı İslam” projesiyle gerici güçlere dayanarak ve/veya gerici güçleri yanına alarak başlattığı saldırılara karşı çıkması, sessiz ve tepkisiz kalmaması, mazlumlarla birlikte hareket etmesi her zamankinden daha gereklidir.
Alevi toplumu ve Alevi örgütleri 10 yıldan fazladır iktidarda olan AKP’nin, başta ABD, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere, gerici, şeriatçı örgütlerle birlikte emperyalistlerin uşaklığına soyunduğu gerçeğini biran bile göz ardı etmemelidir. Aleviler başka etnik ve inançsal kimlikler gibi, kendi inançlarını da özgürce yaşayabilmesi için varolan özgürlük mücadelelerine destek ve katkı sunmalı, savaşa kararlı bir şekilde karşı çıkmalıdır.
Bir başka açıdan da hem Aleviler, hem de toplumun diğer dinamikleri, sendikalar, meslek örgütleri, siyasal yapılar Suriye’deki iç savaşa ve dışarıdan açılacak bir savaşa da karşı çıkmalıdırlar. Tüm komşu ülkelerle sorun yaşayan ve yaşatan, emperyalizmin sadık hizmetkarı AKP’nin gerici, şeriatçı, paralı çetelere, katiller sürüsüne her türlü ekonomik, askeri, lojistik desteği vermesi, Suriye’ye silah sevkiyatında önemli bir rol oynaması belki de 3.Paylaşım Savaşına kadar gidebilir. Görülen o ki, bir yanda, ABD ve İngiltere ve bazı AB üyesi emperyalistlerinin başını çektiği, İsrail, Türkiye, Katar ve S.Arabistan içinde oldu koalisyon; diğer yandan Suriye, Rusya, İran ve hatta Çin’in de içinde olacağı güçlerin savaş senaryoları mazlum halklara acı, gözyaşı, fakirlik ve esaretten başka bir şey getirmeyecektir.
Bu savaş senaryolarına mutlaka dur demek zorunluluğu vardır. Savaşların acı gerçekleri orta yerde dururken Türkiye kamuoyu da yeni bir savaş tezkeresine karşı sesini alanlarda yükseltmelidir.
Bu gün hem ülkemizde yaşanan başta Kürt sorunu, Alevi sorunu ile diğer demokratik, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlar, hem de coğrafyamızda yaşanan uluslararası sorunlar karşısında özellikle devrimci, sol ve sosyalistlere her zamankinden daha fazla görev düşüyor.
Ülkemiz devrimci hareketi ve uluslararası devrimci hareket, ABD ve diğer bazı emperyalistlerin hep birlikte “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesini” gerçekleştirmeye yönelik Suriye saldırısına, işgaline ve dolayısıyla Ortadoğu’yu yeniden paylaşmasına şiddetle karşı çıkmalı, Suriye halkının hem emperyalistlere, hem de çetelere, destekçilerine karşı verdiği özgürlük mücadelesine desteğini ve dayanışmasını güçlendirmelidir.
Tarihe bir kez not düşülecek, zafer direnen dünya halkların, yenilen emperyalizm ve işbirlikçileri olacaktır.
1-) Her ne kadar Başbakan kimi zaman inkâr etse de, 3 farklı yerde ve tarihte bu Eşbaşkanlığını anlattı.
· 4 Mart 2006 tarihinde AKP Bayrampaşa Kongresinde,
· 16 Şubat 2004 Kanal D / Teke Tek programında
· 13 Ocak 2009 AKP Grup Toplantısında
Erdal YILDIRIM
29 Ağustos 2013
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.