Perşembe Ekim 17, 2024

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Bu, bir bakıma; öz ile biçim arasında oluşan muazzam tezatlık halidir! Yani bir yanda adeta her şeye muktedir ve sistemin ihtiyacını duyacağı her türlü düzenlemeleri bir kararname veya bir buyruk ile anında yerine getirebilme pratikliği ve kudretini kendisinde toplamış “tek adam diktatörlüğü” var ve ama öte yanda da sistemin temel direğini oluşturan kural ve nizamlar sisteminin ortadan kaldırılmasıyla, sistemin içine sokulduğu güvencesizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik ve istikrarsızlık hallerinin oluşturduğu kaosun, sistemi kendi içinde adeta çökertme noktasına sürüklemiş olması hali var.

Bu olgu; hâkim sınıf klikleri arasında kıyasıya sürecek çok çetin bir kapışmaya da “özel bir saha” oluşturma karakterindedir. Nitekim hem Cumhur İttifakının kendi içinde ki ve hem de muhalefette olan klikler ile iktidardakiler arasında bu yönlü ciddi kapışma emareleri fazlasıyla oluşmuş durumda.

Keza bu olgu; çok aleni bir şekilde, yönetme yetkisini elinde bulundurmakta olan “muktedirin”, kucağında, ciddi şekilde, artık bir, “yönetememe krizi” olduğunun da ifadesidir.

Yaşanan ekonomik krizden ötürü halkın genelinin, başta Kürt halkına uygulanan sömürge hukuku nedeniyle özelde Kürt halkının ve keza dinci yobazlığın her geçen gün tırmanarak artan yükselişi nedeniyle başta Aleviler olmak üzere, seküler yaşamdan yana halk kesimlerinin artan bu anti-demokratik uygulamalar nedeniyle artık bu şekildeki bir yaşama giderek artan öfke ve tepkileri de bu içinden geçilmekte olunan sürecin bir başka önemli ve ayırt edici özelliği olarak okunabilir.

Sürecin çok önemli bu iki özelliği, devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin önüne, devrimci bir durumun oluşması için gerekli olan, malum o üçüncü koşulun da oluşabilmesini kolaylaştırıp, hızlandırma adına, devrimci siyasal mücadeleye var güçleriyle asılma ve devrimi örgütleme görev ve sorumluluğunu koymaktadır, demek, herhalde ki son derece isabetli olacaktır.

“Her birimizce ve kendisini bu sistemin ve iktidarın muhalifi addeden herkesçe sorulması ve tartışılması gereken soru şu: Bütün bunların anlamı nedir? 

Neden ve hangi hesaplarla böylesi devasa boyutlara varan hazırlık ve organizasyonlara ihtiyaç duyuluyor?”

 Yukarıya aktarılan, birbirini tamamlayan bu iki soru, hatırlanacağı gibi bir önceki makalenin son paragrafındaydı.

Özel olarak siyasal İslamcı Erdoğan iktidarının ve genel olarak da “Türk-İslam Sentezi” nin katı savunucularının bir kısmının katılımıyla oluşturulan Cumhur İttifakı’nın devasa bir maliyeti de olan böylesi ürkütücü boyutlara varan tüm bu hazırlıkları (gözden kaçırılmamalı ki bunlar sadece göz önünde olanları!), elbette ki asla öylesine, yani sadece bir nevi hobi olsun diye yaptıkları, söylenemez değil mi?

Söylenemez elbet! Genetikleri tamamen Osmanlı-Bizans ve Goebbels entrikaları ile kodlanmış bu karanlık dinci-ırkçı-faşist şer odaklarının bütün bunları “hobi” olsun veya sadece bir “blöf” enstrümanı olarak el altında bulunsun diye yapmadıkları, yapmayacakları; azıcık tarih bilincine sahip herkesin malumu olsa gerek. 

O halde, kitlesel bir reflekse de dönüştürerek, haklı olarak sormak gerekmez mi: Neden ve hangi hesaplarla böylesi devasa boyutlara varan hazırlık ve organizasyonlara ihtiyaç duyuluyor?

Aslında çok açıktır ki bunca hazırlık, asla öylesine bir “ritüel” olmayıp; ille ki ama ille ki stratejik bir hesabın, çok olasılıklı bir kurgunun ve kendi ifadeleriyle de ifşa ettikleri o “kutsal/mübarek” beka sorununun gereğince yapılmaktadır.

Ancak bu hazırlıkların yekpare olmayıp, ikili-üçlü, sarmal özgün bir karaktere sahip olduğunun da mutlak surette tespit edilmesi gerekiyor: Bazı baskın enstrümanlarıyla, bu bütünlüklü hazırlıklar bir yönüyle, olası toplumsal kalkışmaları ezip bastırmak iken; diğer yönüyle de hem Erdoğan’ın kendi iktidarını diğer (örneğin “ulusalcı- laik Kemalist” veya “Avrasyacı” ve NATO’cu emperyalist bloklar arası yapacağı keskin tercihler sonucu, bir tarafın hedefi haline gelmesi gibi) burjuva kliklere karşı koruma ve ama aynı zamanda da Cumhur İttifakı’nı oluşturan AKP ve MHP kliklerinin bir birlerine düşmeleri halinde de (örneğin Fethullahçılarla olduğu gibi) ayrışarak bir birlerine karşı kullanacakları bir özelliğe de sahip olduğunu bilmek gerekiyor.

 Yani bunlar, çok uzunca bir süreden beridir ki (kuvvetli olasılıkla hem Gezi İsyanı hem Fethullahçılar ve hem de Mısır’da Mursi iktidarı ve benzerlerinin akıbeti deneyimiyle de) “ne pahasına olursa olsun iktidarımızı-avantalarımızı ve istikbalimizi koruyacağız.” anlayış ve tutumuyla hareket ediyor olduklarından; hazırlıklarını da tamamen bu stratejiye uyarlı olarak ele almaktalar.

 Yani özetle bütün bu hazırlıklar, esasen ve de tamamen iç savaş odaklıdır!

Dolayısıyla da başta sol-sosyalist ve komünist güçler olmak üzere, toplumun ilerici-demokrat, laik kesimleri ve özel olarak da Kürtler, Aleviler ve kadınlar, her yönüyle çok aleni bir şekilde “göz önünde” olan bu ölümcül-vahim hazırlıklara karşı ses yükseltmekte, yerel ve küresel bazda her platformda etkin bir teşhir faaliyetini başlatmakta, artık daha fazla gecikilmemelidir. 

Bir an önce şu lanet olası “deve kuşu” taklidi, oyalanıcı ve alttan alıcı tutum terk edilmeli. Aksi takdirde, birçok kereler yaşandığı gibi, maalesef ki tarihi tekerrür ettirircesine bir ‘büyük beceri’ ile, benzeri ve aslında çok daha büyük bir vahşeti, toplum olarak yaşamaktan hiçbir ‘sihirli güç’, (buna Alevilerin Xızır’ı, dini bütün saf ‘mümin’lerin Allah’ı da dahil) bizi kurtaramayacaktır.

Dolayısıyla da tamamen bilinçli ve iradi bir şekilde buna karşı hazırlanmayı, kaçınılamaz bir zorunluluk ve sorumluluk olarak ele almak gerekiyor.

Hazırlıklar kapsamında yapılması gerekenlerden biri, yukarıda ifade edilen yoğun bir teşhir faaliyetiyle bu alçakça planı deşifre edip, geniş kamuoyunu zihnen hazırlamak iken; bir diğeri ise “öz savunma” kapsamında, organize olup, ciddi şekilde hazırlanmaktır. Bu özel ve hassas konuda burada elbette teferruatlı bir anlatıma girmek gerekmiyor; ama bunun nasıl olabileceği konusunda hem özel olarak devrimci yapıların ve hem de toplumsal hafızamızda azımsanmayacak bilgi ve deneyim mevcuttur.

 Bunlar, karşı cephenin sahip olduğu yeni savaş teknolojisi ve meskûn mahal savaş konusunda doğrudan ve dolaylı edindiği deneyimleri de hesaba katılarak güncellenmesi ve yeni enstrümanlarla takviye edilmesi halinde; halkın kahredici o örgütlü gücünün kudretine rahatlıkla kavuşturulabilir. 

Bu konuda da elbette ki birilerinin “lokomotif” görevini üstlenmesi gerekiyor; çünkü sosyolajik bir gerçekliğimizdir ki maalesef toplumumuz hâlâ Nazım Hikmet’i önemli oranda haklı çıkaran bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla ve doğallığıyla da bu görev öncelikli olarak ve esasen devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin omuzlarındadır. Varlık koşulları gereği, bu görev onların zaten asli görevidir de.

844

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Sedat Peker‘in Ablaları, Abileri (Baran Cem)

Susurluk ta, Kamyonun altında kalan mercedes arabanın bagajından çıkanları, zamanın iktidarları hasıraltı etmeyi başardılar. Ortaya saçılanlar, sadece devlet‘in çekirdeğinin izin verdiği kadarıydı ve Süleyman Demirel‘in deyimiyle, „fırat‘ın öte yakası“ndaki suçlar, karanlıkta kalmıştı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller ve muktedirlerinden Mehmet Ağar,“Bir tuğla çekersek duvar yıkılır, Bin operasyon yaptık, vatan için ölende kurşun atanda makbuldür“ sözleri ile, devletin bizzat bu şahısları görevlendirdiği ve bunun dar bir çıkar grubunun işi olmadığı, net olarak ortaya çıkmış oluyordu.

Harekete Geçiren Umut…

Her örgütlenme açısından olduğu gibi kolektifimiz açısından da “sorun”ların ilki görevlerimizin doğru saptanıp saptanmadığı, ikincisi buna uygun yol ve yöntemin doğru belirlenip belirlenmediği, üçüncüsü bu yönde ne kadar arzu ve gayret içinde olduğumuzdur.

Kaypakkaya’da Rejimin/Kemalizm’in Teşhiri (Sait Çetinoğlu)

Kaypakkaya,  sol yada sosyalist gelenek içinde Kemalizm ile arasında mesafe koyarak cepheden eleştirip  bir ilki gerçekleştirmiştir. Olağan üstü sınırlı koşullarda olmasına karşın eleştirilerinde son derece radikaldir. Bu güne göre oldukça sınırlı bir bilgi[1] dağarcığı ile yapıldığını söyleyebileceğimiz rejimin niteliğine dair bu eleştirileriyle Kemalizme büyük gedik açmıştır.

19 Mayıs’tan bir gün önce 18 Mayıs (Rakıp Zarakolu)

İbrahim Kaypakkaya 19 Mayıs’tan bir gün önce öldürüldü. 19 Mayıs bizim gençlik bayramımızdır. 24 Nisan’dan bir gün öncesi  23 Nisan bizim çocuk bayramımızdır.

11 Eylül Şili’de Allende’nin sosyalist hükümetinin Pinochet’nin faşizan darbesi ile devrildiği tarihtir. İnsanların stadyumlarda oluşturulan toplama kamplarına konulduğu, kitapların Nazi Almanya’sındaki gibi ateşe verildiği tarihtir.

İbrahim Kaypakkaya…(Nubar Ozanyan)

Ser verirken bile gösterişten uzak olan öndere…

Tarihsel-toplumsal gerçekliğin en ağır ve en ciddi sorunlarına düşünsel-pratik-önderlik düzeyinde çözüm bulmak için yaşamını feda eden İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 23 yaşın bilimsel olgunluğunda işkenceciler tarafından katledilerek aramızdan ayrıldı. 18 Mayıs’ta devrimin kocaman yüreği katledilerek susturulmak istendi. Ne susturulmak istenen o yüreği ne de onu susturmak isteyenleri asla unutmayacağız.

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya, direnmek ve özgürleşmek isteyenler için bir devrim feneridir! (Cemile Meryem)

İbrahim Kaypakkaya’nın Amed Zindanları’nda işkenceyle katledilmesinin 48. yıldönümündeyiz. Aradan yarım asra yakın bir zaman geçmiş ve bugün hala Kaypakkaya’nın ardılları tüm dışsal ve içsel zorluklara (ki sınıf mücadelesinin doğası da budur) rağmen mücadelede, komünizm davasında ısrar ediyorsa, bunun elbette Kaypakkaya’nın görüşleriyle doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Ama sadece bu değil.

Cemil Amed: Kaypakkaya’nın bilinci ve yüreği Kürt halkının özgürlüğü için çarpmıştır

Rojava’nın her konuda gerçek bir “devrim laboratuvarı” olduğunu vurgulayan Cemil Amed, Kaypakkaya’nın; Türk hakim sınıflarının Kürt milletine ve ezilen milliyetlere uyguladığı baskıya yönelik belirlemelerini alıntılayarak, “Yoldaşlarımız ve dostlarımızla omuz omuza, Rojava Devrimi’ni halkımızı ve özgürlüğümüzü korumak ve savunmak için bu topraklardayız.” diyor. 

 Vedat Yeler:

Nerede Mücadele Varsa Kaypakkaya Oradadır!

 

Bugün coğrafyamızda devrim ve demokrasiye dair bir söz söylemenin Ortadoğu topraklarının bütününden bağımsız olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu topraklar propaganda edildiğinin aksine Ortadoğu’ya aittir. Diğer bir ifadeyle Türkiye toplumu, bütün başlıca çelişmeleriyle bir Ortadoğu toplumudur. Kemalist faşizmin “Batılılaşma” hedefiyle yarattığı sanal gerçeklik beraberinde kendisine ilericiyim diyenlerde bile topluma yabancı bir şekilleniş yaratmış durumdadır.

Kapitalist Devlet: Burjuvazinin Tüm Pisliklerinin Biriktiği Lağım Çukurudur!

Kapitalist devlet, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde egemenliğni kurduğu bir iktidar aracıdır. Toplum içinde azınlıkta olan burjuva sınıfı, bu devlet sayesinde, çoğunluk üzerinde kurduğu diktatörlüğüne bir yasal ve meşruti bir zemin hazırlar. Bir avuç haydutun çoğunluk üzerine kurduğu baskı ve sömürü sisteminin temiz olması bekelenebilir mi? Elbette ki hayır!

Sülyetler

Sokaktaki birey sizin için neyse kitle içerisindeki bireyde aynıdır.

Her şey değişir bazı insanlar değişmez derler.

Memleket değişir; insanlar yeni yeni iş alanlarına yönelir, aralarındaki iletişim değişir, farklılaşır ....

Ama bazı insanlar değişmez derler.

Onlar yıllar yüzyıllar geçse de aynı kalırlar.

Ellerine aldıkları, kendileriyle aynı huydaki dergilerle - gazetelerle veyahutta sanal alemlerle kendilerine yakın gördükleri insanlara, mahallelere... giderler.

Sistem; her sokağa, haneye girecek kadar başarı göstermiş olsa da...

TKP-ML MKSB: Katledilişinin 48. Yıldönümünde Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

Yangını o başlattı harlamak bizde,alazlanalım!

Başkan Mao’nun “Yangını ben başlattım” çağrısıyla başlayan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin alazları coğrafyamıza ulaştığında, sınıf mücadelesi ve kitle hareketleri içinde çelikleşen genç bir komünist önderi ortaya çıkardı: İbrahim Kaypakkaya!

Sayfalar