Cuma Eylül 20, 2024

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi? Oysa ortada bizzat iktidarının icraatlarından kaynaklı anti demokratik uygulama ve hayatın tüm kesitlerinde uygulanan erkek şoven- mafyatik faşizan baskılar, dozajı giderek arttırılan din esaslı müfredat dayatmaları, Kürtlere karşı tırmandırılarak yaygınlaştırılan işgal ve kıyım savaşı, aşırı yoksullaşma, geçim derdi ve işsizlik gibi toplumsal sorunlar dışında, öyle kayda değer herhangi bir olağanüstülük te yaşanmış değil.

Ama böyleyken Erdoğan neden yatıp kalkıp yeni bir anayasa yapmanın artık kaçınılmaz hale geldiğini söylüyor? Topluma büyük bedeller ödetme pahasına geçtikleri tek adam rejimiyle her şey iki dudağı arasından çıkacak sözlerle kanun ve kanun hükmünde kararnamelere de dönüşüyor. Keza kendisini padişah gibi hissetmesini sağlayan bin küsur odalı ve 2024 verilerine göre günlük harcamaları 33,6 milyon lira olan saraya da sahip. Yani mevcut durumda kişisel hükümranlığı gayet te yerinde denilebilir. Ama buna rağmen yine de mevcut anayasanın ihtiyaca yanıt olmadığını, ille de “yeni ve milli bir anayasa gerekiyor.” diyor.

Kimileri bunu Erdoğan’ın bir kez daha seçim yarışına katılabilmesinin önündeki yasal engellerin kaldırılması için istediğini söylüyor. Oysa bir önceki seçim örneğinde de görüldüğü gibi yasal herhangi bir engel falan tanımadı. Yani yasayı da Anayasa’yı da keyfiyetinin kılıfına uydurmakta herhangi bir sıkıntı yaşamadı. Dolayısıyla da bu ısrarın temel nedeninin bu olamayacağı, aslında kendiliğinden anlaşılır olsa gerek.

Keza bu ısrarın temel nedeni, mevcut 12 Eylül faşist Anayasasının yerine, özgürlükçü ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan demokratik bir anayasa yapmak hiç değildir. Böyle bir derdi zaten olamaz da! Fakat bir anlığına varsayalım ki olsun böyle bir derdi. Tabii bu durumda da haklı olarak şu sorulacaktır: 22 yıldır iktidarda ve tüm yetkiler elinde. Bu faşist Anayasa “topluma zorlan giydirilmiş bir deli gömleği” idiyse, neden daha önce değiştirmeye çalışmadı? Hatta, neden 12 Eylül Anayasasının bile AYM üzerinden itiraz ettiği bir yığın faşizan uygulamaların icraatçısı oldu?  

Pusulası Siyasal İslam olan, koyu din baz faşist Erdoğan ve iktidarının derdinin demokratik bir anayasa yapmak olmadığı ve de olamayacağı, eşyanın tabiatı gereği, zaten net olup; her türlü tartışmanın da dışında bir gerçektir.

Kaldı ki derdi gerçekten de demokratik bir anayasa yapmak olan, her şeyden önce, en başta toplumun ilerici, demokrat, liberal, sol, laik/seküler ve faşist rejimin mağduru olagelmiş farklı ulus ve inançtan topluluk temsilcileriyle, keza tüm emekçi kesim, kadın ve gençlik örgütleriyle bir araya gelme iradesi ortaya koyar. Bir “Toplumsal Sözleşme” olması gereken yeni anayasayı, bu kesimlerin istem ve beklentileri önceliği üzerinden şekillendirmeyi esas alır.

Ama bunların asıl dertleri, kuşkusuz ki asla özgürlükçü- demokratik bir anayasa yapmak değildir. Asıl dertleri; “tek adam rejimi” uygulamalarıyla bizzat kendilerinin sebep oldukları, burjuva parlamenter sistemin üzerine kurulu olduğu yasama, yürütme ve yargı şeklinde tanımlanan “Kuvvetler Ayrılığı Sistemi”ni tamamen ortadan kaldıran ve sonuçta sistemi ölümcül bir kilitlenmeyle karşı karşıya bırakan, “ikili hukuk” ve “ara rejim” açmazından bir şekilde kurtarmaktır.

Nitekim gerek yerel ve gerekse uluslararası tekelci sermaye çevrelerinin ve devletin çekirdek bürokrat kadrolarının Erdoğan iktidarına dayattığı da budur. Çünkü bu, sistem açısından gerçek bir “beka” sorunudur.

Arayış: Resmi adıyla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile “Kuvvetler Ayrılığı Sistemi”ni yeni bir sentezde birleştirerek; rejimi, soktukları ölümcül kilitlenme durumundan kurtarmaktır.

Ancak iktidar bloğu olarak bunu tek başlarına yapabilecek parlamenter çoğunluğa sahip değiller. Bu da iktidar açısından bir başka “büyük sorun.” Muhalefet partilerinin desteği gerekiyor. Erdoğan’ın özellikle de CHP ile geliştirmeye çalıştığı “yumuşama/normalleşme” taktiği de tamamen “muhtaç olma” durumunun bir gereğidir.

CHP, Erdoğan ile yapılan görüşmelerden istediği sonucu alamadı. Ama pazarlık kapılarını da tamamen kapatmış değil. Fakat şu kesin ki CHP, yeni anayasa yapımında, rejim ve kendi ilkeleri bakımından çok “hayati” gördükleri değişikliklerin garantisini almadan; Erdoğan’a “hayat öpücüğü” verecek gibi görünmüyor. Her türlü koşul, CHP’nin “Alternatif kurtarıcı” rolüne bürünmesi için elverişliyken ne diye Erdoğan’a prim yaptırsın ki? Bunun, rakipler arası siyasi mücadelede izah edilebilir mantıklı ve makul bir karşılığı da yok zaten.

Elbette CHP de Erdoğan iktidarının sistemi içine yuvarladığı bu ikili hukuk ve ara rejim açmazından kurtarmak için yeni bir anayasa yapma söz ve garantisini vermek zorunda. Çünkü bunu yapmadan, en başta büyük sermaye çevrelerinin desteğini alamaz. 

Ortaya çıkan olgulardan hareketle söylemek gerekirse; yeni bir anayasa yapma işi “gelecek bahara” sarkar gibi gözüküyor.

Süreç hangi yönde ilerlerse ilerlesin; Türkiye ve K. Kürdistan halk güçlerinin, burjuva kliklerinin, sistemin reorganizasyonu ötesine geçmeyeceği kesin olan “yeni anayasa” tiyatrosunda figüran rolünü reddederek; kendi alternatif anayasa taslaklarıyla siyaset sahnesinde aktif bir özne olarak yer almalarını örgütlemek, günün diğer bir devrimci görev ve sorumluluğudur. Hiç kuşku yok ki bu toplumun özgürlükçü-demokratik yeni bir anayasaya hava ile su kadar ihtiyacı vardır. Sorun, bunu kabul ettirmenin koşullarının olup olmadığı sorunu değildir. Meseleyi böyle ele almak, siyaseten sığ ve kendiliğindenci-kuyrukçu bir yaklaşımdır. Sorun, halka devrimci alternatiflerle gidip, onları bunun etrafında bilinçlendirip örgütleme sorunudur. 

 

471

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

Devrimci Teori ve Komünist Partisi

"Nesnel gerçekliği yansıtmayan, pratiğin çelişmelerini doğru olarak saptayamayan ve pratiğin önüne doğru çözüm önerileri getiremeyen teori de, pratiği değiştirmeye ve devrimci tarzda ilerletmeye yetmeyecektir. "

Öncü savaşçı rolünün –der Lenin- ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti ile yerine getirebileceğini belirtmek istiyoruz.” 1

Emperyalist savaşa karşı halkların aktif direnişi için ileri

Emperyalist savaşa karşı barış daha güçlüdür. Çünkü dünya işçi sınıfı ve ezilen halklar barıştan yanadır. Savaş isteyen ve savaş çıkaran ise bir avuç emperyalist tekeller ve onların emperyalist devletleridir.

Rus emperyalistlerinin Ukrayna’ya işgal amaçlı askeri saldırıları, peşinden nükler tehditler, başta, baş savaş kışkırtıcısı ABD olmak üzere Batılı emperyalistlerin ve bunların savaş örgütü NATO’nun savaşı körükleyen çabaları, aşırı silahlanmaları, dünya halkaları için büyük bir yıkımın hazırlığının göstergeleridir.

Enflasyon: İşçilerden Alıp Tekellere Daha Fazla Aktarımdır

Arif Alıç

Bütün geçmiş tarih göstermektedir ki, para değerinde ne zaman böyle bir düşme olsa, kapitalistler hemen işçileri aldatmak için bu fırsattan yararlanmaya bakarlar.” Marx[1]

Burjuva medyası, liberal ekonomistler her ne kadar bağırıp çağırsalar da kapitalist sistemde enflasyonun anlamı; işçilerden daha fazla alıp tekellere aktarımdır. Yani, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla soyulmasının resmi adıdır, enflasyon.

Emperyalist Savaş, Menteşeleri Sökülmüş “Göreceli Barış” Kapısını Zorluyor

“Emperyalist savaş tehlikesinin kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.

“… kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı. 

Birleşik Mücadele Güçleri ve Birlikte Yürümek

Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) ikinci yılında girmiş bulunuyor. 4 Şubat 2021 tarihinde kuruluşunu ilan eden BMG, yayınladığı deklarasyonda: “Türkiye-Kürdistan sathında muazzam gelişmelerin yaşanabileceği bir siyasal ve toplumsal zeminle karşı karşıyayız. Emperyalist kapitalizmin ekonomik, siyasal ve toplumsal krizi günden güne büyürken, AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, saldırılarına azgın bir şekilde devam ediyor. Koşullar, faşizmin çizdiği sınırlara hapsolmuş hiçbir anlayış ve önerinin kurtuluş reçetesi olamayacağını gösteriyor.

“... Yaşasın TİKKO Konferansımız!”(2)

TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı. 

– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Ekin Vartinik/Azad Axpanos: Başlamadan önce devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenlerimizi saygı ve minnetle anıyor, kavgalarına bağlılığımızı yineliyoruz.

Savaş hali (Nubar OZANYAN)

Rojava halkı, hemen hergün Türk devletinin yeni bir saldırı ve tehdit haberiyle uyanıyor. Hemen hergün bu saldırılarda insanlar ya katlediliyor ya da ağır bir şekilde yaralanıyor, sakat kalıyor.

Doğduğu topraklarda özgürce yaşamaktan başka bir amaçları olmayan halklar, beklemedikleri bir an ve "nereden geldiği tam tespit edilemeyen" bombalı saldırılara maruz kalıyorlar.

Diktatör Erdoğan, tehdit ve ölüm saçan İHA-SİHAlarıyla halkı katletmeye devam ediyor. Amûde-Kobanê-Hesekê-Qamişlo-Derîk-Şêngal-Mexmur'da hemen her gün yeni katliamlar işliyor.

Partizan’ların Yolundan Gideceğiz – Umut Keçer

Partizan Amed enternasyonalist bir devrimci olarak Haseke’de IŞİD çetelerine karşı mücadelede ölümsüzleşti. Partizan’ın hikayesi aynı zamanda Bakur Devrimi ile Rojava Devrimi’nin ve Türkiye devriminin nasıl bir kader birliği içerisinde olduğunun hikayesidir.  Partizan Amed şahsında, enternasyonalist bir devrimci olarak, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesi somutlaşmış oldu. Onun mücadelesi ve kararlılığı, onun mücadelesinin takipçisi olanlara örnek olacaktır.

Barbara Anna Kistler...(Nubar OZANYAN)

Adına Kürtçe ve Zazaca türküler yakılan, mısralar dizilen, roman ve öykü yazılan İsviçreli bir enternasyonal devrimci kadındı, Barbara Anna Kistler.

Onu İsviçre’nin Alplerinden alıp Dersim dağlarına götüren tutku düzeyindeki sevda, devrimin kendi ülkesinden daha önce gelişeceği fikriydi. Onu kayak merkezleriyle ünlü İsviçre’den çekip alıp Pülümür’ün karlı dağlarına yürüten güç, proleter enternasyonalizm idealiydi. O, bir devrim serüvencisiydi. İnessa Armand’ı Fransa’dan Sovyet devrimine yürüten devrim serüveni gibi…

Şehitlerimizin Kararlılığını Kuşanmalıyız

“Korku mu? Korku ve korkusuzluğun bir çelişki oluşturduğuna inanıyorum. Mesele ideolojimize sarılmak ve içimizdeki cesareti dizginlerinden boşandırmaktadır. Bizi cesur yapan, bize cesaret veren ideolojimizdir. Görüşümce hiç kimse cesur doğmaz, halkı ve komünistleri cesur yapan toplumdur, sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi, proletarya, parti ve ideolojimizdir. En büyük korku ne olabilir ki? Ölüm mü? Bir materyalist olarak yaşamın bir gün sona ereceğini biliyorum. Bence en önemli olan şey iyimser olmaktır.

Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan’ı Unutmadık, Unutmayacağız!

Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur. Ancak belki de bundan daha da büyük olan bu suçun inkar edilmesidir. Ve hatta daha da ileri gidilerek “mukatele” (birbirini vurmak) oldu denilerek yaşananların çarpıtılmasıdır.

İşte bu gerçeklik nedeniyle Ermeni devrimciler, suskunluk ve inkar perdesini yırtmak için ayağa kalkmışlar ve Ermeni Soykırımı’nın bir gerçeklik olduğunu bütün dünyaya göstermek istemişlerdir. Soykırıma uğrayanların çocukları, soykırıma uğradıklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır.

Sayfalar