Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?
Ermeni gençlerinin uyanışı ve devrimcileşerek safını belirlemesi fazla zor olmaz. Çünkü tarih ve yaşamları zulme ve adaletsizliğe tanıklık ederek geçmiştir. Anıları parça parça kan doludur. Levon Ekmekçiyan’ın ASALA örgütüne katılarak safını belirlemesi ve yolunu çizmesi zor olmadı.
Vietnam, Çin, Kamboçya, Filistin, Kurdistan’da esen özgürlük rüzgarları Ortadoğu’da yaşayan Ermeni gençlerini çabuk etkisi altına aldı. İçine saklayıp biriktirdikleri intikam yemini ve hesap sorma bilinci, gençleri güçlü devrimci eylemlere yöneltti. Kısa sürede birçok farklı ülkede gerçekleştirilen intikam ve uyanış eylemleriyle ASALA hem kendisinden hem de daha önemlisi Ermeni soykırımından bahsettirebildi. Nar tanesi gibi dünyanın dört bir yanına yayılmış diaspora Ermenilerinde ciddi bir uyanış, kimliklerine sahip çıkma ve tarihlerine sarılma bilinci gelişti. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya kamuoyunda bir yandan ASALA diğer yandan Ermeni soykırımı hakkında ciddi gündemler oluştu. ASALA’nın gerçekleştirdiği her devrimci eylem, hem Türk faşizminin soykırımcı yüzünü açığa çıkardı hem de Ermeni soykırım meselesine bir duyarlılık kazandırdı. Silahların eleştirel gücü yıllarca sözün başaramadığını başardı. Uyuyan diaspora Ermenilerinde bir ayağa kalkış ve gerçek kimliklerini sorgulama ve sahip çıkma süreci başladı.
Levon ve yoldaşı Zohrap, en fazla risk ve bedel isteyen ülkede; Türkiye’de, hem de onun başkentinde devrimci intikam eylemi gerçekleştirdi. İki kişilik devrim hücresi, Türk faşizmini rezil etti. 12 Eylül’ün karabasan günlerinde kuşların bile uçmakta tereddüt ettiği, devrimci örgütlerin suskunluğa gömüldüğü, halkın korkuya boğulduğu bir süreçte, Ankara’nın en güvenlikli yerlerinden biri olan havaalanında devrimci bir eylem yapmak kolay değildi.
Herkesin zorbalıkla, işkenceli devlet terörüyle susturulmaya çalışıldığı, iki kişinin bile yanyana gelip yürümediği, yüksek sesle konuşmanın bile kabul edilmediği bir dönemde, Ermeni devrimcilerin intikam eylemi büyük bir yankı yaptı. Hem zamanlama hem yer ve hedef seçimindeki isabet hem eylemin örgütlenmesi ve gerçekleştirilmesindeki ciddiyet, disiplin ve planlama usta bir devrimci aklın pratiği olarak okumak gerekir.
İki korkusuz Ermeni fedai Türkiye’nin başkentinin en korunaklı yerlerinin biri olan havaalanında 12 Eylül faşist generaller çetesinin Başbakanı Bülent Ulusu’ya yönelik eylem yapmaları büyük bir yankı yarattı. Türk faşizminin kalbine ve beynine sıkılan kurşunu, hesap sorucu intikam eylemini kim selamlamaz? Türk faşizminin kabadayılığına atılan yumruk onu neye uğradığını bilmez hale getirdi. Öfke ve saldırganlıkla saldırdılar iki yiğit Ermeni devrimcinin üzerine.
Yoldaşını kaybeden Levon Ekmekçiyan, düşmanla giriştiği çatışmada yaralı ele geçti. Türk faşizminin elinde en ağır işkencelere ve tecrite maruz kaldı. Mamak Zindanı’nda devrimci tutsaklara uygulanan işkencelerin daha fazlasını ona uyguladılar. Ne yaralarının iyileşmesine ne yakınlarıyla görüşmesine ne de devrimci tutsaklarla iletişim kurmasına izin verilmedi. Yaralı bir kuşun kanatlarını kırmak ve parçalamak istediler. Türk faşizmin eline Ermeni bir devrimcinin düşmesini düşünmek, hayal etmek bile ürperticidir.
İşkencelerden işkenceleri yaşattılar Levon Ekmekçiyan’a. Uyduruk bir mahkeme salonunda işkenceci yargıçların elinde kısa sürede katline ferman yazdılar. Boynuna ilmik geçirilirken Antranik Ozanyan’ın “halkını düşün” sözünü hatırladı. Ve son sözü “Anamı uğruna idama gittiğim halkım kadar çok seviyorum” oldu.
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.