Pazar Ocak 5, 2025

EYLÜL’den sonra EKİM (Nubar OZANYAN)

Eylül’de kaybettik, Peru gerillalarının önderi Gonzalo yoldaşı. Ekim’de Kürt ulusal özgürlük gerillalarının önderi Öcalan’ın özgürlüğünü kaybetmeyelim. Ağır tecrit koşullarında hiçbir devrimci önderin ve öncünün tutsak kalmasına müsaade etmeyelim. Halklar ve önderler üzerinde sallanan sermayenin kanlı kılıcını aşağı indirelim.

Önderlik, tarihsel süreç ve birikimlerin sentezidir. Önderlik, ileri bir bilinç, ileri bir hamle ve değişim gücüdür. Bazen en ağır tecrit koşularında yıllarca bir yoldaş sesi duymadan direnmektir.

İdeolojik-psikolojik-fiziki saldırılar karşısında sıkılı yumruğuyla dimdik ayakta kalmaktır. Devrim ve özgürlük sloganını, yoksulların dünyasında yankılandırmaktır. Umudun ve hayal edilen dünyanın sözünü söyleyebilmek, eylemini örgütleyebilmektir.

Bundandır ki, sermayenin ve zulmün tanrıları hep onların peşinde koşar. Tutsak düşürüp teslim almak, onur ve itibarlarını kirletmek isterler. Ancak nafile…

5 Nolu Amed Zindanlarında yıllarca yaşadıklarım ve yakından tanık olduklarım, önder ve öncü durumda olan arkadaşlara neler yapıldığını ve nasıl yaklaşıldığını çok iyi öğretti bana. İşkencecilerin ısrarla “büyük balık”ların peşinde olmalarının nedenini yaşamayanlar kolay kolay anlayamaz.

İşkenceciler karşısında onuruyla direnme sorumluluğu taşıyan önder ve öncüleri tanıdım orada. Baş eğmeyen, boyun bükmeyen inançlı yürekleri gördüm.

Devrimcileşmek, insanlaşmak, sorumluluk taşımak, duyarlı olmak değil midir? Ağır zindan ve tecrit koşulları yaşamayanlar ne Başkan Gonzalo’yu ne de Kürt ulusal özgürlük hareketinin önderi A. Öcalan’ın yaşadıklarını yeterince anlayamaz.

Her iki önder karşısında dünya görüşümüz, duygu ve maneviyat dünyamız farklılıklar taşıyabilir. Ancak ne olursa olsun asla kabul etmememiz, ihmal edip bir kenara bırakmamamız gereken yegane bir değer vardır; İşkence ve ağır tecrit koşulları altında olanları bu zulüm dünyasından bir an önce kurtarmak…

Bunun için daha fazla düşünmek, daha derin kafa yorup ciddiyetle eyleme ve harekete geçmek gerekir.

Peru gerici devleti, Abimael Guzman yoldaşın şehit düşüşünün ardından, ancak 13 gün sabredebildi. Halkın daha refah yaşamı için kılını bile kıpırdatmayan Peru gericileri, bir gecede “terör suçlularının” cenazelerini yakabilmek için yasa çıkardılar. Ve 24 Eylül sabahı Başkan Gonzalo’nun naaşı hapishane hastanesinin krematoryumunda yakıldı. Külleri de yok edildi.

Peru ve dünya gericileri bir devrim ve özgürlük önderini öldürüp naaşını yakarak küllerini yok edebilirler. Ancak unuttukları bir şey vardır; özgürlük idealleri ve öncüleri kendi külleri içinde yeniden doğar ve kendini yeniden yaratırlar.

Yok edebildiler mi, Meksikalı yoksul köylülerin düşlerinde dolaşan Emiliano Zapata’yı ya da Sancho Villa’yı?

Yok edebildiler mi, Libya çöllerinde yaşayan bedevi yoksullarının düşlerindeki Omar Muhtar’ı?

Yok edebildiler mi, yoksul, sahipsiz Ermeni halkının özgürlük düşlerindeki Antranik Ozanyan’ı?

Ya nasıl yok edebilirler, Perulu yoksulların özgürlük komutanı Gonzalo’yu?

Öyleyse yok edebilirler mi, A. Öcalan’ı ağır tecrit koşullarında tutarak, Kürt halkının iradesi ve mücadelesini? Elbette ki, hayır!

Bedenler tutsak edilebilir, yakılabilir, naaşlar küle çevrilebilir. Ancak özgürlük düşleri her seferinde gökyüzüne savrulur ve dolaşıp durmaya devam eder her yoksulun özgürlük dünyasında.

Ekim ayı Kürdistan’a yönelik soykırım ve işgal saldırılarına ve Kürt ulusal özgürlük gerillalarının önderi Öcalan’a yönelik ağır tecrit koşullarını protesto etmek ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için kampanya şeklinde örgütlenmiştir. Acilen harekete geçmek için zaman çoktan gelmiştir.

Gonzalo yoldaşın ağır tecrit koşullarında ölümsüzleşmesinin ardından PKK hareketinin önderi A. Öcalan’ın durumunun aciliyeti daha fazla anlaşılmalıdır.

Öyleyse şimdiye kadar yapılan ve söylenenlerin ilerisinde tutum alıp eyleme geçerek özgürlük düşünü yükseklerde taşımalıyız.

Özgürlük çığlığımız daha güçlü kopsun, ellerimiz güneşe uzansın…

Unutmayalım ki, gök gürültüleri değil, yağmurlardır toprağı yeşerten…

5769

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

Sayfalar