Faşizmin “demokrasi” oyunu bitti; sermaye tükendi; Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri ortadoğu ‘da yeni oyunlar sahneliyor.
Sivil faşist darbenin postal sesleri yaşamın her alanında kendini gösteriyor. “Cemaat, Gülen, askeri darbe” senaryosu bir kurguydu. Faşist diktatörlük asıl darbeyi gerçekleştirmek, toplumda teşhir olan karanlık katliamcı yüzünü gizleyebilmek için, “askeri darbe oyununu bir trajikomik şekilde piyasaya sürüverdi. Bu oyunu Erdoğan tek başına kurgulamadı, ABD bu kurgunun içerisinde. Kürdistan’da seçimler sonrası devam eden soykırım ve katliamın üzerini örtmek, gündemi değiştirmek, devletin kaybettiği güveni yeniden kazanmak, Rojova’ya ve Suriye’ye yeni gerekçeler gösterip saldırma, işgal etmek için, bu yolu ortaklaşa çizdiler. IŞİD ‘e dayanan ana planlama iflas etti. ABD, AB, NATO, İsrail ve Türkiye’nin de içerisinde yer alan emperyalist plan çöktü. İçine gömüldükleri bataklıktan kurtulmak için yeni senaryo çizdiler, yeni savaş aktörlerini devreye sokmak için B planının pratik uygulamaya gerekçe sunmaları gerekiyordu. Bunu en iyi Erdoğan ve Gülen cemaati üstlenebilirdi. Öyle de oldu. Artık miladını dolduran bazı derin güçler devre dışı olacak, yapılan bütün katliam ve zulmü vebali Gülen’e yıkılacaktı. Kötülüklerin anası Gülen gerekçe gösterilerek; bütün ilerici, demokrat, aydın, yurtsever, devrimci, sosyalist kurum kuruluş, parti, sendika, dernek ve kişi varsa hepsi birden tasfiye edilecek, tutuklanacak, zindana atılacaktı. Öyle de yaptılar. Biz bunu ilk günden söyledik.
Birçok kendini bilmiş ,”darbe” senaryosuna inanıverdi. Hemen karşı darbeci gösteri şovlarına balıklama atılıverdiler. “Darbelere karşıyız, parlamenter seçilmişler meşrudur. Darbeci diktatörlere karşıyız” dediler, demesine de… Darbecileri bugüne getiren, besleyen, birlikte faşist katliamları organize edenler kimlerdi? Bu devletin başı değil mi ki; “bir tek kişi kalıncaya kadar operasyonlar devam edecek” diyen! Bunu söyleyen faşist TC devleti değilmiş gibi, onun başı bu sözleri söylememiş gibi her şey bir anda unutuverdiler… Kısacası faşist devletin aklanması esas alındı. Devlet içinde tehlike gösteren Fetullahcılar ve onunla işbirliği yapanlar vadeleri dolduğundan tasfiye edildiler. Bu ortak bir karardı. Hepsi bu, bunu abartmanın, sağa -sola yamamanın komplo teorileri üretmenin bir anlamı yoktur. Devlet bugüne kadar yaptığı katliamları gizlemek, kendini aklamak, karanlık yüzünü gizlemek için bu karanlık planını basit bir hamleyle pratiğe geçirdi.
Bazı rivayetlere göre ,”TC yüzünü Rusya’ya dönüyor”, bence bu tahlil gerçeği yansıtmadığı gibi, ABD ve NATO da buna izin vermez. Aksine, Erdoğan’ın yanlışlarından kaynaklı itibarı düşen TC devletinin itibarını yeniden tesis etmeyi hedeflerken, beri taraftan Erdoğan’ın elini zayıflattı. Eski piyonlarını içeride ıslah etti. Tutukluluk hallerini kaldırdı. Devam eden bütün davaları beraatla sonlandırdı. İtibarı iade ettirerek, yeniden iktidara ortak olma yolunu açtı. Darbe komedisiyle, milliyetçi, şoven ırkçı faşist ve ulusalcıları iktidara ortak ederek, kaybettiği denetimi yeniden sağladı. Bu, bir nevi kulak çekmeydi. Haddini bildirmeydi. Daha ileri gidersen eğer başta sen ‘attan düşen sıpaya benzersin’ demek istediler. Olanlar bunlardı. Bu gerçeği birçokları göz ardı ediverdi. Tabi kulağı çekilen baş oğlan biraz bağırdı çağırdı, hoplayıp -kükredi, ama oğlanın çokça böyle arsızca çıkışlar yaptığını, sinirleri dinince kolayca kendi söylediklerini, hiç söylememiş gibi, yeniden efendiye yalakalık yapabildiği bilinmektedir. O nedenle sözüne sadık olmayan, oynak Erdoğan’ı her zaman hizaya getirmeyi iyi bilmekte, kendileri için bir tehlike olmadığı bilinmektedir.
Ama yaşanan bu gerçekleri görmezden gelenlere, anlamak isteyenlere sormazlar mı nerede bu darbenin siyasi ayağı? Peki, kimdi bu darbeciler? Nereden çıktı bu darbeciler, birdenbire nasıl türeyiverdiler? Darbeden bir gün sonra on binler listelenmiş şekilde görevinden alındı, tutuklandı. Bu liste nerden çıktı, kim bu listeyi bir gecede hazırladı ve binler bir anda tutuklanıverdi? Nerden biliniyordu bunlar? Kim yaptı bu tutuklama listesini…? Erdoğan ve efendileri kendilerini akıllı, toplumu kolayca kanan enayi mi sanıyor! Bu ne ahmaklık, bu ne trajikomik bir durum! Kimse olan bitene bir şey demedi, bir ciddi tahlilde de bulunmadı. Çoğunluk es geçti. Neredeyse Erdoğan’ı kurtarmak için sokakları zaptı-rap yürüdüler. Asıl darbeyi faşist koalisyonu oluşturan Erkenekoncular, Ulusalcılar, Kemalist şovenistler, MHP’li faşistler, ilerici, devrimci, yurtsever, aydın güçlere karşı yaptılar. Erdoğan’ı kahraman ilan ettiler. “Erdoğan için demokrasi nöbetleri tuttu”lar. Erdoğan gibi soykırımcı faşist katil birdenbire kurtarıcı -kahraman ilan edildi. Zalim Dehak oluverdi” demokrasinin başkomutanı”…Başladı nara atmaya, “demokrasi nöbeti”,” demokrasi yürüyüş” derken bütün kötülüklerin, zulmün, katliamların başı ” kahraman oluverdi, mağdur ilan edildi.” Ve başımıza kesiliverdi zaptı-rap. Postalı ayağına giydiği gibi, zafer kazanmış hayali kahraman edasıyla saat başı direniş naraları attı tuttu. Ezici çoğunlukta bunu yutuverdi.
Biz dedik ki, bu bir oyun, faşist diktatörlük yaptığı soykırımı gizlemek, gelecekte daha zalimce katliam ve zulüm yapmanın yollarını açmak için, kendini “mağdur göstermek” istemekte, faşist saldırıları daha katmerli hale getirmek için “meşruluk” istemektedir. Gülen, cemaat, darbe bahane… Faşist diktatörlük kan tazelemek, ömrünü uzatmak için ittifakta olduğu, bütün katliamlarda ortaklığı bulunan ve kendisi için artık tehlike arz eden bir kliği bertaraf etti. Devletin yaptığı bütün katliam ve kötülükleri Feto’ya yıkma yoluna gitti. Bunu yaparken geçmişte iktidardan alaşağı edilen eli kanlı başka bir soykırımcı Ergenekon, ulusalcı-şovenist kliklerle işbirliği yaptı. Böylece, Gülen kliğini tasfiye etti. Olay bu kadar açık ve nettir. Bunun üzerinde gereksiz kurgular kurmanın, bilinçli veya bilinçsiz Erdoğan’ın kırılan ayağını iyileştirmenin anlaşılır bir yönü yoktur.
Kürtlere, devrimcilere, aydınlara, demokratlara, komünistlere ve onları destekleyen halklarımıza karşı yapılan parlamenter maskeli açık faşist darbe olduğunu ta başında biliyorduk, yeni doğan gün kadar açıktı. Biz aynı fikirde olanlar bu gerçeği anlatmaya çalıştık. Bugün Kürt ulusuna, devrimcilere, aydınlara, demokratlara, komünistlere ve halklarımıza toplu katliam saldırıları bu planlama üzerinden organize ediliyor.
Bağırdı olmadı, “tek bir kişi kalana kadar devam edecek”, dedi olmadı, darbe tiyatrosu sahneledi olmadı, Putin’in dedi olmadı, Amerika’ya “meydan okudu” olmadı, IŞİD, FATİH, EL NÜSRA, ÖSO dedi olmadı, olmadı. Giderayak battıkça batıyor. Batacaklar. Türk devleti Erdoğan’dan ibaret değil. Türk devleti şoven, ırkçı faşist bir derin devletin varlığını sürdürme, devam ettirme, devletin varlığı için tüm katliamları, soykırımları halklarımıza reva görme cinnetidir. Faşizm için başka çıkış yolu yoktur. Var olan gerçek bu. Kim ne derse desin, hangi bilinmez boruyu öttürürse öttürsün gerçekler balçıkla sıvanmıyor.
Şimdi Suriye topraklarını fiili işgale girdi. IŞID tehlikesini “bertaraf etme” bahanesiyle, IŞİD’in kaybettiği toprakları, aldığı ağır darbeleri telafi etmek, bu taşeron İslamcı faşist yapılanmayı sınır bölgelerinde kalıcı kılmak istemektedir. IŞID oluverdi EL NÜSRA, ÖSO, EL NÜSRA OLDU IŞİD ve ÖSO. Yani değişen yalnızca isimler oldu, yüze geçirilen maskeler oldu.
Faşist diktatörlük, Kürt ulusunun oluşturduğu demokratik yapılanmayı savaş kurallarını dahi hiçe sayarak yok etmeyi hedeflemektedir. Ortadoğu’da yaşanan emperyalist gerici savaş ancak, demokratik, devrimci bir savaşla önlenebilir. Faşist TC’nin girdiği bataklıktan artık çıkmasının mümkünü kalmadı. Bu bataklık aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan halklarının da kırıma uğraması, bir bütün olarak savaşın yarattığı yıkım, yoksulluk, toplu katliamlarda payına düşeni yaşanacağı demektir. Gözünü kâr ve kan hırsı bürümüş bir diktatörün savaş naralarına ne yazık ki, toplumun ezici çoğunluğu İslam adına destek vermektedir. Bunların yaşanması, sürecin kendini tamamlaması gerekiyor. Sürecin hızla yaşanması, olgunlaşması emperyalist gerici savaşın devrimlere dönüşmesi faşist iktidarların yıkılması bizim elimizde. Yılmadan uzun soluklu bir mücadele sürecinde işçi sınıfını, köylülüğü, emekçi halkları kazanmalıyız. Onlarla birebir her alanda ilişkiler oluşturmalıyız. Sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel bağlarımızı geliştirmeli, sivil toplum örgütleri içerisinde, burnu büyüklük yapmadan uzun maratonlara koşmaya hazırlanmalıyız.
Bugün AB, ABD, NATO Kürt ulusal kurtuluş hareketini kullanmak, kendi çıkarları temelinde Ortadoğu’da aktörlerden biri yapmak istiyor. Bu sebeple Kürt ulusal kurtuluş hareketinin üzerine faşist Türk devletini sürerek kendine itaat etmesi için ayar vermeyi deniyor. Tabi Kürt ulusal kurtuluş hareketi de bu güçleri kullanarak hedefe varmanın yollarını açmayı deniyor. Uzun yol güzergâhı hesaba katıldığında ulusal hareketin karakteristik özelliği bu uyuşma ve uzlaşmalara meyil taşımaktadır. Emperyalistlerin yarattığı şeytan üçgeninde kimin kiminle dans edeceği, kimlerin şeytan üçgeninde sırra kıdem basıp yok olup silineceği hemen belirgin değil. Gelecek süreçte kimin hangi tutarlılıkta yoluna devam edeceğini sınıf mücadelesi bize gösterecektir. Bugün Kürt ulusal kurtuluş hareketi bölgemizde önemli bir devrimci üstlenmiş ve bunu kararlılıkla hayata geçirmekte, önemli ilerlemeler kaydetmektedir. Kim ne derse desin bölgemizde yaşanan gerçekliğimiz bu!
İçinde yaşadığımız bu süreçte emperyalizme, faşizme, ortaçağdan kalma feodal dini gericiliğe karşı, Türkiye, Kürdistan, Suriye ve Ortadoğu halklarının birlikte hareket etmesini geniş bir emekçi halk hareketini yaratmaya ivedilikle ihtiyaç var. Bunu yaratmanın yolu emekçi halklara gitmekten, onlarla organik bağ kurmaktan kendi ülkemizde yürütülen devrimci mücadeleye katılmaktan, yer almaktan geçmektedir. Önce kendi kapımızın önünü, evimizin içini temizlemek asıl olan görevimizdir. Bu gerçeği görmeden emperyalizme faşizme ve her türlü gericiliğe karşı mücadelede başarı ve zafer elde edemeyiz. Gerici emperyalist haksız savaşları önlemenin yolu, bu gerici savaşları, haklı savaşlarla yenmek, etkisiz hale getirmek, ezilen emekçi halkların kendi halk iktidarlarını kurmaya dönüştürmek olmalıdır. Ahtapot gibi ülkelerimize, bölgelerimize, dünyamıza musallat olan emperyalizmi, faşizmi, gericiliği yıkmanın kovmanın başkada yolu yoktur. Bugün dünya ölçeğinde baktığımızda Amerikan emperyalizmi baş düşmanımızdır. Ve bu bölgemiz içinde geçerlidir. Ayrıca bölgemizde Amerikan emperyalizmi ve onun güdümünde ki, NATO’nun uşaklığını yapan işbirlikçi faşist diktatörlüklere karşı mücadele etmek ve yıkmak asıl görevdir.
Bugün, iktidarı elinde tutan, en zalimce faşizmi halklarımıza reva gören Erdoğan’ın iktidarı baş düşmanımızdır. Erdoğan iktidarı bugün devletin bütün kurumlarıyla bileşenlik oluşturmakta, sivil faşist darbenin başını çekmektedir. Bu anlamda, faşist Erdoğan iktidarına karşı mücadele, faşist Türk devletine karşı mücadelenin kopmaz bir parçasıdır. Erdoğan iktidarına karşı mücadele, faşist devletin yıkılmasının kopmaz ön ayağıdır, önemlidir.
Baş düşman tespiti yapmayan, düşmanlar arasında ayrım yapmayan, tekdüze bütün düşmanları aynı kalıba koyan bir mantık, kalıcı doğru bir siyasi hat oluşturamaz, doğru politik -taktik tahlillerde bulunamaz. Toptancı ve kalıpçı bir bakış açısıyla bir arpa boyu yol alınamaz. O zaman gelişmeleri iyi okumak gerekiyor. Doğru hedeflere yönelmenin tek yolu günü yakalamak, doğru taktikler üretmek bugün oku yöneltmemiz gereken baş düşmanımızı doğru tahlil etmekten geçiyor. Bugün taktik olarak baş düşmanımız Erdoğan iktidarı ve şovenist koalisyonu oluşturan faşizmdir.
Son Haberler
Sayfalar
Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.
NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.
Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?
Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?
DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.
ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.
BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!
Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.
CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.
Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.