Cumartesi Mart 1, 2025

Halklar Masum Mu?

 

Yayınladığım son yazılar konusunda, arkadaşlardan açık sayfalara ve emailime gelen eleştirilere tek tek cevap yerine, buradan toplu cevap vermeyi daha uygun buldum.

Arkadaşlar, Ermeni jenositi konusunda halkların bir bölümünü suçlu ilan etmenin, yanlış olduğunu; ezilen, katliama uğrayan bir halkın, bir başka halkı katletemeyeceğini, dolayısıyla halkların masum olduğunu söylüyorlar.

Yeryüzünde, belli bir yaştan sonra suç işlemeyen tek bir insanın dahi olmadığı kanısındayım. Bu ayrı ve alengirli bir konu. Geçelim. Halkların, kitle katliamlarına ilişkin suçları konusunda bir noktaya özellikle dikkat ederim. Katliamı planlayıp örgütleyen esas güçleri, kışkırtılıp harekete geçirilen ikincil güçlerden ayırırım. Yağmalar, katliamlar tarihinde, yağma ve katliam kampanyalarına katılan yığınları masum göstermenin ağır sonuçları vardır. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. İsterseniz, uzağa gitmeyelim. Seçim meydanlarında insanlığa meydan okuyan Hitler’i, oylarıyla iktidara taşıyan Alman halkının bir bölümü, masum mudur? Cezayir savaşını sessizce seyreden Fransız halkı masum mudur? Jean Paul Sartre’ın gözünde bu hak katildir. Ben, suçludur demeyi tercih ederim. Kürtlerin ulusal varlığını, bağımsız yaşama hakkını inkar eden, onlara yönelik askeri seferleri canla başla destekleyen, askerleri davul zurna ile gönderen Türk halkının bir bölümü masum mudur? Örnekler saymakla bitmez. Yeryüzünde hiçbir sınıf, kategori ve zümre, gerekçesi ne olursa olsun, eleştiri üstü değildir, pir ü pak değildir. İnsan suç işler. Halklar, insanlardan oluşur, halklar da suç işler.

Kırılan mazlum bir halkın, bir diğer mazlum halkın kırılmasına bulaşıp suç işlemeyeceği, tarihte buna örnek gösterilemeyeceği, halkların masum olduğu görüşüne gelince, bunun da tarihteki örnekleri çoktur. Yine isterseniz, uzağa gitmeyelim. Batılı emperyalistler ve onların yardakçıları tarafından köleleştirilen Türk halkının bir bölümünün, İttihat Terakki’nin teşvikiyle, Rum, Ermeni, Kürt, Süryani yağma ve katliamlarına bulaştığını, suça iştirak ettiğini biliyoruz. Osmanlı tarihinin son dört yüz yılı içinde, Osmanlı egemenlerinin teşvik ve desteği ile, Kürdistan’da, Şafi Kürtlerin bir bölümünün, ezilen alevi yığınlara yönelik tenkil hareketleri düzenlediklerini biliyoruz. Ondokuzuncu yüz yılın ortalarında, Bedirhan Beyin önderliğindeki Kürtlerin, Osmanlı egemenlerinin sinsi teşvikiyle ezilen Nasturileri ezdiğini, sonra da Osmanlı tarafından Bedirhan ve Kürtlerin ezildiğini biliyoruz. Aynı planın, 1915 ile 1925 arasında uygulandığını, Ermeni tehcir ve kırımına karar veren devletin, Kürtlerin bir bölümünü bu suça bulaştırdığını, 1920 ve 1925’de de Kürtleri ezdiğini biliyoruz.

Bazı arkadaşlar, İbo’nun, Ermeni Jenositinden söz etmediğini, böyle bir görüşü, İbo’ya benim mal ettiğimi söylüyorlar. Bu soru, öyle zannediyorum ki İbo’yu okumamaktan ya da dikkatlice okumamaktan kaynaklanıyor. İbo’yu okursak, orada “Ermeni Jenositi” ibaresiyle karşılaşırız. Sadece bununla değil, “Türk tarihinde birden çok jenositlerin mevcut olduğu” ibaresiyle de karşılaşırız. Bu ibarelerin dışında onun bu konuda ne dediğini de aktarmak istiyorum: “Türkiye sınırları içindeki diğer milliyetler meta üretiminin ve kapitalizmin gelişmesi ölçüsünde Türkiye’den koparak ayrı milli devletler içinde (veya çok milletli devletler içinde) örgütlenmişlerdir. 1915’de ve 1919-20’de kitle halinde katledilen ve topraklarından sürülen Ermenilerin hareketi müstesna.” (Seçme Yazılar, sf. 215, Ocak Yayınları) “İttihat ve Terakki döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de, Kurtuluş Savaşına katılan orta burjuvazinin bir kesimi, ele geçirdiği devlet gücünü, zenginleşmek için bir kaldıraç gibi kullanarak, … Türkiye’yi terkeden ve katledilen Ermeni ve Rum kapitalistlerinin mallarına, mülklerine el koyarak iyice zenginleştiler..).(age, sf. 127)

Arkadaşlar, Ermenilerin de kırım yaptıklarını, bu sorunun, tek yönlü bir soy kırım olarak değil, iki halkın karşılıklı birbirlerini kırdığı bir sorun olarak göründüğünü söylüyorlar. Ermenilerin de kırım yaptıları doğrudur ama sorun, genel hatlarıyla karşılıklı bir kırım gibi görünmüyor. Tarihi hesaba katarak baktığımızda sorun şöyle görünüyor: sen, Orta Asya’dan kalkıp İran üzerinden, Ermenistan, Kürdistan ve Bizans coğrafyasına giriyorsun. İşgal ettiğin Batı Ermenistan’ı bin yıl içinde eritmeye, müslümanlaştırmaya çalışıyorsun. Yirminci yüz yılın başlarına geldiğinde ise, Ermenilerin, Batı Ermenistan için verdikleri bağımsızlık mücadelesini tehcir kararıyla, yani Ermeni nüfusunu, onların ana yurdu olan Batı Ermenistan’dan ve tüm Anadolu’dan sürme ve yer yer de kırıp çıkarma kararıyla cezalandırıyorsun. Sürgün yolları cesetlerle aşılmaz hale geliyor ve Batı Ermenistan’daki Ermenilerin varlığı, bir varmış, bir yokmuş masalına dönüşüyor. Sonra kalkıp şöyle diyorsun: ortada tek yönlü bir soykırım yok, onlar da bizi kırdı. Bu, bana, jenosit’i hasır altı etme eğilimi olarak görünüyor. Türk milliyetçileri sadece bunu değil, Ermeni milliyetçilerinin Hocaali’deki katliamlarını da jenositi hasır altı etmenin bir gerekçesi olarak kullanıyorlar.

Lenin, Stalin ve Mao’nun, Kurtuluş Savaşı ve Kemalist hareket konusunda, İbo’dan farklı düşündüklerini söylüyor ve sorular yöneltiyorlar bazı arkadaşlar. Olabilir. Bu, İbo’nun, yanlış tesbitler yaptığının bir kanıtı olamaz. Lenin’in, Kemalist harekatın ya da Kurtuluş Savaşı önderliğinin sınıf karekterine dair nerede ne dediğine rastlamış değilim. Lenin’in ne dediğini Lenin’den değil, bir Sovyet elçisinden, Aralof’tan öğreniyoruz. Stalin’i daha iyi biliyoruz; Mustafa Kemal’i, Türkiye’nin Sun Yat Sen’i olarak gösterenlere karşı çıkıyor ve onu Türkiye’nin Çan Kay Şek’i olarak niteliyor. Çan Kay Şek kim? Çin Komprador burjuva ve büyük toprak ağalarının temsilcisi.

 Mao ise, “Yeni Demokrasi Üzerine” adlı yazısında, “Burjuvazinin küçük kemalist diktatörlüğü,” diye bir niteleme yapıyor. Ona göre bu diktatörlük, “…sonunda kendisini İngiliz-Fransız emperyalizminin kollarına atmak zorunda kaldı ve giderek daha fazla bir yarı-sömürge ve gerici emperyalist dünyanın parçası haline geldi.” (Selected Works, vol.2, PRC, 1965, sf.355)

Şimdilik bu kadar. Yanılabilirim. Yerelliğin, milliyetçiliğin ötesinde, doğru bildiğim şeyleri söylemeye çalışıyorum. Sonsuz uzay karanlığında, varlığı, varlık alemi tarafından pek ciddiye alınmayan bir toz zerreciğinin üzerinde yaşadığımı hissediyorum. Bu bakımdan, hiçbir değer yargısına, felsefi mülahazaya kalıcılık atfetmiyorum.

Nisan 2020

6245

Muzaffer Oruçoğlu

Muzaffer Oruçoğlu, 20 şubat 1948’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için İlkokulun ilk üç yılını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda, bir yılını kendi köyünde, son yılını da Kars’ta okudu. Kars Orta Okulu’nu bitirdikten sonra, Öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Rize Öğretmen okuluna, iki yıl sonra da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yılsonra, Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 67’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, mayıs 1986’da firar edip Yunanistan’a geçti. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Siyaset ve edebiyat dergilerinde makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı. Şimdiye kadar toplam 6 ülkede altmışa yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 7’si şiir, 2’si masal olmak üzere 30 kitabı yayınlandı. 2011’de Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü ,Grizu romanına verildi. Halen Avusturalya'da yaşamaktadır.

Muzaffer Oruçoğlu

TKP-ML AVRUPA KOMİTESİ:50. MÜCADELE YILIMIZDA PARTİMİZ TKP-ML ÖNCÜLÜĞÜNDE DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ MÜCADELESİNE SEN DE EMEĞİNLE KATIL!

Çeşitli Milliyetlerden Halkımıza!

Açlık, yoksulluk, savaş ve göçler ezilen dünya halkları için kader değildir. Tüm bunların sorumlusu emperyalist kapitalist sistemdir. Emperyalistler bitmez tükenmez kâr hırsla dünyanın tüm yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını sömürmeye devam ediyorlar.

ANALİZ | Kim Geri Adım Attı?

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

AİHM aylar önce S. Demirtaş ve O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar vermişti. AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan O. Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı S.

Ermenilerin uyanışı (Nubar Ozanyan )

Ölüm tarlalarından ve yollarından geçerek sağ kalmayı başaran Ermeniler, bir baştan diğer uca dek Suriye’nin sınır bölgelerine yerleşirler. İlim, gül ve bal diyarı yaptıkları anavatanları Hayastan’a bir gün geri dönme umudu ve hayaliyle yaşama tutunurlar.

Soykırım külleri içinden ayağa kalkan Ermeniler, mahir elleriyle yeniden toprağa, taşa, demire, çeliğe, bilime, sanata, yüreğe dokunurlar. Müzik, ekmek ve şarap kadar kutsal sofralar kurarlar. Yeniden kapılarını açarlar inanana ve inanmayana…

Devrimci zor ve burjuvazinin terör kavramı (Sentez)

Marks, “zor, yeni bir topluma gebe eski toplumun ebesidir” derken tam ve eksiksiz bir şekilde şiddet olmadan burjuvazinin devrilemeyeceğini ifade etmiş oluyor.

“Mahşerin Atlısı” İşçi Sınıfı Gelecek

Türkiye’nin uluslararsı tekel sahipleri ve sözcüleri Erdoğan yönetimi altındaki gidişattan memnun olmadıklarını bir kaç defa tekrarlamışlardı. Bu kez, tavırlarını net olarak ortaya koydular. Erdoğan başkanlığındaki yönetimle devam edilmeyeceğini, ortaya koydukları programla netleştirdiler. Ve CHP, İyi Parti gibi muhalefet partilerinin oluşturduğu “Millet İttifak (Mİ)”ına “programınız budur!” dediler. Kendi programlarının adını da :” Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” koydular.

Karanlığın iki rengi (Nubar OZANYAN)

Öbür dünyanın cennetini halkına anlatarak yaşanılan dünyayı cehenneme çeviren faşist R.T.Erdoğan, Türkiye’yi yoksulluğun ve yolsuzluğun dibine batırdı. Türkiye, dünya sefalet endeksinde 56 ülke içinde 21. sırada yer aldı.

Halkına iyiye gitmeyen ekonomi ve artan işsizlikten başka bir şey veremeyen İttihatçı-Kemalist AKP-MHP faşizmi, Avrupa ülkeleri içinde sefalet endeksinin en yüksek olduğu ülke ünvanını elde etti.

Birer Birer Duran Mohikan Yürekler ve Düşündürdükleri (Emre Erdal)

Gözünü açtığı yüzyılın devrimci başarılarıyla kanatlanan, yenilgilerine derinden hüzünlenen, yoldaşları düştüğünde ağlayan, kavga saatinde ise şahinleşen, düşlerinin ardından hesapsız yürüyen, pek çok şeyi yarım yaşayan ama zorunluluklarından kurtulmuş bir dünya sevdasından asla vazgeçmeyen bir devrimci kuşağın artakalan mohikanlarını birer-ikişer kaybediyoruz.

Avrupa’dan Ermeni Devrimciler:Şehit Nubar Ozanyan Taburu'nu selamlıyor kampanyayı destekliyoruz!

Rojava’da 2011’den beri devam eden karşı-devrimin güdümündeki azgın saldırılar günümüz koşullarında farklı boyutlarda da olsa devam ediyor. 2011’de TC, S. Arabistan, Ürdün, İsrail gibi ülke devletlerinin Suriye’ye saldırıları, 2012’de Rojava’yı da hedef almıştır. 12 Temmuz 2012’de Kürt Yüksek Komitesi kuruldu ve PYD önderliğinde YPG/YPJ güçleri üzerinden bu saldırılar göğüslendi. 24 Temmuz 2012’de iç asayişten sorumlu Asayiş Güçleri de oluşturuldu. Ve devamında Afrin, Kobane, Cizre’de oluşturulan kanton yönetimler üzerinden özerk Rojava yönetimi ilan edildi.

TKP-ML Temsilcisi Orhan Ünal: “Örgütlenmekten başka çıkış ve mücadele etmekten başka kurtuluş yolu yoktur”

“Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğü Kazanacağız” devrimci hamlesinin 1 yılı geride kaldı. “İleri…Daha İleri…” şiarıyla Türkiye’de ve Kürdistan’da birleşik devrimin bayrağı devrimci hamle çerçevesinde büyümektedir. Faşizme karşı, sömürgeci ve işgalci güçlere karşı yürütülen eylemler ile işçi sınıfının, gençlerin, kadınların, Alevilerin, Kürtlerin ve sistem tarafından sömürülen-ezilen bütün halkın kurtuluşu mücadelesinde önemli ilerlemeler kaydedildi.

Neden Öcalan’ın özgürlüğüne karşı sessizsiniz? (Vedat Yeler)

Üzülerek böyle bir yazıyı yazdığımı belirtmek istiyorum. Galiba ilk başta ifade etmem gereken mesele, ben ve benim gibi Marksizm suyuna bulaşmış birçok Kürdü ‘hüsrana uğratan bir konunun’ hüznünü dile getirmek oldu. Çok basit ve sade bir dille, hiçbir teorik ve ideolojik kriz yaratmadan 9 Ekim Komplosu’nun yıldönümünde 23 yıldır ağır tecrit altında olan bir halkın önderliği için örgütlenen bir kampanyaya ve bu kampanya nezdinde açığa çıkan Türkiye sol, sosyalist, devrimci, demokrat… kesimin sessizliğine değineceğim. Kişisel ve duygusal bir sitem olarak da ele alabilirsiniz.

EYLÜL’den sonra EKİM (Nubar OZANYAN)

Eylül’de kaybettik, Peru gerillalarının önderi Gonzalo yoldaşı. Ekim’de Kürt ulusal özgürlük gerillalarının önderi Öcalan’ın özgürlüğünü kaybetmeyelim. Ağır tecrit koşullarında hiçbir devrimci önderin ve öncünün tutsak kalmasına müsaade etmeyelim. Halklar ve önderler üzerinde sallanan sermayenin kanlı kılıcını aşağı indirelim.

Önderlik, tarihsel süreç ve birikimlerin sentezidir. Önderlik, ileri bir bilinç, ileri bir hamle ve değişim gücüdür. Bazen en ağır tecrit koşularında yıllarca bir yoldaş sesi duymadan direnmektir.

Sayfalar